Asr-ı Saadet döneminden bu yana İslam aleminde iman eden insanların asırlardır özlemini duydukları Hz. Mehdi (a.s.), Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde belirtildiği gibi içerisinde bulunduğumuz yüzyılda, -Hicri 1400’lerde– Allah’ın izniyle zuhur etmiştir. Ancak Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiği zaman hemen tanınmayacak uzun bir gaybet (insanların arasında olmadığı, tanınıp bilinmediği, hapis, sürgün, iftira, işkence ve zulüm gördüğü) döneminin ardından Yüce Allah’ın kendisi için belirlediği zaman geldiğinde insanlar tarafından bilinip tanınacaktır. Hz. Mehdi (a.s.) peygamberlerden günümüze gelmiş olan çeşitli nişanelerle zuhur edecektir. Nişaneler bu kutlu şahsın tanınmasına vesile olacak işaretlerden biridir. Ayrıca Hz. Mehdi (a.s.) görevinin başına geldiği zaman teknolojiyi akılcı yöntemlerle kullandırarak dünyadaki pek çok tarihi eserin sırlarının ortaya çıkmasına da vesile olacaktır.
· Peygamberlere ait bu nişaneler nelerdir?
· Sayın Adnan Oktar çeşitli tarihlerde yaptığı röportajlarında bu konuyu nasıl anlatmıştır?
Hz. Mehdi (a.s.) Tabut-u Sekineyi Çıkaracaktır
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde Ahit Sandığı’nı, Hz. Mehdi (a.s.)’ın bulacağı haber verilmiştir. Sandık, gerek kutsal metinlere gerekse tarihi kayıtlara göre Antakya’dadır.
Kuran’ın Talut kıssasında da Ahit Sandığı hakkında şöyle bir bilgi verilmiştir:
“Peygamberleri, onlara dedi: “O’NUN HÜKÜMDARLIĞININ BELGESİ, SİZE TABUT’UN (SANDIĞIN) GELMESİDİR. ONDA Rabbiniz’den ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile MUSA AİLESİNDEN VE HARUN AİLESİNDEN ARTAKALANLAR VAR; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.” (Bakara Suresi, 248)
Ayette geçen “tabut” sözcüğü, “sandık” anlamına gelmektedir. Bu sandık, Talut’un hükümdarlığının alameti olan ve içerisinde kutsal emanetlerin bulunduğu Ahit Sandığı’dır. Üstünde ittifak edilen rivayetlere göre, bahsi geçen Ahit Sandığı yani Tabut’un içinde, Hz. Musa (a.s.)’ın asası ile Tevrat levhaları ve Hz. Harun (a.s.)’ın asası ile sarığı gibi kutsal emanetler bulunmaktadır.
Kuran’da bildirildiği üzere, Ahit SandığıTalut’un hükümdarlığının simgesi olduğu gibi, rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.s.)’ın da İslam ahlakını tüm dünyada yerleşik kılarak Müslümanların manevi liderliğini üstlenmesinin bir simgesi olacaktır. Peygamberimiz (s.a.v)’in “Hz. Mehdi (a.s.)’ın kutsal emanetlerin saklandığı ahit sandığını bulacağına” ilişkin hadisleri şöyledir:
· ANTAKYA DENİLEN BİR YERDEN TABUT’U (KUTSAL EMANETLER SANDIĞINI) ORTAYA ÇIKARACAKTIR. (Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)
· O, TABUT-U SEKİNE’Yİ ANTAKYA MAĞARASINDAN ÇIKARIR. (Nuaym bin Hammad, Kitab-ül Fiten)
· HZ. MEHDİ (A.S.), TABUT-U SEKİNE’Yİ ANTAKYA MAĞARASINDAN ÇIKARACAKTIR. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 54)
Sayın Adnan Oktar 10 Ekim 2010 tarihli Kanal Avrupa ve Çay Tv röportajında Ahit Sandığı ile ilgili şu önemli sırları vermiştir:
ADNAN OKTAR: Sandığın 1.5 arşın genişlikte ve yükseklikte 2.5 arşın uzunlukta olması altın orana uygun. Altın oranla yapılmış. Tevrat’ta şöyle geçiyor, Mısır’dan Çıkış 25’e 10’da; “Akasya ağacından bir sandık yapsınlar.” “Boyu 2.5”, yani 1 metre, 1,20 gibi yaklaşık. “Eni ve yüksekliği 1’er buçuk”, 60 cm, daha yüksek hatta 80 cm, “arşın olsun” Orada arşının gerçek karşılığı o. Altın buhur sunağıyla her yeri altınla kaplanmış anlaşma sandığı buradaymış. Sandığın içinde; altından yapılmış kudret helvası testisi, konduğu kap altından yapılmış, Hz. Harun (a.s.)’ın filizlenmiş değneği, Hz. Harun (a.s.)’a ait asa, filizlenmiş değnek ve anlaşma levhaları, Hz. Musa (a.s.)’a gelen levhalar, sandığın üstünde bağışlanma kapağını gölgeleyen kerut tabir edilen bu kanatlı heykeller.
