Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan 24 Nisan 1915 Ermeni olaylarına dair bir taziye mesajı sundu. Bu, Türkiye tarihinde bir ilkti. Yıllarca tüm Türk siyasetçilerin önüne en büyük engellerden biri olarak sunulmuş olan Ermeni meselesi, ilk defa bir Türk başbakanı tarafından taziye dilekleri ile birlikte anılıyordu. Türkiye’de bir kısım muhalefetten tepki, Türk Ermeni Cemaati, ABD ve AB’den ise memnuniyet mesajları geldi.
Konuyu değerlendirmek için 1915 yılına geri gitmek gerekiyor. Osmanlı tarihi boyunca bu topraklar üzerinde barış ve rahatlık içinde yaşayan Ermenilerle zaman içinde başlayan anlaşmazlıkların bildiğimiz veya bilmediğimiz kuşkusuz pek çok nedeni vardır. Şu an dünyayı bir savaş alanı haline getiren materyalist düşünce Osmanlı topraklarının içinde de kendisini göstermeye başlamış, şimdi olduğu gibi ırkçılığı ve husumeti teşvik eden kişiler ön plana çıkmış ve bunlar Osmanlı’nın çöküşünün beraberinde getirdiği zayıflık ortamından istifade etmişlerdir. Karşılıklı gelişen bu olaylar iki kardeş milleti bir anda iki hasım haline getirmiştir. Kuşkusuz ki o dönemde iki taraftan da itidalli figürler ortaya çıkmıştır; nitekim Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan “O dönemde Ermeni komşularına yardım eli uzatan Türkleri de anıyoruz. Yurttaşlarımıza yardım eli uzatarak kendilerinin ve ailelerinin hayatlarını tehlikeye atanların hatıralarını kutsuyoruz.” diyerek bu kişilere bir gönderme yapmıştır.
Burada ilginç olan, bazı çevreler tarafından 1915’in sanki sadece Türkler ve Ermeniler arasında bir husumet dönemiymiş gibi anılmasıdır. Muhtemelen bu değerlendirmeyi yapanlar 1915’in, I. Dünya Savaşı’nın en hararetli dönemi olduğunu unutmaktadırlar. Osmanlı imparatorluğu o dönemde ciddi işgaller altındadır ve sahip olduğu neredeyse hemen her toprak parçasında farklı bir ülkenin askeriyle savaşmaktadır. Ülke, batıdan doğuya, güçlü batı kuvvetleri tarafından işgal altına alınmıştır. Türk milleti o dönemde Çanakkale’de 230 bin, Sarıkamış’ta 90 bin, Osmanlı’ya ait olan Arap topraklarında 40 bin kayıp vermiştir. Türk askerlerinin anıt mezarlarıyla işgalci devletlerin anıt mezarları bugün yan yanadır ve her yıl anma törenleri söz konusu ülkelerin temsilcileriyle birlikte yapılmaktadır.
O zamandan bu zamana ne Türkiye Cumhuriyeti liderleri ne de Türk halkı hiçbir zaman, o dönemde topraklarımıza girip paramparça eden ve yüz binlerce kayıp vermemize neden olan bu ülkelerden hesap sormayı akıllarına bile getirmemişlerdir. Bu trajik tablonun, o korkunç savaş dönemine ait istenmeyen sonuçları olduğunu çok iyi bilmektedirler.
Dolayısıyla Ermeni meselesinin de bu şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ermeni-Türk çatışmasının yaşandığı o korkunç dönemde Ermeniler ağır kayıplar verdiği gibi Türkler de ağır kayıplar vermiştir.
Dolayısıyla, her ne kadar Başbakan Erdoğan’ın taziye mesajı oldukça insancıl ve barışçıl bir mesaj olsa da özellikle Ermenistan-Türkiye arasında barışa engel olmak isteyen bir kısım lobiler tarafından mesajın “bunları tek taraflı olarak Türkler yaptı” anlamında değerlendirilmesi son derece tehlikeli olur. İki tarafın da ciddi kayıplar verdiği göz önüne alınarak, Ermenistan yönetimi ve diasporasının “biz de sizin kayıplarınız için taziyede bulunuyoruz” şeklindeki bir nezaket mesajını mutlaka dile getirmesi gerekmektedir. Bir tarafın kayıplarını rahmetle anarken, diğer tarafın kayıplarını yok saymak Türkiye’de gelecek nesiller üzerinde bir ukde olarak kalır. Tek tarafın sorumlu olarak gösterilmesi, barışın inşasına daima sekte vurur. Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “bu baskı altında yapılmış bir açıklama değildir, umarım uzattığımız el havada kalmaz” sözleriyle buna atıfta bulunduğu aşikardır.
Ermeniler; dürüst, akıllı ve değerli bir millettir. Onlar, daima bizim milletimizin en değerli parçalarından biridirler. Güvenilir, sanatçı, aydın kişilikleriyle ön plandadırlar. Şu bir gerçektir ki, bu güzel milleti ve değerli komşumuz Ermenistan’ı bizden ayırmaya ve uzaklaştırmaya çalışan içten ve dıştan bazı mihraklar var. Ve açıktır ki bunlar, Ermeni meselesini daima koz olarak kullanıp gerçek amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Bu sinsi çabaları haksız ve sonuçsuz çıkaracak şekilde Türkiye ve Ermenistan’ın barış, dostluk ve birliktelik söylemlerini daha da geliştirmesi şu aşamada büyük önem taşıyor. Bunun gerçekleşmesi için büyük bir atak yapılıp öncelikle vize uygulaması, ardından pasaport uygulaması kaldırılarak Ermeni-Türkiye sınırının geçişe açık hale gelmesi gerekmektedir. Bu, bilindiği gibi şu an Türkiye-Gürcistan arasında uygulanmakta olan bir geçiş sistemidir. Gürcistan-Ermenistan-Türkiye hattının bu şekilde açılmasıyla üç ülke, kültürel, ticari ve insani anlamda tek ülke halini alacaktır. Sevgi ortamı geliştikçe bu birlikteliğe Azerbaycan’ın da katılması kaçınılmazdır. Sınırların açık olduğu ve sevginin hakim olduğu bir ortamda Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ bölgesinden kaynaklanan toprak meselesi de kuşkusuz kalmayacaktır. Geriye sadece kardeşlik kalır.
Türk topraklarında daha fazla Ermeni vatandaşımız olmalı, onlar Türkiye’de okullar açmalı, kendi kültürlerini yaygınlaştırmalı, zaten var olan ortak kültürü güçlendirmelidirler. İki millet arasında husumet yaratmaya çalışanlara verilebilecek en güzel cevap budur. Tarihte gerçekleşenlerin bu faydalı ve güçlü birlikteliğe engel olmasına izin verilmemelidir. İki tarafın da verdiği kayıplar birlikte anılmalı, tarih geçmişte bırakılmalı, iki millet barış inşasında bütün dünyaya örnek olmalıdır. Bunu ancak, barışçıl ve aklı selim insanların sevgi mesajları mümkün kılar. O zaman nefret isteyenlerin sesleri kısılır, sevgi daha güçlü duyulur.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan yazısı:
http://www.arabnews.com/news/563751