ÇAĞIN YENİ SALGINI EBOLA VİRÜSÜ HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ
Virüsler, hücrenin yaşamak için ihtiyacı olan besinlerin şeklini taklit ederler. Bu maymuncuğun anahtarın şeklini taklit etmesine benzer. Virüs hücrenin içine girince kendi kopyasını oraya bırakır ve hücre artık virüs olarak çoğaltmaya başlar. Hücrenin içinde sürekli çoğalan virüsler hücreyi patlatır ve onlarca virüslü parça diğer hücreleri enfekte eder. Ebola virüsü de bu şekilde vücut içine girer ve insanları ölüme sürükleyen süreç başlar.
www.hucremucizesi.imanisiteler.com
Virüslerin Yapısal Özellikleri
Virüsler insan vücudunun en büyük düşmanıdır. Virüs, insan vücudundaki herhangi bir hücreyi kendisi için bir sığınak olarak kullanır, burada çoğalır ve kimi zaman insanın ölümüne yol açabilir. Bir virüs, proteinden bir kabuk ve kabuğun içinde kendisine ait bilgileri içeren genetik şifrelerden (DNA ve/veya RNA) oluşur. Tek başına hayat belirtisi gösteren bir fonksiyonu veya organeli yoktur. Enerji üretebilecek veya protein sentezleyebilecek bir sistemi yoktur. Dolayısıyla bu önemli işlevleri yerine getirebilecek canlı bir hücrenin varlığına muhtaçtır. İşte bu nedenle bir virüs milyonlarca yıl hiç bozulmadan ve hiçbir hayat belirtisi göstermeden olduğu yerde kalabilir. Bu bekleme sırasında yapısında bir değişiklik olmaz veya bozulmaya uğramaz. Uzun süre bekledikten sonra bir organizma ile karşılaştığında hemen canlanır ve hareketlenir. Artık o, sanki planlar yapabilen, strateji geliştirebilen, akıl kullanan şuurlu bir canlıdır. Bu olağanüstü değişimin tek nedeni ise, Allah’ın canlıya hareketlenmesi gerektiğini ilham etmiş olması, ona hayat vermesidir. Kuşkusuz başka hiçbir güç, hiçbir ilim, hiçbir teknolojik mekanizma, bu olağanüstü şuurlu davranışlara sebep olamaz.
Bir virüs oldukça uzun bir süre cansız bir kristal halinde durur. Onu uyandırabilmek için tek gereken şey içine girip enfeksiyona uğratabileceği savunmasız bir hücrenin sıcaklığı ve nemidir. Bu hücrenin içine yerleştiğinde bazen bir saat içinde kendini 100 kez çoğaltabilir. Bazen kendi genetik yapısını değiştirerek bir yıl içinde 20 milyon insanı öldürecek kadar farklılaşabilir. Böylesine güçlü ve ölümcül etkilere sahip olan virüsler o kadar küçüktürler ki, 1018 tanesi (10’un yanına 18 sıfırın gelmesiyle oluşan sayı) bir pinpon topunun içini ancak doldurur. Eğer evrenin başlangıcından beri saniyede bir virüs pinpon topunun içine atılıyor olsa idi şu an ancak topun yarısı dolmuş olurdu. Tabii her virüsün büyüklüğü aynı değildir. Bazıları söz konusu virüslerden binlerce kez daha büyüktür, ama yine de bir pinpon topunu doldurmaları 30 milyon yılı gerektirir, diğerleri ise 80 kez daha küçüktürler ve topu 2 trilyon yılda bile dolduramazlar.
Virüslerin yapılarını yakından incelediğimizde mükemmel bir yapıya sahip olduklarını görürüz. Virüs kabuğunu oluşturan moleküller, virüse adeta bir mücevher görünümü verirler. Her bir tür virüs kendine has geometrik yapısıyla hayranlık uyandırıcı şekiller meydana getirir. Doğadaki bütün yapılarda olduğu gibi, virüs inşasında da belirli kurallar ve ölçüler söz konusudur. Virüslerin sahip olduğu bu yapının kuralları “kübik simetriyle” belirlenmiştir. Çeşitli bilim adamları bu mimari yapının kurallarını ve yapısını çözmek için uzun yıllar boyunca araştırmalar yapmışlardır. Bu geometri kuralları sonucu ortaya çıkan şekillere ikosahedron adı verilmektedir. Böyle örnek bir yapıda, eşkenar üçgenden oluşmuş 20 yüzey olacaktır.
Farklı virüsler, altıgen, beşgen gibi farklı geometrik şekilleri kullanarak, çok yüzeyli, simetrik dış kabuklara sahip olmaktadırlar. Bazı virüsler ise boru veya silindir şekline sahiptirler. Bu tür virüslerde ise sarmal simetrinin kuralları geçerlidir.