“Tevrat’ta Ahit Sandığı’nın akasya ağacından yapıldığı belirtiliyor. Bu ağaç Mısırlılar tarafından hayat ağacı olarak bilinir ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış olan özel bir bitkidir. Aynı zamanda bu ağacın tahtası suya çok dayanıklıdır. İsrailoğullarının göçü sırasında bu sandık din adamları tarafından kafilenin önünde ilerleyecek şekilde taşınmıştır.” En önde o gidiyor, sandık gidiyor bir yerden bir yere gittiklerinde.
“Ahit Sandığı İsrailoğulları ile birlikte bu kavmin her gittiği yere götürülmüş hatta savaşlarda kendilerini korur ümidiyle yanlarında bulundurulmuştur.” Yani bereket bulmak amacıyla yanlarında bulundurmuşlar, inşaAllah. “Sandık taşınırken hep perde altında saklı tutularak, onu taşıyanların dahi sandığı görmeleri engellenmiştir.” Böyle her taraftan perde tutuyorlar götürürlerken sandığı, dört taraftan perde ile saklıyorlar. Yani götürenler halkın görmemesini istiyorlar. “Rab, Musa Harun’a” Çölde Sayım, Tevrat’ta bu “Ordugah taşınacağı zaman Harun’la oğulları gelip bölme perdesini indirecekler ve Levha Sandığını bununla örtecekler” levhaların bulunduğu sandığı bununla örtecekler. “Sonra üzerine deri bir örtü geçirilecek, üstüne de salt lacivert bir bez serecek, sırıkları yerine koyacaklar”. Sandığın çok yüksek elektrik yüklü olduğu da söyleniyor. Yani kıvılcımlar saçıldığı.
SUNUCU: Korumak açısından mı?
ADNAN OKTAR: İşte özel bir teknik, yöntem kullanılmış bilemiyorum neden olduğunu. Açıldığında böyle elektrik şelalesi çıktığı söyleniyor sandığın kapağı açıldığında. “Rabbin huzuruna yaklaştıkları için ölen Harun’un iki oğlunun ölümünden sonra Rab Musa’ya şöyle dedi: “Ağabeyin Harun’a de ki, perdenin arkasındaki En Kutsal Yere ikide bir girmesin, Antlaşma Sandığı’nın üzerindeki Bağışlanma Kapağına yaklaşmasın. Yoksa ölür” yani Allahualem yüksek voltajlı elektrik var gibi görünüyor. “Yoksa ölür. Çünkü ben kapağın üstünde, bulut içinde görünüyorum” yani “Ben oradayım” diyor Allah. “Her yerdeyim, tecelli ediyorum” diyor inşaAllah. “Ama bağışlanma kapağına yaklaşmasın yoksa ölür” diyor anlaşma sandığının üzerindeki.
Delil olarak bunu gösteriyorlar zaten. “Konut, yani Levha Sandığının bulunduğu çadır kurulduğu gün üstünü bulut kapladı. Konutun üstündeki bulut akşamdan sabaha kadar ateşi andırdı. Bu hep böyle sürüp gitti. Konutu kaplayan bulut gece ateşi andırıyordu aydınlık bir bulut sürekli duruyordu”diyor bulunduğu yerde. “Museviler” bakın dikkat edin, “Museviler sandığın ancak Kral Mesih’in” yani Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişinden sonra ortaya çıkacağına inanmaktadırlar. Bu doğru yani sandığı Kral Mesih yani Hz. Mehdi (a.s.) bulacak, inşaAllah. Hıristiyanlar da sandığı Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne kıyametten önce tekrar gelişinin alametlerinden olarak görmektedir. Yani o sandık görüldüğünde Hz. İsa (a.s.)’ın da geldiğine inanacaklar. Yani Hıristiyanlarda inanç budur.
Bak, Suyuti’de Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisi; “Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir” gizli, bakın, “şurada sandık, orada” diyor. “Hz. Mehdi (a.s.) denmesinin sebeplerinden biri budur” diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). “Sandığın gizli yerini söyleyecek” diyor. “Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır Hz. Mehdi (a.s.)”. Suyuti söylüyor bunu, çok muteber bir hadis imamıdır. “Hz. Mehdi (a.s.), Tabut-u Sekine’yi Antakya Mağarası’ndan çıkarır” Naim b. Hammad, Kitab-ül Fiten bu da çok makbul Ehl-i Sünnet eserlerden birisidir.
