Son 30 yıl içinde Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada düşünce alanında çok önemli değişiklikler oldu. 19. yüzyılın insanlığa büyük belalar getiren din karşıtı çarpık ideolojileri ve bunların çürük temelleri birer birer yıkılırken, dört kıtada milyonlarca insan büyük bir hızla din ahlakına yönelmeye başladı. Peki bu önemli değişikliğin meydana gelmesine vesile olan faktörler nelerdi?
Ateizmin Çöküşü Din Ahlakının Yayılışını Müjdeliyor
Din ahlakının dünya genelindeki yükselişine temel hazırlayan en önemli faktörlerden biri hiç şüphe yok ki, ateizmin çökmesidir. İnsanlık tarihini inceleyen, özellikle de fikri ve sosyal boyutta inceleyen hemen herkes, 19. yüzyılın gelecek dönemlerde yaşanacak manevi çöküşün ilk adımlarının atıldığı bir devir olduğunu kabul edecektir. Bu devrin en önemli özelliği, ateizmin yani Allah'ı inkar düşüncesinin (Allah`ı tenzih ederiz.) güç kazanmasıydı. Ateizm, elbette eski çağlardan beri var olmuştu. Ancak bu fikrin asıl yükselişi, 18. yüzyıl Avrupası'ndaki bazı din karşıtı düşünürlerin savunduğu sapkın felsefelerin yayılmasıyla ve siyasi sonuçlar vermesiyle başladı. Diderot, Baron d'Holbach gibi materyalistlerle başlayan bu fikirler, 19. yüzyılda daha da yaygınlaştı. Feuerbach, Marx, Engels, Nietzsche, Durkheim, Freud gibi düşünürler, ateist düşünceyi farklı bilim ve felsefe alanlarına uyguladılar.
Ateizme en büyük desteği sağlayan kişi ise, yaratılışı reddeden ve buna karşı evrim teorisini öne süren Charles Darwin oldu. Darwinizm, ateistlerin asırlardır cevap veremedikleri "Canlılar ve insan nasıl var oldu?" sorusuna, bilimsellikten ve mantıktan son derece uzak, ilkel bir açıklama getirmeye çalıştı. Bu; tüm canlı varlıkların tesadüfler sonucunda canlandığı ve sonra da ondan milyonlarca farklı canlı türünün türediği iddiası idi. Bu düşünceye de materyalist kesimden taraftarlar buldu. 19. yüzyılın sonlarında, ateistler, kendilerince her şeyi açıkladığını sandıkları bir "dünya görüşü" oluşturmuşlardı: Tarih ve sosyolojinin Marx ve Durkheim, psikolojinin ise Freud tarafından ateist temellerde açıklandığını zannediyorlardı. Oysa bu görüşlerin her biri, 20. yüzyıldaki bilimsel, siyasi ve toplumsal gelişmelerle yıkıldı. Astronomiden biyolojiye, psikolojiden toplumsal ahlaka kadar pek çok farklı alandaki bulgu, tespit ve sonuçlar, ateizmin tüm varsayımlarını temelinden çökertti.
Amerikalı yazar Patrick Glynn, 1997'de yayınlanan God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World (Allah'ın Delilleri, Sekülerizm Sonrası Dünyada Akıl ve İnancın Uzlaşması) isimli kitabında, bu konuda şu yorumu yapar:
"Geçen iki onyılın araştırmaları, daha önceki neslin seküler (din karşıtı) ve ateist düşünürlerinin Allah hakkındaki tüm varsayımlarını ve öngörülerini tersine çevirmiştir. (Söz konusu) düşünürler, bilimin evrenin daha da mekanik ve rastlantısal olduğunu ortaya çıkaracağını sanmışlar; ancak bilim, evrende olağanüstü bir ``yaratılış`` ve hiç beklenmedik hassas düzenin boyutlarını keşfetmiştir."
