Azerbaycan ve Ermenistan sorunu, Osmanlı’nın dağılmasıyla başlayan, beraberinde kapsamlı politik arka plan içeren ve bazılarının siyasi çıkarlarına çeşitli şekillerde hizmet eden kapsamlı bir sorun. İşte bu nedenledir ki, sorunun ortaya çıkış şekli toprak meselesi ile sınırlı değil. Tıpkı Kıbrıs, Gürcistan veya Ukrayna’da olduğu gibi “medeniyetler çatışmasının” derin izleri, bu defa Karabağ adı altında kendisini gösteriyor. İşte bu nedenle, Ermenistan Azerbaycan sorununun çözümü, dünyaya yeni bir zihniyet gelmesini bekliyor.
Biraz geçmişe dönelim; bilindiği gibi iki ülke arasındaki sorunlar 1988 yılında bir savaşa dönüştü. Savaşlar, 1991-1993 arasında Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından işgaliyle sonuçlanmış, sonrasında da çatışmalar devam etmişti. 1992 yılında ABD, Rusya, Fransa, İsveç, Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Finlandiya ve Türkiye, aralarına Ermenistan ve Azerbaycan’ı da dahil ederek iki ülke arasındaki sorunların çözümü için Minsk Grubunu oluşturdu. 1994’deki Bişkek anlaşmasından sonra nispeten çatışmalar dinginleşmişse de, Minsk grubu, aradaki anlaşmazlıkları çözmekten oldukça uzaktı. İki cepheli dünya, burada da etkisini göstermiş, Batı cephesine karşı Kafkasya, bu iki ülke üzerinden kozlarını paylaşmaya çalışmıştı. 22 yıllık dinginlik dönemi ise, geçtiğimiz hafta yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği geniş çaplı bir çatışma ile son buldu. Bu durum tüm tarafları alarma geçirdiyse de, ateşkes dışında soruna getirilmiş herhangi bir ciddi çözüm bulunmuyor.
Şu an Dağlık Karabağ ve Azerbaycan’ın 7 bölgesi, yani Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan’ın işgali altında bulunuyor. Bu işgal durumunun devam etmesi, iki taraf arasında ve dolayısıyla dünya çapındaki iki cephe arasındaki anlaşmazlıkların çözümünü, daima şaibeli kıldı. Dünya iki cepheli olmaya devam ettikçe bu statüko da böyle devam edecek gibi görünüyor.
Geçtiğimiz hafta yaşanan çatışmalar konusunda her ne kadar Rusya arabulucu rolü üstlendiyse de, çatışmaların çıkış sebebini Rusya’ya yükleyenlerin sayısı az değil. Azerbaycan’ın Batı’ya yönelmesi gerekçe olarak gösteriliyor ve “bütün bunlar Azerbaycan’a bir uyarı mıydı?” sorusu gündeme geliyor. Elbette uzun zamandır Rusya’nın, Minsk Grubu eş başkanı olarak bölgeye şekil vermeye çalıştığı ve çoğunlukla tek taraflı bir politika izlediği bilinen bir gerçek. Rusya’nın, iki cepheli meselelerin tümünde olduğu gibi bunda da inisiyatifin kendi elinde olduğunu hissettirmeye çalıştığı görülebiliyor.
Fakat son çatışmalar sırasında aynı sebebin geçerli olup olmadığını söylemek zordur. Böyle olsa bile doğrudan Rusya’yı suçlama politikası yerine, bu konunun iki cephe sorunundan kaynaklandığını görebilmek ve suçu dünyaya “medeniyetler çatışması” zihniyetini veren, materyalist hesaplar üzerine atmak daha doğru olacaktır.