Yeni keşfedilen virüsleri, x ışını analiziyle ve diğer karmaşık metotlarla mikroskop altında incelemek bilimin 30 yılını almıştır. Bir başka deyişle, kendi yöntemleri ile tüm canlılığı etkisi altına alan, insanların kitle halinde ölümlerine yol açan, ama aslında yalnızca bir hücre zarı ve DNA’dan oluşan bu canlı, henüz geçtiğimiz yüzyılda keşfedilebilmiş ve o dönemden itibaren 30 yıl boyunca anlaşılmaya çalışılmıştır. Ancak bu aşamaya gelene kadar sayamayacağımız kadar çok topluluk binlerce insanı ile, birbirinden farklı şekillerde bu mikro canlıların öldürücü veya hastalık yapıcı etkisi altında kalmışlardır. Yani bu mikro canlı, insanların varlığından bile haberi olmadığı milyonlarca sene boyunca, birazdan detayları ile göreceğimiz aynı inanılmaz yöntemleri kullanmışlar ve aynı işbölümü ile hareket etmişlerdir. İşte bu, Allah’ın sonsuz ilminin bir tecellisidir.
www.insanmucizedir.imanisiteler.com
Ebola Virüsünü Diğer Virüslerden Ayırt Eden Özellikleri
Ebola virüsünün mikroskop altındaki görüntüsü U harfine ya da 6 rakamına benzeyecek şekilde kıvrılmıştır. Bu nedenle bilim adamları virüsü çoban değneğine de benzetirler. Kılıfının dışında kompleks glikoprotein molekülleri bulunur. Virüs bu moleküllerin üretiminde özel bir taktik uygular ve savunma sistemimizin virüse karşı antikor üretilmesini önler. Ebola genlerinde, diğer virüslerden farklı olarak beklenmeyen bir RNA kopyalama işlemi vardır. Virüsün inaktif RNA’sında 7 farklı proteinin geni var.
Virüsün içinde bulunan proteinler:
1- Nükleoprotein N (bu protein RNA’nın dışını kaplıyor, koruma amaçlı)
2- Minör Nükleoprotein VP30 (genlerin RNA üzerindeki yerlerini belirlemekte etkili, yine RNA’yı kaplayan başka bir protein)
3- VP35 (bu protein inaktif RNA’dan aktif RNA üreten protein. L proteinin çalışması için destek oluyor)
4- L protein (RNA polimeraz proteini yani aktif RNA’yı üreten protein)
5- Matriks VP40 (kılıf ile içerideki inaktif RNA molekülü arasında, kılıfın üzerine yapışmış bulunuyor. Çoğunlukla bu protein var.)
6- Matriks VP20 (kılıf ile içerideki inaktif RNA molekülü arasında, kılıfın üzerine yapışmış bulunuyor. Genelde VP40 var, bu protein daha az miktarda bulunuyor.)
7- Glikoprotein (kılıfın dışına küçük dikensi çıkıntılar yapan kompleks glikoproteinler)
Virüsler Allah’ın Mutlak Gücünün Tecellileridir
İnsanın 100 trilyon hücresinin tek bir tanesine benzersiz yöntemlerle girmeyi başaran, son derece küçük bir canlı olmasına rağmen koskoca bir insanın, hatta kitlelerin ölümüne sebep olan bir virüs, Allah’ın çok büyük bir mucizesidir. Allah’ın sonsuz aklını görebilmemiz için yaratılmıştır. Allah’ın dilemesiyle, insanın gözle görülmeyen bir virüse karşı nasıl aciz kalabileceğine şahit olması için var edilmiştir. Yeryüzündeki tüm mükemmel eserler gibi, bu canlı da bu eserin yaratıcısının gücünü ilan etmektedir. İnsanlar kabul etse de, etmese de bu mutlak olan bir gerçektir. Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Ebola Virüsü Nasıl Hastalık Yapar?
Bir virüs, bir hücreye girerek onun çalışma düzenini kendisine hizmet etmeye yönelik olarak değiştirebilme yeteneğine sahip bir canlıdır. Hücrelerden birine girmeden önce virüs, ayakları ile söz konusu hücrenin kendisi için uygun olup olmadığını anlar. Eğer hücre uygunsa kendi DNA’sını ya da başka bir deyişle “kendisini” hücrenin içine boşaltır. Hücre, kendi içine giren bu yeni DNA’yı genellikle yadırgamaz. Dolayısıyla onun yabancı bir madde olduğunu anlamaz. Tespit edemediği bu yabancı maddeye karşı savaş da açamaz. Hücre, virüsün DNA’sını, DNA’nın hücrede bulunması gereken yere, yani doğruca çekirdeğin içine taşır. Virüs, burada hücrenin kendi DNA’sına karışır. Bu aşamadan sonra hücre protein ürettiğini zannederek bu yeni virüs DNA’sını çoğaltmaya başlayacaktır.