“Antakya Mağarası’ndan Tabut-u Sekine’yi çıkaracaktır Hz. Mehdi (a.s.), Şam’daki dağdan da gerçek Tevrat’ı çıkaracak”. Şam’daki bir dağdan gerçek Tevrat’ıçıkaracak. “Birçok Yahudi, Müslüman olacak” diyor Risaletül Huruc-ül Mehdi, sayfa 124. Hepsi bunların hadis, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisleri. Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen diğer hadislere göre sandık Şam’ın yakınlarında bulunan Taberiye Gölü yakınlarındadır. Bu da ayrı bir parçası yani sandığa ait ayrı belgelerin bulunduğu bir yer “Hz. Mehdi (a.s.), Tabut-u Sekine’yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak” Ikdı’d Dürer, sf. 51-a. “Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam’da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir” Suyuti, el-Havi li’l Feteva, 2. cilt, 81. sayfa. Taberiye Şam’a yakın bir yerdir. Şam ahir zaman hadislerindeki anlatımda, uzak bir yer, Mekke ve Medine’ye uzak anlamınıda taşır. Bu benzetme Taberiye için söz konusudur. Bu bilgilerden yola çıkarak bazıyorumcu ve araştırmacılar sandığın Kudüs’te, Mekke’de, Taberiye’de, Hatay’da olabileceğine dikkat çeker, ek olarak İstanbul’a da işaret ederler. Hepsi doğru, Kudüs, Taberiye, Hatay, İstanbul hepsinde kutsal emanetler var...
HZ. MUSA (A.S.)’IN ASASI VE HZ. SÜLEYMAN (A.S.)’IN YÜZÜĞÜ HZ. MEHDİ (A.S.)’DA OLACAKTIR
“Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.” (Kehf Suresi 82) ayetinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın Hz. Süleyman (a.s.)’ın hazinelerini bulucağına dair işaretler vardır (Doğrusunu Allah bilir). Kuran’da “iki öksüz çocuk” olarak Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’a işaret ediliyor olabilir. Çünkü her ikisinin de babası yoktur. Ayette;
“Duvar” olarak geçen sözcük Hz. Süleyman Mescidi’ne,
“onlara ait define” cümlesi Mescid- Aksa’nın altında bir yerde Hz. Süleyman (a.s.)’a ait hazineler olduğuna,
“Babaları salih biriydi” sözcüğü Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın soyunun Hz. İbrahim (a.s.)’a uzandığına,
“Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” sözcüğü ise ilgili tarihin gelmesi gerektiğine,
“ve kendi definelerini çıkarsınlar” cümlesi kutsal emanetlerin Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) devrinde çıkacağına işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir).
Müslümanlar Hz. Süleyman (a.s.)’ın kutsal sandığının Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle bulunması, bu sandığın içinden Hz. Süleyman (a.s.)’a ait eşyaların çıkması, Tevrat’ın orijinal taş oyma tabletlerinin bulunması nedeniyle Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur ettiğine tam kanaat getirecekler, bu Müslümanlara büyük bir huzur ve rahatlık verecektir. Ahir zamanda gerçekleşecek bu olayı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle bildirmiştir:
· “Abdullah bin Sinan’dan, İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: ‘Musa’nın asası cennet ağaçlarından birinin dalı idi ve o Medyen şehrine doğru gitmek isterken Cebrail aleyhisselam onu Musa’ya verdi. O ASA, ADEM’İN TABUTU İLE BİRLİKTE TABERİYYE GÖLÜNDEDİR. NE ÇÜRÜRLER, NE DE DEĞİŞİRLER. SONUNDA KAİM ALEYHİSSELAM (HZ. MEHDİ (AS)) KIYAM ETTİĞİNDE O İKİSİNİ ORTAYA ÇIKARACAKTIR.’” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 278)
· Ebul Carud Ziyad bin Münzir’den, İmam Ebu Cafer Muhammed bin Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: “KAİM ALEYHİSSELAM (HZ. MEHDİ (AS)) ZUHUR ETTİĞİNDE RESULULLAH (S.A.V.)’İN BAYRAĞI, SÜLEYMAN’IN YÜZÜĞÜ, MUSA’NIN ASASI VE TAŞI İLE ZUHUR EDECEKTİR...” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 279)
· ... MUSA’NIN ASASI VE SÜLEYMAN’IN YÜZÜĞÜ ONDADIR (HZ. MEHDİ (AS)’dadır). ...Allah dilediği zamana kadar onu gözden uzak tutar. Daha sonra zuhur eder ve yeryüzünü önceden zulümle dolduğu gibi adaletle doldurur. (Bihar-ul Envar, c. 52, s. 32; İsbat-ul Hudat, c. 6, s. 19)
Sayın Adnan Oktar 7 Aralık 2010 tarihli Kaçkar TV röportajında, kutsal hazineleri Hz. Mehdi (a.s.) dışında neden hiç kimsenin bulamayacağını şöyle açıklamıştır:
ADNAN OKTAR: Musevileri Allah’ın izniyle ihya edeceğiz. Yani uçsuz bucaksız bir zenginlik, uçsuz bucaksız bir hürriyet, uçsuz bucaksız bir sevince gark olacaklar, inşaAllah. Müslümanlığın şefkatini, koruyuculuğunu, sevgisini görecekler. Fetih Suresi’nde, öbür ayetlerde de işaret edilen bütün güzellikler oluşacak ve topluluklar halinde İslam’a dehalet (sığınma) olacak inşaAllah. Hz. Musa (a.s.)’ın Kutsal Sandığını bulacağız. Bakın ayette söylüyor; “onu diyor melekler taşır.” (Bakara Suresi, 248) “Melekler taşır” demek ne demek? Bulamazsınız. Arasan da bulamazsın. Kim bulacak? Mehdi (a.s.) bulacak. Hayretler içinde kalacaklar, diyecekler: “Biz buraya defalarca baktık, yanından geçmişiz ama göremedik.” diyecekler.