Din Karşıtı İdeolojilerin Ortak Yönü ve Komünizmin Çöküşü
Komünizm, faşizm, masonizm, materyalizm gibi diğer din karışıtı tüm ideolojilerin ortak yönü İlahi dinlere ve onların getirdiği ahlaki değerlere karşı olmalarıdır. Bu karşıtlığın temel dayanak noktası ise Darwin'in evrim teorisidir. Bu teori, Marx'ın ifadesiyle komünizmin "doğa bilimleri açısından temeli"dir. Bu doğrultuda;
(Robert M. Young, Darwinian Evolution And Evolution And Human History, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980)
Darwinizm'i kendisine rehber eden sosyalistler sıralandığında ise; Karl Kautsky ve Eduard Bernstein gibi revizyonist Marksistler ve İngiliz solunun kaynağı sayılan ünlü "Fabian Society"nin kurucuları gibi geniş bir yelpaze çıkmaktadır. (Robert M. Young, Darwinian Evolution And Evolution And Human History, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980)
Tüm bu din karşıtı ideolojilerin öncüleri, dini inançları ve değerleri kendileri için engel olarak görmüşler ve Darwinizm'i bu inanç ve değerleri ortadan kaldırmak için bir silah olarak kullanmışlardır.
Komünizm ideolojisi, bunun önemli örneklerinden biridir. Komünizm 19. yüzyıldaki ateist sapmanın en önemli siyasi sonucu sayılabilir. İdeolojinin kurucuları olan Marx, Engels, Lenin, Troçki veya Mao, ateizmi en temel prensip olarak benimsemiş, toplumlara büyük baskı uygulamış ve hatta toplu kıyımlar gerçekleştirmişlerdir. Ama bu kanlı sistem, 1980'lerin sonunda ani bir çöküş içine girmiştir. Bu çöküşün temellerini incelediğimizde ise, aslında çökenin ateizm olduğunu görürüz.
1980`lerde Dünyanın İçinde Bulunduğu Duruma Kısa Bir Bakış
1980'lerde Türkiye'de Ortam Nasıldı?
1960'lı ve 70'li yıllarda Türkiye'de komünist bir devrim yapma hayaliyle devlete karşı silaha sarılan örgütler, ülkeyi karanlık bir terör ortamına sürüklediler. Komünist terör, 1980 sonrasında ise, bölücülük akımıyla birleşti ve onbinlerce vatandaşımızın ölümüne, polis ve askerimizin şehit olmasına neden oldu.
Terörün hüküm sürdüğü, ateist ve materyalist akımların geniş çapta bir hakimiyet oluşturduğu 1980'li yıllarda dindar insanlar da, inançlarından dolayı taciz ediliyorlardı. O yıllarda Türkiye`de pek çok genç insan, ideolojik gerilimler yüzünden acımasızca katledilmekteydi. Üniversitelerde özellikle akademisyenler ve öğrenciler arasında saldırgan ateist ve materyalist akımlar hakimdi. Hatta, öğretim üyelerinin bir kısmı, derslerinde konuyla bağlantısız olmasına rağmen hemen her fırsatta materyalist felsefe ve Darwinizm`in propagandasını yapıyorlardı.
Dini ve ahlaki değerlerin neredeyse bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün kontrolündeki bu yıllarda, Marksist-komünist fikirlerin etkisi altında kalan kimseler dini konularda adeta tartışmaya can atıyorlardı. Onları bu konuda hevesli hale getiren en önemli faktör ise karşılarında, dinsiz akımlara karşı sürdürülmesi gereken fikri mücadele konusunda yeterli bir donanıma sahip olmayan insanların bulunmasıydı.
Ancak, inkara dayalı olan batıl felsefe ve ideolojilerde yer alan çıkmazlar, çelişkiler ve yalanlar konusunda insanlar bilinçlenmeye başladıkça bu durum tam tersine dönmeye başladı. Peki bu bilinçlenme nasıl gerçekleşti?...