|
Allah'tan başka ilah yoktur
İslam'ın temeli, Allah'ın varlığını ve O'ndan başka hiçbir ilah olmadığını kavramaktır.
İnsanların Allah'ın varlığının ve birliğinin şuurunda olmaları ve bu en büyük gerçeğin bir insanın tüm hayatına hakim olması, tüm yaşamını bu gerçeğe göre yaşaması İslam dini demektir. İslam'ın yegane İlahi kaynağı olan Kuran'da, dinin temeli olan bu büyük gerçek, özlü bir şekilde şöyle ifade edilir:
"Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O'ndan başka ilah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir)." (Bakara Suresi, 163)
İnsanların çoğu, etraflarındaki cisimlerin ve kendi bedenlerini oluşturan maddenin mutlak varlık olduğunu sanır. Oysa gerçekte asıl var olan Allah'tır, diğer herşey ise O'nun yarattıklarıdır.
İçinde yaşadığımız kainat Allah'ın eşsiz bir eseridir. Allah, zamanı, maddeyi ve mekanı yoktan var etmiştir. Allah, bir Kuran ayetinde yaratma sanatını şöyle haber verir:
"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117)
Ayrıca Allah, insanların çoğunluğunun sandığının aksine, her an yaratmaya devam etmektedir. Yağan her yağmur damlasını, doğan her çocuğu, yaprakların fotosentezini, canlıların vücudundaki işlemleri, galaksilerdeki yıldızların rotalarını, yarılan her tohumu ve düşünüp düşünemediğiniz her olayı sürekli olarak Allah yaratmaktadır. Ve tüm olaylar, O'nun emriyle işlemektedir. Bu gerçek bir ayette şöyle haber verilir:
"Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için." (Talak Suresi, 12)
Kaldı ki kendi haline bırakılan herhangi bir şey, doğal olarak düzensizliğe doğru gider, dağılır, bozulur ve yok olur. Oysa canlı hücrelerinden kainattaki yıldızlara kadar, tüm sistemlerdeki mükemmel düzenin sürekliliği, onların üzerinde her an bir kontrol olduğunu ve her an aynı mükemmellikte yaratıldıklarını gösterir. Kainatın her neresine baksak bu mükemmelliği ve kusursuzluğu görürüz. Allah'ın yaratmasındaki mükemmellik Kuran'da şöyle bir örnekle haber verilir:
"O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. " (Mülk Suresi, 3-4)
Tüm bu gerçeklere rağmen, Allah'ın yaratışını reddedip O'nun yarattığı varlıklara bilinç atfetmek, bir gökdelenin inşaat ustaları tarafından değil de, tuğlaların kendi kendilerine veya tesadüfen üst üste dizilerek oluştuğunu iddia etmek kadar saçmadır.
Evrendeki mükemmel düzen ve canlılardaki kusursuz tasarım, bizlere Allah'ın varlığını ve sonsuz ilmini göstermektedir. İkinci bir ilah, dolayısıyla, kendi istediği gibi yapmak isteyen ikinci bir irade olsaydı, mutlak surette bir karışıklık, bir uyumsuzluk ve çelişki oluşurdu. Bir Kuran ayetinde, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığı ve O'ndan başka hiçbir varlığın kainatta gücü bulunmadığı şöyle anlatılmaktadır:
"Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir." (Müminun Suresi, 91)
Allah'tan başka ilah yoktur. Tek hüküm sahibi olan Allah'tır. Allah'ın hiçbir surette çocuğu da yoktur. Allah, bu gibi insani sıfatlardan münezzehtir.
De ki: "O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir." (İhlas Suresi, 1-4)
KAHHAR (Kahreden; herşeye, her istediğini yapacak surette galip ve hakim olan)
Allah, insanlardan nasıl sıkıntıyı gidermeye ve onların kalplerine ferahlık vermeye kadirse, onları büyük bir azapla kahretmeye de kadirdir. Allah, Kuran'da Kendi katından gönderdiği azaplarla helak olmuş kavimlerden örnekler verir. Bu insanlar hak dinden yüz çevirdikleri ve Allah'a baş kaldırdıkları için, Allah bu tavırlarının karşılığında onlara, evlerini yerinden söken kasırgalar, enkaz haline getiren depremler, seller ve daha pek çok felaketler göndermiştir.
Ama asıl kahredici olan, suçluların sonsuz cehennem hayatında karşılaşacakları azaptır. Öyle ki cehennem için vadedilen azaplar, insanın dünyada çektiği acılarla kıyaslanamayacak derecede şiddetlidir. Bu yüzden de cehenneme giren insanlar, Kuran ayetlerinde anlatıldığı üzere Allah'ın kendilerini öldürmesi ve azaptan kurtarması için yalvarmaktadırlar. Cehennem ehlinin karşılaşacağı acılardan biri de, cehennem ateşiyle yanan derilerin yenileriyle değişmesidir. Görüldüğü gibi Allah'ın kahhar sıfatı asıl olarak ahirette cehennem ehli üzerinde tecelli edecektir. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mümin Suresi, 16)
Sakın unutma
Müminlerin yurdu cennet
Allah'ın Kuran'daki cennet tasvirlerinden, cennette, dünyadakine benzer bir yaşam olduğu anlaşılmaktadır. Kuran'da cennetteki mekanlar detaylı tasvirlerle anlatılır; bu mekanlardaki ihtişamlı mobilyalardan, göz alıcı güzellikteki eşyalardan bahsedilir. Bunlardan başka kullanılan takılardan, cennetteki giyim-kuşamdan, yiyecek ve içeceklerden de örnekler verilir.