Bakın, Kubbet-i Sahra ve Mescid-i Aksa’nın altında, Musevi arkadaşlarımız, tüneller açıyorlar, çalışmalar yapıyorlar. Yerin kat kat altına indiler. Her yer aranıyor, elektronik yönden de aranıyor. Sandığın orada olduğunu düşündükleri için arıyorlar. Bakın Allah sır veriyor: “Melekler taşıyor.” diyor. Melek taşıdığında bulamazsın. Yani bunu akıllarına koyacaklar. Arama ile bulunmaz. Onu bulacak kişi, onun sahibi Hz. Mehdi (a.s.)’dır, Muhammed Mehdi (a.s.)’dır. Yanında Cibril (a.s.), Mikail (a.s.) ve İsrafil (a.s.) var. Allah söylüyor Peygamberimiz (s.a.v.)’e, Peygamberimiz (s.a.v.) de vahiyle bize bildiriyor. Yanında sürekli duruyorlar. Baş melekler. Yani Ulul azim melekler. Onların söylemesiyle konu bitecek inşaAllah.
HZ. MEHDİ (A.S.)’IN ZUHUR ETTİĞİ BU DÖNEMDE HZ. NUH (A.S.)’IN GEMİSİ AĞRI DAĞI’NDA BULUNMUŞTUR
Ahir zamanda bulunacak olan kutsal emanetlerden ilki Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisidir. Bilim adamları uzun yıllar süren araştırmaların sonunda Ağrı Dağı’nda Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisine ait önemli kalıntılara ulaştıklarını bildirmişler, bu tarihi olayı ve geminin görüntülerini geçtiğimiz aylarda tüm dünya ile paylaşmışlardır. Sayın Adnan Oktar kutsal emanetlerin bulunmasının Kuran indirildikten tam 1400 yıl sonra yani asrımızda gerçekleşmesinin nedenini Kuran ayetleri ışığında ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerine dayanarak Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur alametlerinden biri olarak değerlendirmiştir.
Sayın Adnan Oktar 15 Ağustos 2010 tarihli, HarunYahya.TV röportajında, bulunan geminin Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi olduğunun nasıl anlaşılacağını şöyle anlatmıştır:
ADNAN OKTAR: Bu geminin Hz. Nuh (a.s.)’a ait olduğunu nasıl biliyorlar, diye soruyorlar. Şimdi bakın bir kere, o yaşta tahta parçası bulmak mümkün değildir, parçalanır. Yani 5000 yıl, 6000 yıl bir ağaç parçası durmaz, açık havada parçalanır. Onun durmuş olması bir kere bir mucize, bir. İkincisi tam gemi modelinde, yani yapı tam gemi modelinde yapılmış. Üçüncüsü, deprem sonucu açılıyor bu gedik. Deprem sonucu açılmasa ulaşılmayacak, bilinmiyor. Ve geminin bulunduğu yerde oksijen yok. Sıfır oksijen, ölüyor insanlar girdiğinde. Yani onun oraya monte edilmesi, konması, yığılması mümkün değil blok olarak. Yani bir de müthiş soğuk. Oraya araba çıkmıyor zaten. O yüksekliğe araba çıkamıyor, işlemiyor. Oksijen eksikliğinden çalışmıyor araba. Helikopter falan da çıkaramıyorsun yani. Tek açıklaması var, bu. İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bir de tahtaların yaşı zaten.
