Türkiye, yaşanan kalkışmanın izlerini ve etkilerini hala güçlü şekilde hissederken, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında, yurt dışından sıklıkla sorulan iki soru var. Bunlardan birincisi, Türkiye’de şu anda ordu sisteminde neler oluyor? İkincisi ise, Türkiye’nin Batı’daki ve Doğu’daki müttefiklerinden acaba hangisi “daha müttefik”?
“Türkiye’de şu anda neler oluyor” sorusu Türkiye’de yaşamayanların kolay anlayamayacağı ve önyargıyı tolere edemeyecek bir konu. Orduda, en üst düzey general rütbelerinin bir kısmına yerleşebilmiş bu örgüt, en sonunda bu gücü kullanarak kendi halkını acımasızca katledecek bir raddeye gelmişti. Bir ülkede, ülkenin kendi halkından, onları tereddütsüz şekilde katledecek kadar nefret eden bir yapılanmanın bizim için oldukça değerli olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde hakimiyet elde etmesi ürkütücü bir durumdur. İşte Türkiye’nin başına gelen budur.
Türkiye’de darbe teşebbüsünün ardından Olağanüstü Hal uygulaması gerekli görülmüştür. Ülkenin karşılaştığı bu olağandışı durum neticesinde böyle bir karar elbette isabetlidir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, OHAL ilan edilmesinin akabinde, halkın özgürlüklerinin kısıtlanmayacağını, halkı mağdur eden hiçbir durum yaşanmayacağını belirtmişlerdir ve böyle de olmuştur. OHAL kararı, hükümetin hızlı bir şekilde kanun hükmünde kararnameler yayınlaması ve devlet içinde yapılanmış örgütün kolay ele geçirilmesi adına gerekmiştir. Nitekim, OHAL ile birlikte alınan kararlar, hızlı bir şekilde hayata geçirilmiş ve özellikle silahlı kuvvetlerin sivilleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu kararlar neticesinde Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanına, Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığına bağlanacaktır. Askeri okullar ve harp okulları kapatılmış, bunun yerine Milli Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Askeri mahkemeler Adalet Bakanlığına, askeri hastaneler ise Sağlık Bakanlığına bağlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında demokrasi ve laiklik vurguları ile kurulmuş bir devlettir. Her ne kadar çok partili dönem 1945 yılında başladıysa da, demokrasi daima ülkenin temel hedeflerinden biri olmuştur. Türk tarihi boyunca, demokrasilerin yoluna çıkan en büyük engeller ise darbelerdir. Darbelerin etkisi, sadece gerçekleştirildikleri yıllarla sınırlı kalmamış; askeri vesayetler, legal hükümetlerin var olduğu zamanda bile varlıklarını hissettirmişlerdir.
Dolayısıyla ordunun sivilleştirilmesi, Türkiye’de hiçbir siyasi partinin reddetmediği, herkes tarafından desteklenen bir durumdur. Bu gerçekleştiğinde, Türkiye’de demokrasinin daha yerleşik bir hal alacağı açıktır. Fakat şu önemle belirtilmelidir: NATO’nun 2. büyük ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, kahramanlığı, cesareti ve özverisiyle, Türk halkının daima göz bebeği olmuştur ve hala öyledir. Birkaç hainin bu değerli kurumu lekelemesi mümkün değildir.
Türkiye’deki bu gelişmeleri dikkate alarak, ikinci sorunun yanıtını aramak mümkündür. Acaba, darbe gecesinden itibaren açıkça darbecileri koruyan, darbeyi kınayan tek bir kelime etmeyen, demokrasiye yönelik bu ihanetten bahsetmeyip Türk hükümetini –yukarıda saydığımız unsurlardan dolayı– eleştirmekten başka bir şey yapmayan Batı’nın söz konusu kesimi mi acaba Türkiye’nin müttefiki, yoksa Doğu mu?
15 Temmuz darbe teşebbüsü ve sonrasında “Türkiye’nin müttefiki” olan Batı’nın büyük bir kesiminin, oldukça kötü bir sınav verdiği açık. Türkiye’de, neredeyse herkesin hemfikir olup bir birlik haline geldiği bir dönemde, özellikle Avrupa Birliği’nin, Türk halkını görmezden gelerek kendi senaryoları üzerinden Türkiye’yi eleştirmesi, açıkçası Türkiye’de hayretle ve biraz da hoşnutsuzlukla karşılanıyor. Avrupa’dan Türkiye’ye tek bir taziye ziyareti dahi gerçekleşmemiş olması Türk liderler tarafından sıklıkla eleştiriliyor. 239 şehidimizden hiç bahsetmeyen AB ülkelerinin gerek bir kısım liderleri, gerekse basının büyük bir kısmıyla darbecileri aklama çabası müthiş soru işaretleri de akla getirmedi değil. Fakat Avrupa’da fazlasıyla demokrat görünüp darbecilere destek vermekten çekinmeyenlere önemli bilgi: Türk halkı, darbelere ve darbecilere karşı müthiş bir kenetlenme içinde ve Avrupa kaynaklı provokasyonların tuzağına hiç düşmedi.
Bütün bu gelişmeler ışığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Ağustos’ta gerçekleştireceği Rusya ziyareti dikkat çekici. Bu ziyaret, Rusya ile yaşadığımız uçak krizinin sonrasında gerçekleşecek olan ilk üst düzey ziyaret. Türkiye’nin yaşadığı darbe girişiminde, daha girişim devam ederken darbeyi kınayan yegane ülkelerden birinin Rusya olduğunu burada hatırlatalım. Pek çok “müttefikimiz” gibi darbenin sonuçlanmasını beklemeden gelen bu kınama, aslında “demokrasi” kelimesinin Rusya’da gerçekçi olarak ele alındığını vurguluyor.
Her zaman belirttiğimiz gibi Türkiye, tüm dünya ile mutlaka iyi ilişkiler içinde olmalı. Yaşadığımız korkunç tecrübelerden sonra bu gereklilik bir kez daha kendisini gösterdi. Eski dostumuz Rusya ile ilişkilerin düzelmesi, Türkiye yönetimi ve halkı için gerçekten sevindirici. Avrupa’ya gelince: Son gelişmeler, Avrupa ile aramızın soğuması anlamına elbette gelmiyor; ama Avrupa’nın ekseriyetli bir bölümünde ortaya çıkan bu bakış açısını görmek, kuşkusuz Türk hükümetini ve milletini teyakkuzda tutacaktır. Kanaatimizce Avrupa’nın, değerli bir Ortadoğu müttefikinin gönlünü almak için harekete geçmesi kendi lehinedir. Türkiye sadece stratejik varlığı ile değil, milleti ile de önemli bir müttefiktir. Türk halkı kindar değildir; ama vefasızlığı unutmaz. Dostları için ise, kendisini tehlikeye atmakta tereddüt dahi etmez.
Adnan Oktar'ın Arab News & Daiyalog Gazatesi'nde yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/node/965256