Türkiye'ye Düşen Görev
İslam Birliği konusunda tüm İslam ülkelerinin yanında Türkiye'ye büyük bir rol düştüğünü belirtmek gerekir. Çünkü Türkiye, sözünü ettiğimiz manada bir İslam Birliği'ni kurmuş ve 5 yüzyıldan uzun bir süre başarıyla idare etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısıdır. Bu sorumluluğu tekrar üstlenebilecek bir toplumsal alt yapıya ve devlet geleneğine sahiptir. Dahası Türkiye, İslam dünyasının Batı ile ilişkileri en gelişmiş ülkesidir ki, bu Batı ile İslam dünyasındaki sorunların çözümünde arabuluculuk yapabilmesine olanak sağlar. Türkiye'nin tarihsel olarak hoşgörülü ve mutedil bir anlayışa sahip olması; Türkiye'nin İslam dünyasında dar bir mezhebi değil, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun izlediği Ehli Sünnet inancını temsil etmesi de, onu İslam Birliği'ne önderlik etmeye aday kılan önemli bir vasıftır.
Bugün bunu Batılılar dahi görmekte ve ifade etmektedirler. ABD'li pek çok yorumcu, Türkiye'nin, İslam dünyasının büyük bölümünü asırlar boyu yönetmiş olan büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak, 21. yüzyılda İslam dünyasını kalkındırma ve ilerletme projesinin baş aktörü olması gerektiğini söylemektedir. Los Angeles Times yazarı Jonathan Power da, "İslam Dünyasının Rönesansı İçin Sahne Hazır" (Stage Is Set for Islamic World Renaissance) başlıklı 28 Ağustos 2003 tarihli yazısında bu gerçeğe değinerek şöyle yazmıştır:
"İslam dünyasının tarihteki önemli yerini yeniden alarak büyük bir entellektüel, bilimsel ve kaçınılmaz olarak askeri güç haline gelmesi muhtemeldir... İslam'ın bu rönesansı çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşecekse, bunun nedeni İslam dünyasındaki medeniyet köklerinin çok derinlere uzanmasıdır. Orada kesinlikle önemli bir beyin gücü vardır. Bu sadece doğru siyasi yapıların oluşması meselesidir. Modern dünyada belki şu an kilitli olan potansiyeli bir demokrasi açabilir ki, modern Türkiye bize bunu işaret etmektedir."
Elbette bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinden ve Batı dünyası ile itttifak stratejisinden vazgeçmesi anlamına gelmemektedir. Türkiye, hem Avrupa Birliği'nin hem de "Neo-Osmanlı Birlik"in üyesi olabilir ve bu iki büyük medeniyeti birbirine bağlayan bir köprü görevi üstlenebilir.
Türkiye; devlet tecrübesiyle, ordusuyla, bürokrasisiyle, aydınlarıyla, halkıyla, kültür ve medeniyeti ile bu büyük projeye öncülük etmeye layık ve ehildir. Tarih, bunun kanıtları ile doludur. Peygamber efendimizin (s.a.v.) İslam dünyası için Türklerin önemine dikkat çeken hadisleri, umulur ki, bu şekilde bir kez daha gerçekleşecek ve büyük Türk milleti, inşa'Allah neo-Osmanlı birliğin önderi olarak, 21. yüzyıla damgasını vuracaktır.
Tüm Müslümanlara Çağrı
Bugün artık tüm dünyada din ahlakına uygun olmayan fikir sistemleri çökmeye yüz tutmuş, insanlar Allah'a imana ve din ahlakına yönelmeye başlamışlardır. Dahası İslam, dünya gündeminin en önemli konusu olmuş, insanlığın dikkati Hak dine çevrilmiştir. İçinde bulunduğumuz devrin teknolojik imkanları ise, Müslümanların hem birbirleri ile iş birliği yapmalarını kolaylaştırmış hem de insanlara İslam ahlakının güzelliklerini anlatmak için her türlü kitle iletişim imkanını sağlamıştır.
Ancak bir taraftan da İslam dünyasının bir kısmında fakirlik ve cehalet vardır. Bundan yararlanan birtakım kimseler, sözde İslam adına İslam dışı eylemler yaparak, dünyanın gözünde Müslümanları zan altında bırakmaktadırlar. İslam ahlakına karşı olan bazı çevreler de, Müslümanların bu durumundan yararlanarak onlara karşı her türlü zulmü uygulamakta, daha büyük zulümleri de planlamaktadırlar.
Çözüm, tüm Müslümanları birleştirecek ve onlara doğru yolu gösterecek bir İslam Birliği'nin kurulmasıdır. İslam Birliği'nin kurulması için çalışmak, her Müslümanın görevidir:
Tüm Müslüman hükümetler, İslam Birliği'ne hazırlanmalıdır. Diğer Müslüman ülkelerle aralarındaki ilişkileri geliştirmeli, bir yandan da gerçek İslam ahlakının kendi ülkelerinde de daha iyi yerleşmesi için kültürel faaliyetlerde bulunmalıdırlar.
Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, çeşitli organizasyonlar, vakıflar, medya mensupları, kanaat önderleri; Müslümanlar arasındaki ayrımların giderilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması için çaba göstermelidirler.
Her Müslüman birey, gittiği camide, okuduğu okulda, iş yerinde, ziyaret ettiği internet platformunda, üyesi olduğu vakıfta veya kuruluşta, dünya Müslümanlarının birliği için çaba göstermeli, diğer Müslümanları bu konuda teşvik etmelidir.
Dünyaya ışık tutacak, hem Müslümanlara hem gayrimüslimlere güzellik sunacak, yeryüzüne adalet ve barış getirecek o büyük İslam medeniyetinin yeniden yeşermesi tüm Müslümanların duasıdır. Allah'ın izni ile, İslam Birliği'nin kurulması, tüm bu güzelliklere bir vesile olacaktır.
Bu kutlu görevde hizmet yüklenmek isteyen Müslümanlar;
Gelin, Müslümanların arasını bulalım. Birbirinin camisinde namaz kılmayan, selamlaşmayan, birbirinin yazdığı kitabı okumayan, ufak bir fikir farklılığı nedeniyle kardeşine düşman kesilen Müslümanların arasını bulalım. Bu gibi yapay ayrımlar kalksın. Allah'ın evleri olan camiler, şu veya bu grubun, şu veya bu mezhebin değil, tüm Müslümanların mescidi olsun. Her Müslüman birbiriyle selamlaşsın, birbiri ile sohbet etsin. Birbirine hoşgörü göstersin. Cemaatsel veya kişisel uzlaşmazlıklar son bulsun. Ve tüm Müslümanlar, elbirliği yaparak, tevazu ve hoşgörü içinde, Allah'a daha çok yakınlaşmak, O'nun dinine daha çok hizmet etmek için çalışsınlar.
Ve Allah'ın bizlere verdiği şu emri hiçbir zaman unutmasınlar:
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar." (Al-i İmran Suresi, 103)