Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilaflı Dağlık Karabağ bölgesi, iki ülke arasında kökenleri 20. yüzyılın başlarına dek uzanan ve bir türlü sonu gelmeyen soruna da adını vermekte.
80'lerin sonuna doğru soğuk savaşın izlerini kaybettirmesiyle kendini yeniden hissettirmeye başlayan Dağlık Karabağ ihtilafı, SSCB'nin dağılmasıyla tırmanışa geçti. Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlıklarını kazanmalarının hemen ardından 1992 yılında iki ülkeyi birbirleriyle savaşa sürükledi. 1994'te alınan geçici bir ateşkes kararına kadar süren çatışmalarda 20 bin insan hayatını kaybetti. 1.5 milyon insan ise yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. O tarihten bu yana arada yalnızca söz konusu ateşkes antlaşması geçerli olduğu ve olay bir barış antlaşması ile çözüme kavuşmadığı için ülkeler halen resmi olarak savaş halinde görünüyor.
Günümüze dek Dağlık Karabağ sorununun çözümü için Ermenistan ve Azerbaycan arasında çok sayıda görüşme gerçekleştirildi; ancak somut bir sonuca varılamadı. 1992 yılında bu sorunun çözümü için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu oluşturuldu. Grubun eş başkanlığına 1994'te ABD, Rusya ve Fransa getirildi. Ne var ki, Minsk Grubu da bugüne kadar yapıcı bir ilerleme kaydedemedi.
Tüm bu olumsuz sürece karşın geçtiğimiz Eylül ayında, Erivan'da yapılan 6. Ermeni Diyasporası forum toplantılarında Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan ezber bozan bir açıklama yaptı. Nalbandyan açıklamasında, “Karabağ ihtilafının çözüme kavuşturulması için AGİT çerçevesinde devam eden görüşmelere ivme kazandırmak amacıyla biz Ermeni tarafı olarak Karabağ güvenliğine tehdit oluşturmayan belirli Azerbaycan topraklarını iade edebiliriz. Azerbaycan ile aramızda bu konuda görüşmeler devam ediyor. Ülkelerimiz arasında gerilimi düşürmeye yönelik atacağımız bu adım hakkında daha fazla detay veremem" ifadelerini kullandı.
Bu sürpriz olumlu kararın ardında Rusya'nın önemli etkisi olduğu görüşleri ön plana çıkıyor. Suriye, Irak gibi Ortadoğu'daki kriz ve kargaşa odaklarına karşı Rusya'nın, güney sınırlarında güvenli ve istikrarlı bir bölge oluşturulması fikrine sıcak baktığı belirtiliyor. Bölgede istikrarın sağlanmasıyla Rusya'nın, İran gibi müttefikleriyle de ilişkilerini daha sağlıklı biçimde yürütebileceği ve geliştirebileceği düşünülüyor.
Geçen ay, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın Cenevre kentinde bir araya geldikleri görüşmelerdeki olumlu ve yapıcı atmosfer de bölgede barış, uzlaşma ve istikrar ortamının tesisini destekler nitelikteydi. AGİT Minsk Grubu'nun yayınladığı bildiride, toplantının yapıcı bir atmosferde geçtiği, bölgedeki gerilimin azaltılması için ek önlemler alınacağı, sorunun barışçıl yollarla çözümü için tarafların çalışmaya devam edecekleri belirtildi.
Aliyev ve Sarkisyan'ın en son Haziran 2016'da bir araya gelmeleri, Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin'in arabuluculuğunda St. Petersburg'da gerçekleşmişti.
Geçtiğimiz yıllarda, Moskova Devlet Üniversitesi'ne bağlı Eski Sovyetler Birliği Ortamı İnceleme Üzerine Bilgi ve Analiz Merkezi yöneticisi siyaset bilimci Yuliya Yakuşeva da Rusya'nın bölgedeki barışçıl politikalarına dikkat çekmişti. Yakuşeva, Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileşmesine aktif şekilde katkı sağlama girişimlerinin, Rusya’nın Güney Kafkasya bölgesinde güvenliği sağlamaya yönelik genel politikası ile uyuştuğunu belirtmişti. Dağlık Karabağ sorununun da aynı politika kapsamında olduğunu Yakuşeva şöyle ifade etmişti: "Rusya’nın Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık-Karabağ Sorunu çatışmasında aktif arabuluculuk çabaları bunun bir göstergesidir. Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye ile iyi ilişkilerde bulunan bir taraf olarak, gerçekten bu bölgede istikrara kavuşmaya yardım edebilir ve bu girişimi destekliyor da."