Ebola virüsü hücre içine girdiğinde, L protein hali hazırda var olduğu için inaktif RNA’nın sol ucundan başlayarak aktif RNA üretir. İlginç olan kısım, L proteini beklenenin çok üstünde şuurlu bir iş yapar. Birincisi aktif RNA’ya fazladan Adenin molekülleri ekler ve nereye ne kadar adenin ekleyeceğini bilir. İkincisi, GP (glikoprotein) (resimde sarı renkli GP yazan kısmın alt kesiminde yer alan sGP) olduğu kısımda çok büyük bir mucizenin gerçekleşmesidir.
Aktif RNA üretildiğinde ilk oluşan GP (glikoprotein) geninden üretilen glikoprotein yapısal değildir. Bu suda çözünebilen, küçük bir proteindir. Virüs ilk bu proteini üretir ve bu küçük glikoprotein konak hücreden dışarıya kana salgılanır. Yani kişinin kan dolaşımına bu küçük molekül verilir. Kişinin kanındaki savunma hücreleri ilk bu küçük protein ile muhatap olur ve ona göre bir antikor üretir. Fakat akıllı L proteini, daha sonra sadece bu glikoprotein genini keser ve değiştirir ve biraz daha farklı bir glikoprotein ortaya çıkartır. Bu glikoprotein de kılıfa yapışık durur yani hücreden dışarıya salgılanabilen bir özelliği yoktur. Bu nedenle kanda serbest dolaşmaz, sadece virüs tam haliyle kana çıktığında kılıfın üzerinde bulunur. Savunma hücreleri bu glikoproteinin küçük ve farklı bir versiyonu ile daha önce karşılaştıkları için, ona göre bir savunma kurar. Ve virüsün üzerindeki esas glikoproteini tanımadıkları için ona karşı antikor üretene kadar virüs çoktan diğer hücrelere girmiş olur.
L proteinin RNA üzerindeki kodu kesip biçip biraz değiştirmesine “RNA editing” denir ve doğada sadece bazı ökaryotik hücrelerde çok hassas bazı işlemlerde görülür. Bir virüsteki tek bir proteinin bunu bilmesi, nereyi nasıl keseceğini tam anlaması ve bağışıklık sistemini kandırmak için önden daha etkisiz ve farklı bir glikoproteini kana salgılanacak şekilde üretmesi müthiş bir aklın virüste var olduğunun net delilidir.
Kuşkusuz virüsün mekanizmasında var olan yapı, aslında çok mükemmel bir oluşumun varlığını gösterir. Bu sistem, kanda dolaşan savunma proteinlerinin (interferonları) bloklar içine girdiği hücrelerin yüzey proteinlerine özel bir sistemle yapıştığı ve daha birçok taktikler uyguladığı kusursuz bir işleyişe sahiptir. Bir aklı ve beyni olmayan hatta DNA’sı bile bulunmayan virüsün içinde olduğu konağı çok iyi tanıması ve bütün bunları sadece 7 tane proteini ve üstelik inaktif duran RNA’sı ile yapması büyük bir mucizenin en açık delilleridir. Elbette mikroskobik bir canlının tıp doktorlarının bile çözmekte zorlandığı bir sistemi hiçbir aksaklık olmadan yapabilmesi, böyle bir istilayı gerçekleştirecek bir beceriye ve akıl sistemine sahip olması beklenemez. Bu canlıların, bütün bu işlemleri gerçekleştirebilmeleri için Allah onları kusursuzca yaratmıştır. Bir ayette şöyle buyrulur:
Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır. (Yunus Suresi, 6)
www.evrimyalani.imanisiteler.com
Batı Afrika’da çok kısa sürede 729 kişiyi öldüren ve dünyada panik yaratan Ebola virüsünü, tıbbın şu anki imkanlarıyla etkisiz hale getirmek tam olarak mümkün değildir. Henüz tedavisi bulunmayan bu hastalığa karşı maymunlar üzerinde test edilen ZMapp isimli ilacı kullanıldı ve iyileşme sağlandı. Ancak sınırlı ölçüde başarı kazanan ve dünyanın en iyi tıp eğitimini almış bilim insanlarının mikro boyuttaki bir virüsün mekanizmasını henüz çözememiş olmaları virüsün aklının insan aklından öte olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz yeryüzündeki tüm mükemmel eserler gibi, bu canlı da bu eserin yaratıcısının gücünü ilan etmektedir. İnsanlar kabul etse de, etmese de bu mutlak olan bir gerçektir.
Ebola Hakkında Genel Bilgi