Hz. Mehdi (a.s.) Allah’ın kendisi için belirlediği zaman geldiğinde peygamberlerden günümüze gelmiş olan çeşitli nişanelerle zuhur edecektir. Bu nişanelerden biri de Peygamberimiz (s.a.v)’in Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Hırka-ı Şerifi ve Sancak-ı Şerif’idir. Bu nişaneler aynı zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın tanınmasına da vesile olacaktır: “HZ. MEHDİ (A.S.), PEYGAMBERİMİZ (S.A.V)’İN SANCAĞI, GÖMLEĞİ, KILICI, İŞARETLERİ, NURU VE GÜZEL İFADESİYLE YATSI VAKTİNDE ÇIKAR.” (Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi, “Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi”) |
ADNAN OKTAR: Tahtaların yaşı evet. Biçimi, modeli tam klasik gemi modeli. Şimdi Hz. Mehdi (a.s.) da çıktığında biz, İslam ahlakı dünyaya hakim olmuş, lideri olmuş, kaşı benziyor, gözü benziyor, sırtındaki ben benziyor, hepsi benziyor. Hz. İsa (a.s.) ile beraber namaz kılmışlar. Hz. İsa (a.s.) kızıl saçlı, bütün Hıristiyan alemine etkili olmuş, hepsinin Müslüman olmasına sebep olmuş, şimdi deseler ki bize, “nereden anladınız?” Hissediyoruz diyeceğiz, ne diyeceğiz? Allahualem, değil mi? Yani o da böyle. Hz. Mehdi (a.s.)’ı nasıl anlayacaksak bu da böyle. Şimdi Hz. Musa (a.s.)’ın sandığı bulunacak, “nereden biliyorsun?” diyecekler. Eskiliğinden, modelinden, şeklinden. Altından yapılmış sandık başka ne olabilir? Bir mağarada bulunduysa, bir lahit altında kapatılmışsa ve orada bulunduysa, binlerce yıldan beri bulunmayan bir sandık bulunduysa biz ne diyelim? Aynen orijinaline uygun, kanatlı motifler var üzerinde, odur diyeceğiz. Ya o değilse? Olur mu öyle bir şey? Odur yani, Allahualem o. Tevrat’ın, İncil’in orjinalleri bulunacak. Bakacağız Kuran’a aynen uygun. “Allahualem o” diyeceğiz, zann-ı galible. Mesela onu zannı-ı galible anlıyoruz.
Hz. Mehdi (a.s.)’ın bugüne kadar sırrı anlaşılamamış tarihi yapıların sırlarını çözmesi, kutsal emanetleri tek tek ortaya çıkarması, Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerindendir. Bu alametlerin birer birer ve arka arkaya aynı yüzyıl içinde tahakkuk etmiş olması ise son derece önemlidir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde belirttiği olayların tek tek çıkması, hem ahir zamanda olduğumuzu hem de tüm Müslümanların büyük bir heyecanla bekledikleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur ettiğini ispatlamaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.) Bir tane bile eksik kalmaksızın, beklenen tüm alametler arka arkaya Hicri 1400’lerde gerçekleşmekte iken bu alametlerin başka bir yüzyılda yeniden olmasını beklemenin kesinlikle bir anlamı ve mantığı yoktur. |
HZ. MEHDİ (A.S.) DEVRİNDE HZ. İBRAHİM (A.S.)’A VERİLEN SAYFALAR BULUNACAKTIR
Hz. İbrahim (a.s.) Nemrut dağının bulunduğu bölgede doğmuştur. Putperest kavmine yine bu bölgede din ahlakını tebliğ etmiştir. Kavminin lideri olan Nemrut’la olan mücadelesini yine bu yörede gerçekleştirmiştir. “Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır; İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde.” (A’la Suresi, 17-19) ayetlerinde Rabbimiz, Hz. İbrahim (a.s.)’a “sahifeler” verdiğini bildirmektedir. Bu sayfaların orjinallerinin, Güneydoğu Anadolu’da Adıyaman Bölgesi’nde bulunan Nemrut Dağı’ndaki 2500 yıllık kalıntıların içinde olduğu düşünülmektedir. Aynı yerin henüz ulaşılamayan bölümlerinde Nemrut’un mezarı, kabartma yazıtlar, hazineler ve o dönemi anlatan pek çok bilginin de bulunduğu düşünülmektedir (Doğrusunu Allah bilir). O dönemin yöneticileri tarafından suç unsuru kabul edilen Hz. İbrahim (a.s.)’ın sayfalarının burada bulunması ihtimali de vardır. Çok önemli olan bu belge ve bilgilerin, en derin ve ulaşılması en olanaksız gibi gözüken alanlara gizlenmiş olması, istenmeyen kişilerin bunlara ulaşmasının engellenmesi için zorunludur. Zira ulaşım zorluğu ve tehlikeler sebebiyle günümüze kadar, halen bu korunaklıalanlara ulaşılamamıştır. Ancak titiz ve yüksek teknoloji kullanılarak yapılacak bir çalışma ile bu son derece önemli tarihi belgelere ulaşılması mümkün olabilir. Yüce Allah bu önemli bilgilere ulaşılması gereken zamanı Hz. Mehdi (a.s.)’a nasip etmiştir. Hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
“Beytül Mukaddes’in hazinelerini, Tabut-u Sekine’yi, Ben-i İsrail sofrası ile levhaların madenlerini, Hz. Adem (as)’ın cübbesini, Hz. Süleyman (as)’ın minberinin asasını ve Allah’ın Ben-i İsrail’e gönderdiği süt kadar beyaz olan eldivenleri çıkaracaktır.” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 33)
Sayın Adnan Oktar 13 Nisan 2010 tarihli Gaziantep Olay TV röportajında, Nemrut harebelerindeki tüm kutsal emanetlerin ortaya çıkartılacağını şöyle anlatmaktadır:
ADNAN OKTAR: ... Bir de bu Nemrut Harabeleri’ndeki o taş yığması var ya, onun altıda kutsal emanetlerle dolu. Yani Nemrut’un bizzat talimatıyla yapılmıştır orası. Aynı zamanda kendi mezarıda onun içinde ve Hz. İbrahim (a.s.) devrine ait birçok belge ve doküman da orada. Onun yapılması için yine, çok kapsamlı bir çalışma gerekiyor. Çünkü taşı çektiğinde, üzerine üzerine dökülmeye başlıyor insanların taş. Yani alınacak gibi değil. Onun için Firavun da çok uyanık o yönüyle. Yani şeytani bir uyanıklığı var. Müthiş bir sistem yapmış. Yani o mezarı açılacak gibi yapmamış. Açıldığında taşlar insanların üzerine yuvarlanıyor çünkü. Onun için özel teknik çalışma yapılması gerekiyor, tepeden başlanması gerekiyor. Biraz tabii, bazı teknikler var aklımda olan, zamanı gelince söyleriz. Dolayısıyla açılıp, altındaki kutsal emanetlere de ulaşacağız inşaAllah. O zaman insanlar, yani bütün dünya iman ediyor. Musevilerin hepsi iman edecekler aşağı yukarı. Tevrat’ın orijinali bulunacak artık.