Benzer güzel bir gelişme de, Rusya Patriği Sayın Kiril’in daveti üzerine 8 Eylül'de Moskova'da Tüm Dünya Ermenileri Katolikosu 2. Karekin ve Kafkas Müslümanları Dini Lideri Şeyhülislam Allahşükür Paşazade'nin bir araya gelmeleriydi. Üçlü görüşmenin ardından dini liderler yaptıkları ortak açıklamada, Karabağ sorununun barışçıl çözümünü desteklediklerini, anlaşmazlıkların iki dinin iyi komşuluk, kibarlık, dost sevgisi, karşılıklı af ve merhamet ilkeleri sayesinde aşılabileceği yönündeki güzel dileklerini vurguladılar. Şeyhülislam Allahşükür Paşazade, “Ne Ermenistan, ne de Azerbaycan bu bölgeden toplanıp, gitmeyecek. Yan yana yaşayacağız ve gençlerimize bunu anlatmamız gerekiyor” mesajını verdi.
Rusya-Türkiye ilişkilerinin günden güne daha iyiye giden, gelişen ve güçlenen bir seyir izlemesi de Rusya'nın bölgedeki barışçıl ve birleştirici politikalarının hayata geçirilmesinde çok önemli bir faktör. Bu politikalar aynı zamanda bölge ülkelerinin 20. yüzyıldan kalma, birbirlerini sürekli güvenlik tehdidi olarak görme alışkanlıklarının da sona ereceğinin bir müjdesi olarak değerlendirilebilir.
Zira, komşuluk, dostluk, kardeşlik ittifakı kurarak karşı konulmaz bir küresel güç haline gelebilecek bölge ülkeleri yıllardır birbirlerine karşı sürdürdükleri denge, güvenlik ve ihtiyat politikaları yüzünden bu fırsattan mahrum kaldılar. Birbirlerini sürekli potansiyel tehdit olarak görmekten, yüzyılı aşkın süredir asıl tehdit olan küresel emperyalist güçlere odaklanamadılar. Onun oyunlarını bozabilmek için gereken güçlü dayanışma içine giremediler.
Oysa, Afganistan'dan Irak'a, Suriye'den Libya'ya, Yemen'e kadar bölge üzerinde sayısız plan, proje ve çıkar hesapları yürüten bu emperyalist gücün yıllardır oluşturduğu tehdit ve tahribatlar çok açık. Doğrudan ateşin içine çekemediği Türkiye, İran, Rusya gibi ülkeleri de yıpratmak amacıyla perde arkasından düzenlediği kışkırtma, kriz, izolasyon, ihtilaf ve gerginlik çıkarma, birbirine düşürme gibi sinsi oyunlarına her geçen gün bir yenisini ekliyor. Bu nedenle, bölge ülkelerinin artık aralarındaki anlamsız ihtilaf ve ayrılıkları, suni gerginlikleri acilen sonlandırıp dışarıya karşı çok büyük bir bölgesel güç olarak birleşmeleri her geçen gün önemi daha da artan bir konu.
Aynı şekilde, Dağlık Karabağ sorununu da, Rusya, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Ermenistan'ın birlikte çözmeleri şart. Sorunları çözmenin de ötesinde bu 5 ülkenin güçlü bir ittifakla aralarındaki sınırları, gümrük duvarlarını kaldırıp ortak bir savunma paktı kurmaları, sürekli dünyanın başına bela açan derin güçlere karşı en büyük darbeyi vuracak.
Bu yönde atılacak ilk önemli adım da, bundan böyle Azerbaycan-Ermenistan görüşmelerinin Cenevre'de değil Moskova'da, İstanbul'da veya Tahran'da yapılması olacaktır. Meselenin garantörlüğünü de Rusya, Türkiye ve İran üstlenmelidir.
Adnan Oktar'ın Pravda'da (Rusya) yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/01-11-2017/139076-nagorno_karabakh-0/