Gerçek mutluluk kalbin tatminiyle mümkündür. Ne var ki bunun yolu, kişinin dünya nimetlerine kavuşması veya insanlardan sevgi görmek, takdir ve övgü almak gibi manevi karşılıklar bulması değildir. Mutluluğun sırrı Kuran`da bildirilmiştir. Bu sır Allah`ın zikretmek ve salih bir mümin olmaktır:
"…Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah`ın zikriyle mutmain olur. İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır)." (Ra`d Suresi, 28-29)
Allah dünyada sayısız güzellik yaratmıştır. Ancak bunlardan gerçek lezzetin alınması için, kişinin bu güzellikleri takdir edebilecek bir anlayışa sahip olması gerekir. Örneğin bir karanfilin yapraklarındaki kusursuz dizilimi, kokusunu, dokusundaki yumuşaklığı fark edebilmesi, daha da önemlisi bu benzersiz güzelliğin büyük bir nimet olarak var edildiğini anlaması gerekir. Bunun gerçek manasıyla anlaşılabilmesi ise ancak ve ancak imanın getirdiği net ve duru bakış açısıyla mümkündür.
Bazı insanlar mutsuzluğu hayatın bir gerçeği olarak kabullenmişlerdir. Oysa mutsuzluk, iman zayifiyetinin mutlak bir sonucundan başka bir şey değildir. İnsan Yaratıcımız olan Allah'ı tanımaz, O`na yönelmez, O`nun elçileri vasıtasıyla bildirdiği güzel ahlakın dışında bir yol tutarsa mutsuz olması kaçınılmazdır. Kuran`ın pek çok ayetinde bu gerçek bildirilmiştir. Taha Suresi`nin 124. ayetinde şöyle buyrulmuştur:
"Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..."
Çevresindeki sayısız nimete rağmen dünya hayatını sıkıntı ve zorluk içinde yaşadığını düşünen bir insanın, hayatının bir aşamasında artık durup düşünmesi, ne yaptığını, hangi amaç doğrultusunda, nereye doğru sürüklendiğini sorgulaması gerekir. Bu kişi, "Böylesine güzelliklerle donatılmış, zevk verecek nimetlerle dolu bir dünyada yaşam, bu kadar zorlu, bu kadar mutsuzluk ve azap dolu olmamalı" diye düşünmeli, hayatındaki amaçsızlığın ve anlamsızlığın kaynağını araştırmalıdır. Daha fazla vakit kaybetmenin, mutsuzluğu artırmaktan başka bir işe yaramayacağını anlamalı ve ciddi bir arayış içinde olmalıdır. Hayatını dünyadan en yüksek faydayı sağlamak amacı üzerine kurduğu halde -düşündüğünün tam tersine- gerçek huzuru ve mutluluğu hemen hiç yaşayamamasındaki hikmeti düşünmelidir. Kendisine, henüz vakti varken ve henüz ölümle karşılaşmamışken, durup düşünmesi ve yanlış bir yol üzerinde olduğunu anlaması için fırsat verilmektedir. Ancak insanın, ölümün artık kendisine kesin olarak yaklaştığını anladığı anda değil, bir an önce gerçekleri idrak etmesi gerekir.
Samimi olarak bu noktaya geldiği zaman, Allah'ın izniyle vicdanı ona doğru yolu gösterecek, yapması gerekeni söyleyecektir. Tüm insanlara şah damarlarından daha yakın olan ve herşeyi bilen Rabbimiz, onun kalbindeki bu isteği ve arayışı bilir ve ona muhakkak doğru yolu, bu sıkıntılı hayattan kurtuluş yollarını gösterecektir. Unutulmamalıdır ki, eğer insanların yaşantılarında olumlu bir değişiklik, ruhlarında güzele, iyiye doğru bir gelişme olmuyorsa, bu kesin olarak kişilerin kendilerinden kaynaklanmaktadır. Allah bu gerçeği Kuran'da insanlara şöyle bildirmektedir:
"Sana iyilikten her ne gelirse Allah`tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir..." (Nisa Suresi, 79)
Kişinin içinde bulunduğu bu durumun değişmesi için, o insanın ruhunda samimi bir değişiklik yapması gerekmektedir. Allah insanlara bunun sırrını şöyle açıklar:
"Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir." (Enfal Suresi, 53)
Bu değişikliği yaptığı, samimi bir sorgulamaya gittiği ve samimi bir niyet değişikliğine karar verdiği anda ise, Allah bunu bilir ve bu kişinin üzerindeki nimetini değiştirecektir.
Allah`ın İnsanlar Üzerindeki Merhameti Sonsuzdur
Sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah, iman edenlere olan sevgi ve merhametinin bir göstergesi olarak onları dünya hayatında çeşitli nimetlerle yararlandırmaktadır. Bu, iman eden bir insanın tüm hayatı için geçerlidir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Allah`ın verdiği nimetlerle ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır:
``Size vermekte olduğu nimetlerinden ötürü Allah`ı sevin, beni de Allah beni sevdiği için seviniz.`` (Tirmizi; Huccetü`l İslam İmam Gazali, İhya`u Ulum`id-din, 4. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.594)
Allah sonsuz esirgeyen ve bağışlayan, rahmeti çok geniş olandır. Yüce Allah'ın istediği ahlak yaşandığı takdirde, Rabbimiz, her kim olursa olsun, geçmişte her ne tavır içinde olunursa olunsun bağışlayacağını; kişinin kötülüklerini iyiliklere çevireceğini, güzel ahlakına karşılık ahirette olduğu gibi dünya hayatında da iyilik ve güzellik yaratacağını bildirmektedir. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
"Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah`a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara Suresi, 112)
Sonuç: Müminlerin Mutluluğu
Kendisi farkında olmadan verilen nimetlerin Allah'ın bir lütfu olduğunu bilen bir insan için, sabah kalktığında nefes almak dahi çok büyük bir nimet ve sevinç vesilesidir. Yürüyebilmek, konuşabilmek, düşünebilmek de bu kişi için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Böyle bir insan, dilediği takdirde Allah'ın bu gücü, hareket kabiliyetini elinden alabileceğinin şuurundadır. Bu yüzden günlük hayatta normal gibi görünen bu davranışlar bu bakış açısına sahip iman eden bir insan için büyük bir şükür vesilesidir. Kalbi mutmain olan böyle bir kişinin ise mutlu olması için maddi bir araca ihtiyacı da olmayacaktır.
Bu akla sahip bir mümin dünya hayatının birkaç on yıllık bir imtihan dönemi olduğunu bilir ve asıl yaşamın sonsuz ahiret hayatı olduğunu da unutmaz. Kısa süren yaşamı boyunca gösterdiği güzel ahlakın, zorluk ve sıkıntılar karşısındaki sabır ve tevekkülünün kendisine cennet nimetleri olarak geri döneceğini umut eder. Bu nedenle de dünya hayatındaki her sıkıntı onun için bir ecir vesilesi haline gelir. İşte iman sahiplerinin dünya hayatındaki neşeli, huzurlu, güvenli, rahat tavırlarının nedenlerinden biri budur.