PİRAMİTLERLE İLGİLİ SIRLAR HZ. MEHDİ (A.S.) DEVRİNDE ÇÖZÜLECEKTİR
Antik Mısır, Mayalar ve Sümerlerden geriye kalan izler geçmiş çağlara ait pek çok sır ve teknolojik gelişme içermektedir. Şimdiye kadar bu tarihi eserlerin içindeki süsleme ve yazılarda teknolojik gelişmelere ait çeşitli bilgiler bulunmuştur. Örneğin piramitlerin firavun mezarları olmadığı, Mısır’ın elektriğini ürettiği, hatta büyük piramitin ortasındaki boş taş bloğun içinde, geçmişte, Hz. Musa (a.s.)’ın sandığının bulunduğu anlaşılmıştır. Arkelojik çalışmalar ilerledikçe elektrik, elektrokimya, elektromanyetik, metalürji, hidrojeoloji, tıp, kimya, fizik gibi bilim dallarının da genişölçüde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Fakat henüz çözülmeyen pek çok sır piramitler ve tarihi kalıntılar içinde hala gizlidir. Tüm bu sırlar hatta İstanbul’a Mısır’dan getirilen dikili taşın altında gizlenen sırlar Hz. Mehdi (a.s.) devrinde tek tek ortaya çıkacaktır.
Sayın Adnan Oktar 7 Aralık 2010 tarihli Kaçkar Tv röportajında piramitlerin sırlarının Hz. Mehdi (a.s.) devrinde uygulanan tekniklerle çözüleceğini şöyle anlatmıştır:
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.) yapar. Yani Hz. Mehdi (a.s.) geldiğinde oralar asfalt gibi olur Allah’ın izniyle. Her yerine gireceğiz Allah’ın izniyle. Hz. Mehdi (a.s.) talebeleri olarak inşaAllah. Bu dikili taşlar, İstanbul’daki dikili taşlar, o taşların uçlarını yontacağız. O taşlar, cin, şeytan çağırmada kullanılıyor. Dik değil, yatay hale getireceğiz. Bir tek o taşlar için. Dik değil, yatay. Mesela Çemberlitaş ve diğer taşların hepsinin altında bir şey var. Özel olarak. Zaten yer belirtme taşlarıdır onlar. Yer belirtmek için veyahut onun şu kadar metre ilerisi, şu kadar metre gerisi anlamındadır onlar. Yani yer belirlemek için yapılmıştır. Piramitler, piramitlerin çok az bir bölümüne girildi. Asıl kısmı, onların alt kısmında ve iç odalara daha girilemedi. Birçok yer otomatik, yani bitmesinden sonra sürgülü taşlarla kapatıldı. Onların tamamen açılması gerekiyor. Mesela Tevrat’ın orijinalleri, Hz. Musa (a.s.) devrinden kalan bir çok kalıntılar, birçok peygamber mezarı onların altında, o piramitlerin altında kaldı. Yani çok geniş çünkü arazi. Oraların ince ince araştırılması gerekiyor. Bu devlet gücüyle olur. Ancak Hz. Mehdi (a.s.) devrinde olacaktır. Her bulunduğunda yer yerinden oynayacaktır. Mesela her hafta, her ay bir haber gelecektir. İşte, şu da bulundu, bu da bulundu, her gün bir haber.