Ukrayna meselesini gündeme getirdiğimiz günlerde, Batı tarafından uzun zamandır dışlanan Rusya’nın eski müttefiklerini koruma altına almak gibi bir savunma refleksiyle hareket ettiğini anlatmıştık. Konuyu incelerken, Rusya’nın uzun zamandır Batı ile işbirliği özlemi içinde olduğunu, fakat Batı’dan aynı karşılığı bulamadığını ve NATO ve AB gibi Batı ittifaklarının güçlenmesini kendisi için bir tehdit kabul ettiğini eklemiştik. Ukrayna meselesinin hemen ardından NATO üyesi Türkiye ile sorunlar, Batı nezdinde Rusya açısından durumu daha olumsuz bir çizgiye yönlendirmiştir. Türkiye’nin kardeşi konumundaki Azerbaycan’ın bu aşamada böyle bir konuyla gündeme gelmesi bu nedenle çok da sürpriz karşılanmamıştır. Rusya, her ne olursa olsun, iki eski müttefikini kendisine bağlayacak yollar aramaktadır.
Başta belirttiğimiz önemli konuyu hatırlatalım: Karabağ sorunu, iki kutuplu dünyanın hesaplaşması adına çözüme ulaştırılmayan suni bir sorundur. Dünya, görüntüde el sıkışan fakat pratikte birbirinin kuyusunu kazmaya hazır iki taraflı görünümünü sürdürdükçe, kilit noktalardaki ülkeler içinde iç karışıklıklar son bulmayacaktır. Bunu durdurmak için, dünyanın bir bütünleşmeye ihtiyacı vardır. Batı, Rusya’yı ayrı bir kutup haline getirmekten vazgeçmeli, mutlaka bütünlük politikasını güçlendirmek üzere çaba harcamalıdır. Bu durum elbette silah tüccarlarının, savaşlardan rant elde edenlerin, ticaret yollarını ellerinde tutanların işine gelmeyecektir. Ama bu bencillik uğruna savaşlarla dolu bir dünyayı tercih etmek, vicdanların tümüyle kilitlenmesi demektir. Mevcut durumun getireceği korkunç sonuçları ise saymaya bile gerek yoktur.
Bu konuda Türkiye’ye sorumluluk düşüyor. Son dönemlerde Rusya ve Türkiye arasında karşılıklı ılımlı açıklamaların gelmesi oldukça sevindirici. İki ülke arasında son dönemde yaşanan suni sorunun bir an önce çözülmesi hem bölge halkı, hem de Rusya’nın NATO içinde ve özellikle Müslüman dünyası içindeki nüfuzu açısından gereklidir. Bu noktada Türkiye, Azerbaycan-Ermenistan meselesinde mutlaka barıştırıcı ve arabulucu bir çizgide durmalıdır. Bu konuda Rusya ile birlikte hareket etmesi, hem bölgenin selameti, hem Rusya ile iyi ilişkiler, hem de Azeri ve Ermenilerin kalbini kazanmak açısından elzemdir. Azerbaycan elbette kardeşimizdir; fakat Ermenistan da “öteki taraf” gibi görülmemeli, ülkede çatışma ruhunu destekleyenler olsa da, Türkiye’nin sahip çıkması gereken bir Ermeni halkı olduğu unutulmamalıdır. Azeriler elbette bizim soyumuzdur; fakat Ermeniler de yüzlerce yıl içimizde yaşamış, bizimle varlığını sürdürmüş kardeşlerimizdir. Dolayısıyla iki ülkenin arasını bulmak Türkiye için öncelik olmalıdır.
Daha önce bu satırlarda yaptığımız bir hatırlatmayı yineleyelim: Toprak sorunları aslında sevgisizlik ve reelpolitik çatışmaların bir sonucudur. Sevginin hakim olduğu toplumlar, toprak meselelerinin ardına düşmezler. Azerbaycan ve Ermenistan için de durum budur. Toprak meselelerinden önce arada dayanışmanın inşa edilmesini sağlayacak bir politika izlenmelidir. “Önce toprak, sonra anlaşırız” mantığı hem materyalist dünyanın kirli çıkarcı doğasına hizmet eder hem de yıllardır şahit olduğumuz gibi sorunları hep çözümsüz bırakır. Bir kere de sondan başlayalım; önce anlaşıp dost olalım, toprak meselesi sonra kolaylıkla hallolacaktır.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: