Astronotlar kapkaranlık uzay boşluğunda karşılaştıkları ihtişam karşısında Allah’ın varlığını ve kudretini yakinen hissedebilen ve koskoca uzaya nazaran kendi mevcudiyetlerinin ne kadar küçük olduğunu çok iyi kavrayabilen insanlardır. Öte yandan uzay boşluğunda hiçbir şeyin rastgele dağılmadığını, aksine tüm evrende olağanüstü bir düzenin varolduğunu da tüm açıklığıyla fark etmektedirler. Örneğin gezegenlerin biraz daha hızlı dönmeleri halinde rahatlıkla dış uzaya savrulacaklarını, ama Güneş’in çekim gücü vesilesiyle müthiş bir dengede hareket ettiklerini, Dünya’nın ekseninin olağanüstü hassas bir eğime sahip olduğunu, bu eğimin olmaması halinde kutup bölgeleri ile ekvator arasındaki sıcaklık farkının aşırı derecede artacağını ve bunun da atmosferi yaşanamaz hale getireceğini ve bunlar gibi sayısız detayı bizzat müşahade edebilmekte, dolasıyla evrenin her noktasında kusursuz bir işleyişin hakim olduğunu görebilmektedirler. Bu nedenledir ki, astronotların birçoğunun uzay yolculuklarının ardından Allah’a iman eden insanlar olarak dünyaya döndükleri gözlemlenmektedir.
Ne var ki insanların bir bölümü Allah’ın varlığının delillerini açıkça gördükleri halde sonradan inkara sapabilmektedirler. Allah bir ayetinde denizde dalgalar tarafından sarılıp ölüm tehlikesiyle karşılaştıkları anda iman edip sonra imanından dönenlerden şöyle bahsetmektedir:
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez. (Lokman Suresi, 32)
Dev dalgalar arasında kalan ve ölümle burun buruna gelen insanlar Allah’tan başka kendilerini kurtaracak kimsenin olmadığını, denizi, dalgaları yaratanın yalnız ve yalnız Allah olduğunu, O’ndan başka hiç kimsenin o dalgalara güç yetiremeyeceğini ve dolayısıyla kendilerini içinde bulunduğu durumdan Allah’tan başka hiçbir gücün kurtaramayacağını çok iyi kavrar, Allah’ın sonsuz gücü ve kudreti karşısında kendi aczlerini bütün açıklığıyla görür, Allah’ı Bir ve Tek olarak tesbih eder ve O’na gönülden yönelip yalvarırla. Ancak Allah kendilerini kurtardıktan sonra bir kısmı yaşadıkları olayı unutur ve imanlarından dönerler. Aynı şekilde, bazı insanlar da ciddi bir sıkıntıyla, örneğin ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya geldiğinde Allah’a hiç ortak koşmadan iman eder ve gönülden yalvararak Allah’a dua ederler. İyileştirecek olanın doktor ya da ilaç olmadığını, yalnızca Allah olduğunu çok iyi kavrar ve bütün samimiyetleriyle Allah’a kendilerini kurtarması için dua eder, kurtuldukları takdirde hayatları boyunca Allah’a gönülden dönüp yöneleceklerine dair Allah’a sözler verirler. Ama Allah kendilerini kurtardığında bir kısmı Allah’a verdikleri sözden döner ve gaflet içinde yaşamaya devam ederler. Allah böyle kişilerin durumunu şöyle belirtmektedir:
Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak, Allah'a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar. Kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etsinler ve yararlanıp-metalansınlar diye. Ancak onlar yakında bileceklerdir. (Ankebut Suresi, 65-66)