Sayın Adnan Oktar 24 Haziran 2011 tarihli A9 TV ve Kocaeli TV röportajında Çin’de yer alan ve Türklere ait piramitler hakkında dikkat çekici bilgiler vermiştir:
ADNAN OKTAR: Geçmiş tarihi iyi inceleyelim. Bu, Çin’de de var, Türkler de o zamanlar yapmışlar, daha büyüğünü yapmışlar bu piramitlerin. Daha içine girilmedi onların. Çin hükümeti artistlik yapıyor, o üçgenin tepe kısmını kaldırmışlar, böyle dağa benzetmeye çalışmışlar, bir şeyler yapmışlar. Çok fazla piramit var Türklerin yaptığı, daha eski ve daha büyük. Onların iç odalarına daha girilmedi, alt odalarına. İçinde neler yazıyor, neler var belli değil. Türk tarihiyle ilgili çok önemli belgelere ulaşılacağını tahmin ediyorum. Bir kere Çin’le o konuda anlaşmaya varmamız şart. Bir de niye çekinirler, o da acayip. Açın, girilsin bakalım, değil mi? Her yerde her şey inceleniyor, o da incelensin, ne var yani? Türk tarihiyle ilgili çok acayip bilgilere ulaşılacak, benim kanaatim. Daha tarihin t’si yazılmamış. Yazdırmıyorlar tarihi. Normal tarih yok. Müsaade etmiyorlar. Beşon tane tarihçinin elinde dünya tarihi. Bilim adamlarına devredilmesi lazım. Arkeolojik bulgu oluyor, saklıyorlar; bilmem ne oluyor, saklıyorlar yahut parçalıyorlar. Bu edebiyat Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhurunda bitecek. Kolaysa parçalasınlar, kolaysa saklasınlar da göreyim. Kim bilir ne sırlar var dünyada, kim bilir neler var. O “sfenkslerin içinde odalar var. Daha onun içine girilmedi. Ve yazıyor da adam; “içinde her türlü sır var” diyorlar, “her türlü bilgi var.” Bu sıralar kimsenin bu işe yanaşacağı yok Allahualem. Kimse de cesaret edemez. Dünya her yönden Hz. Mehdi (a.s.)’ı bekliyor. Amerika’nın da ihtiyacı, Rusya’nın da ihtiyacı, İslam aleminin de ihtiyacı; her yerin ihtiyacı. Dürüst, akıllı, samimi bir insanın başta bulunması gerekiyor.
Sayın Adnan Oktar 16 Mart 2011 tarihli Kaçkar TV’deki röportajında Sfenks’in sırlarının Hz. Mehdi (a.s.) zamanında tam olarak ortaya çıkacağını anlatmıştır:
ADNAN OKTAR: 17 bin ton. Bu taşı yüzlerce kilometre öteden buraya getirmişler. 17 bin ton taşı taşıyacak siz bir teknoloji düşünebiliyor musunuz? Var mı şu an teknoloji? Tek yekpare bir kayadan yapılmış bu, tek yekpare. Çölde böyle bir kaya yok, bir tek burada bu kaya var. Yüzlerce kilometre öteden getiriliyor. Bana otuz tane buldozer getirin, otuz tane başka şey getirin, yine çekemezsiniz. Kumların içine gömülür, felaket olur. Mümkün değil, kazır atar yani. Şu an bilinemiyor nasıl getirdikleri, bilimle açıklanamıyor. Bu kadar ağır bir cismin yüzlerce kilometre öteden nasıl getirildiği açıklanamıyor. Bir de bunun içinde odalar, bölümler var; daha girilemedi. Dünyadaki birçok olayla ilgili önemli hayati bilgilerin, derin bilgilerin bu odalarda saklı olduğu yazıtta var, Mısır yazıtlarında var. Ama içine girilemiyor. Mısır hükümeti müsaade etmiyor. Sfenks parçalanır diye müsaade etmiyorlar. İçindeki odalara girildiğinde, oradaki belgeler ele geçirildiğinde dünya tarihi ile ilgili çok fazla bilgiye ulaşmış olacağız. Yalnız, bu sfenks Mısırlılar zamanında yapılmış bir şey değil; o yanlış biliniyor olabilir. 12 bin yıllık geçmişi var. Mısır tarihi 3 bin, 4 bin yıllık, inşaAllah. Bu, 12 bin yıllıktır. 12 bin yıl önce içerisine bir oda yapılmış ve içine bilgiler konmuş. Nasıl bilgi konduğunu bilmiyoruz. Hz. Mehdi (a.s.) zamanında bu bilgiler ortaya çıkarılacak.
