Müminler, Allah’a ve O’nun yarattığı kadere iman ettikleri için neşe ve sevinçleri süreklidir. Bu durum, onların günlük hayatlarına da yansır ve müminlerin karakterlerinin temel kaynağını oluşturur. Allah’a iman etmenin, her an imanın delillerini görmenin, hayırlarda yarışmanın, sapkın ideolojilere karşı fikri zeminde imani bir mücadele vermenin ve cehennemden sakınıp cenneti kazanabilme çabasının yüksek heyecanını yaşarlar. Kuran ahlakının yayılmasını arzu ederler ve bunun sakin, durağan ve monoton bir ahlak modeli ile gerçekleştirilemeyeceğini bilirler. Böyle bir tavır bozukluğu içerisine girmenin, gerçekten samimi olarak iman etmiş bir insan için çok büyük bir gaflet olacağının farkındadırlar. Bu nedenle kendisinde böyle bir sakinlik ve pasiflik fark eden bir müminin hemen şu soruları kendisine sorması gerekir:
Eğer dünyadaki tüm Müslümanlar bu şekilde kendi dertlerine dalarak, ağır, sakin ve içe kapalı bir kişilik geliştirecek olurlarsa, Kuran ahlakının insanlara tebliğ edilmesi, inkar edenlerin Müslümanlara ve din ahlakının yayılmasına karşı kurdukları tuzaklara karşı koyulması ve bu tuzakların bozulması nasıl gerçekleşecektir?
İnsanların iyiliğe yöneltilip kötülükten men edilmesi görevini kim üstlenecektir?
Müslümanların şevklendirilmesi, eğitilip bilgilendirilmesi, daha güzel bir ahlak için teşvik edilmesi kim tarafından yapılacaktır?
Allah’tan gerçekten korkup sakınan bir mümin, Allah’ın Kuran hükümleri ile kendisine yüklemiş olduğu tüm bu sorumlulukları birinci dereceden üstlenir ve bunun için alabildiğine canlı ve şevkli bir karakter gösterir. Yüce Allah’ın Kuran’da; “...Müminleri hazırlayıp-teşvik et...” (Nisa Suresi, 84) ayetiyle de emrettiği gibi, çevresindeki müminleri de şevklendirir.
Din ahlakını yaşamayan insanların, yaptıkları işlerde herhangi bir çıkarları olmadığı sürece şevkli hareket etmeleri hemen hemen imkansızdır. Hiçbir zaman hayatlarına anlam katacak, enerji ve heyecan duyacakları bir idealleri olmaz. Bu tavırları da yapacakları işe yansır ve ortaya çıkan sonuç bereketsiz olur. Oysa müminler, imanlarının kendilerine verdiği mutluluk nedeniyle hiç bitmeyen bir enerji, şevk ve isteğe sahiptirler. Her gün Allah’ın rızasını daha fazla kazanmak için samimi bir çaba harcarlar. Bu kısa dünya hayatında Allah’ın rızasını kazanmak için ne kadar çok salih amelde bulunurlarsa, ahirette görecekleri güzel karşılığın da o denli büyük olacağını bilirler. Bu müjde, Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, birazı da sonrakilerden. ‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır.” (Vakıa Suresi, 10-16)