Dünyadakilere benzer olarak tarif edilen bu güzelliklerin her birinde, cennette var olan ihtişam ve çarpıcılık vurgulanmıştır. Bu tariflerin yanı sıra cennette insanın aklına gelebilecek herşeyin ve aklına gelmeyecek güzelliklerin de nimet olarak verileceğinden bahsedilir. Dünyadaki yaşam ve cennetteki yaşam arasındaki en büyük fark, hiç kuşkusuz dünyadaki eksikliklerin hiçbirinin cennette olmamasıdır. Ayetlerde cennette var olduğu haber verilen inceliklerden ve güzelliklerden bazıları şöyledir:
Görüldüğü gibi cennet bir insanın en büyük zevkleri alabileceği, olağanüstü kusursuzlukta bir mekandır. Allah cennetteki ihtişamı bir ayetinde şöyle bildirir:
''Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.'' (İnsan Suresi, 20)
Denizşakayıkları
Denizşakayıkları denizgülleri olarak da bilinir. Silindir biçimindeki gövdeleri bazı türlerde kalın ve kısa, bazılarında ise ince ve uzundur. Gövdelerinin üst ucunda bulunan ağızları, genellikle renkli çiçek yapraklarını andıran dokungaçlarla çevrilidir. Denizşakayıkları bu dokungaçlarındaki yakıcı kapsüllerle avladıkları balık ve öbür deniz hayvanlarıyla ya da mikroorganizmalarla beslenirler.
Denizşakayıkları, gövdelerinin alt ucundaki ayak diskleriyle kaya, iskele kazığı, deniz kabuğu ya da bir yengecin sırtı gibi sert yüzeylere bağlanarak yaşarlar. Fazla hareket kabiliyeti olmayan bu canlıların kendilerini korumak için özel bir savunma sistemine ihtiyaçları vardır. Çünkü denizşakayıklarının koruyucu dış iskeletleri yoktur. Bunun yerine şakayıklar gövdelerini dıştan olduğu gibi saracak boynuzsu bir madde salgılarlar. Bu yapışkan madde sayesinde kum tanelerini ve deniz kabuğu parçalarını birleştirerek kendilerine koruyucu bir kılıf yapmaları mümkün olur. Allah her canlı için çok farklı özellikler yaratmıştır.
Bakteri imha makineleri
Yaklaşık yüz trilyon hücreden oluşan bir beden içinde, herhangi bir hücrenin kendisi için özel bir yer tespit ederek, oraya yerleşecek bir şuura sahip olması mümkün değildir. Hücrelerin yerlerini belirleyen yüce Allah'tır.
Yediğimiz besinlerle, soluduğumuz havayla ve daha birçok yoldan vücudumuza gözle görülemeyen birçok bakteri girer. Vücudun çalışma sistemini bozmamaları için bunlardan zararlı olanların etkisiz hale getirilmeleri gerekmektedir. Bunun için vücudumuzda görevi sadece "savunma yapmak" olan mükemmel bir hafızayla donatılmış hücreler vardır. Ancak vücudumuzun kusursuz tasarımının bir örneği olarak savunma için çeşitli ek tedbirler de alınmıştır. Bunlardan biri de dolaşım sistemi içinde stratejik bir durak olarak nitelendirilebilecek, karaciğerde bulunan savunma hücreleridir.
"Kuppfer hücreleri" olarak adlandırılan bu hücreler, kan dolaşımıyla bağırsaklardan karaciğere gelen kandaki zararlı bakterileri saniyenin yüzde birinden daha kısa bir süre içerisinde sindirerek, etkisiz hale getirirler. Peki bu şuursuz hücreler vücuda giren çok sayıdaki bakteri arasından, insana faydalı olanlarla zararlı olanları nasıl birbirinden ayırt edebilmektedir? Hangi özelliklere sahip olduklarını ve vücutta yerine getirecekleri görevleri bilmeden, nasıl olup da bazı bakterileri imha ederken, diğerlerine hiç zarar vermemektedirler?
Durup dikkatlice üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir nokta daha vardır: Kuppfer hücrelerinin karaciğere yerleşmiş olması…. Neden vücudun başka bir organı değil de karaciğer? İşte burada bir kez daha vücudumuzdaki kusursuz yaratılış delillerinden biri karşımıza çıkmaktadır. Eğer bu hücreler, karaciğere değil de başka bir organa yerleştirilmiş olsalardı, kanın bakterilerden arındırılmasında bu derece etkili olamazlardı. Çünkü bakteri dolu kan, karaciğerde temizlendikten sonra vücudun tamamını dolaşmak için genel kan dolaşımına girmektedir. Bu nedenle genel kan dolaşımına ulaşmayı başaran bakteri sayısı % 1'den azdır.
Hiçbir tesadüf Kuppfer hücrelerinin karaciğere yerleşmesini sağlayamaz. Vücudumuzda yerleşmek için en uygun yeri tespit eden ve oraya gidip yerleşen hücrelerin kendileri de değildir. Yaklaşık yüz trilyon hücreden oluşan bir beden içinde, herhangi bir hücrenin kendisi için özel bir yer tespit ederek, oraya yerleşecek bir şuura sahip olması mümkün değildir. Böyle kusursuz bir plan için, çok üstün bir aklın varlığına ihtiyaç vardır. Bu akıl, vücudumuzdaki her noktayı en iyi bilen ve buna uygun bir tasarımla insanı yaratan Allah'a aittir. (Harun Yahya, İnsan Mucizesi)