Hz. Mehdi (a.s.) sfenks mfenks dinlemez; direkt girer, ne varsa içinden çıkarttırır. Yok turistikmiş, yok artistikmiş, öyle dinlemez; ben size söyleyeyim. Direkt içine girer. Bu piramitlerin altındaki odalara da girilecek, bu sfenksin içine de girilecek. 12 bin yıllık bir bilgiye ulaşmak çok büyük bir olaydır. Darwinistler, materyalistlerin böyle ayakları dört metre havaya sıçrayacak oradan çıkan bilgileri gördüklerinde. Dünya tarihini sarsacak çok önemli bilgilere ulaşılacak, bunu da göreceksiniz, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar 24 Haziran 2011 tarihli A9 TV ve Kocaeli TV röportajında, Hz. Mehdi (a.s.) devrinde tüm sırların çözüleceğini şöyle anlatmıştır:
ADNAN OKTAR: Piramitler nasıl incelenmez? Bırakın inceleyelim, ne var yani? Çemberlitaş’ta bir taş var, onun altında da bir şeyler var. İstanbul çaka çaka dolu. O Sultanahmet’teki taşlar, onların altı, oralar dolu, Ayasofya’nın altı dolu. Bunların hep böyle, o binalara zarar vermeden güzelce açılıp tespit edilmesi gerekiyor. Kim bilir neler çıkacak. Daha Tevrat’ın orijinali bulunacak. Bir tane, iki tane değil; çok fazla çıkar Tevrat’ın orijinali. İyi aranmadı. İncil’in orijinali bulunacak daha. Dağ tepe aranır. Mağaralar hep dolu, her yer dolu bu tip şeylerle. Zamanında adamlar çekindikleri için oralara saklamışlar. Bunları bulacağız. Ama bunlar masraflı zor işler, devletin yapacağı işler. Mesela Nemrut Dağı’nda, bu Nemrut Harabeleri; taş yığma bir mezar, taş yığma. Bütün teşkilat onun altında ama taşı indirmek mümkün değil. Kazmaya başladığında dağ çöküyor, zor. Ancak teknik çalışma gerekiyor. Tepeden çalışılması gerekiyor. Önce tepeden bir oyuk açılması gerekiyor. Çünkü öyle kurnaz ki yapan adamlar, alttan aldığında dağ çökecek gibi yapmışlar, üstten aldığında üstten de çökecek gibi yapmışlar. Adamlar dağın dibine kadar uçarlar oradan, eğer rahat durmazlarsa. Onun için orada çok akılcı teknik çalışma gerekiyor, teknik alet edevatla. Sabit, mesela etkilenmeyen bir mekan. Belirli bir bölgeden taşın aşağıya doğru yuvarlanması lazım. Alanın boşaltılması gerekiyor. Dağdan aşağı yuvarlayacaksın, başka çaresi yok. Yahut orada bir set yapılacak, oraya doğru çarpacak taşlar. Mezarın içinde kim bilir neler var. Dağın altını doldurmuşlar. Dağın tepesine o taşlarıda yığmışlar, o da mucize, hayret edilecek şey. Bütün masonik semboller var dağın tepesinde, hepsi var. Aslanın üzerinde on dokuz yıldız, kartal, şu bu, çok fazla masonik sembol orada. Anladığım kadarıyla orayı aynı zamanda mason mabedi olarak da kullanmışlar. Kim bilir altında nerelere gireceğiz, dağın altında. Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi bulundu, hiçbir odasına daha girilemedi, diğer kamaralara girilemedi. Kimsenin de ilgilendiği yok. Duruyor gemi orada. Bir tane, iki tane değil; çok fazla odası var. Dağın tepesinde. Halen, şu an bile kar kaplı orası, girilemiyor. Buralara devlet imkanıyla girilir. Hz. Mehdi (a.s.) zamanında inşaAllah girilecek. Bütün odalara girilir. Belki Hz. Nuh (a.s.)’a gelmiş Kitap orada, Hz. Nuh (a.s.)’ın eşyaları orada, o devirde kullanılan eşyalar orada. Hepsi çıksın. Allah Allah. Duruyor, kimsenin girdiği yok. Kapalı bekliyor. Uzaktan bakabiliyorlar odaya. Oksijen olmadığı için yanına kadar inemiyorlar aşağıya. Bas oksijeni aşağıya boruyla, değil mi? Saf oksijeni götürün, adamlar rahat rahat çalışsın. Açın bütün dolapları, her yere girin. Diğer kamaralara girin. Girilemiyor. Nemrut Harabeleri’ne girilemiyor. Firavun’un alt kısımda asıl teşkilat, kazılıp girilemiyor. Kapalı taşla kapatılmış odalar var, girilemiyor. Geçenlerde bir tanesine makine ile girdiler. Kamera gönderdiler. Kamera birinci delikten girdi. Bir taş odaya girdi kamera. İkinci odaya giremediler. Orada yine var, bir delik daha var orada, devam ediyor. Ama devam edemediler. Oranın da açılması lazım, ileri geçilecek. Kim bilir belki de Tevrat’ın orijinalini orada saklıyorlar. Yani Firavun çok ehemmiyet vermiş Tevrat’a, çok önem vermiş. İnandığı için değil; tehlikeli gördüğü için önem vermiş. Oradaki bilgilerden çok istifade etmiş, Tevrat’taki bilgilerden ama Tevrat’a inanmamış. Yani onu istifade cihetiyle değerlendirmiş; tabi olma cihetiyle değerlendirmemiş. Bunlara bakılması gerekiyor.