Canlılığın Ortaya Çıkışı Hakkında Darwinist Yanılgılar
ucgen

Canlılığın Ortaya Çıkışı Hakkında Darwinist Yanılgılar

39469

14 Ağustos 2009 tarihinde yayınlanan Sansürsüz programında evrimciler, canlılığın ilk ortaya çıkışı hakkında her zaman olduğu gibi çelişkili açıklamalar yapmaya devam etmişlerdir. Önce hayatın nasıl ortaya çıktığı sorulduğunda Ender Helvacıoğlu “bu konuda deneyler yapılmaktadır, şu anda bilim canlılığın nasıl başladığını ortaya çıkarmış değil. Bilimin bilmediği şeyler vardır.” diye cevap vermiştir.

14 Ağustos 2009 tarihinde yayınlanan Sansürsüz programında evrimciler, canlılığın ilk ortaya çıkışı hakkında her zaman olduğu gibi çelişkili açıklamalar yapmaya devam etmişlerdir. Önce hayatın nasıl ortaya çıktığı sorulduğunda Ender Helvacıoğlu “bu konuda deneyler yapılmaktadır, şu anda bilim canlılığın nasıl başladığını ortaya çıkarmış değil. Bilimin bilmediği şeyler vardır.” diye cevap vermiştir.

Bu, bilimin bilmediği bir şey değildir. Bu, bilimin reddettiği bir şeydir. Bilim açıkça, canlıların tesadüfen oluşamayacak kadar kompleks olduğunu göstermiştir. Yani bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, Helvacıoğlu ne kadar beklerse beklesin, tesadüfen tek bir protein oluşamayacaktır. 

-       Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir
-       Protein olmadan DNA oluşamaz
-       DNA olmadan protein oluşamaz
-       Protein olmadan protein oluşamaz
-       Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir
-       Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz
-       Ribozom olmadan protein oluşmaz
-       RNA olmadan da protein oluşmaz
-       ATP olmadan protein oluşmaz
-       ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.
-       Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz
-       Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz
-       Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz
-       Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir
-       Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz. 

Bu sistem, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe bir sistemdir. Biri olmadan diğeri olamaz. Tek bir parçası var olsa bile, sistemin diğer parçaları olmadan bu parça hiçbir işe yaramaz.
Kısacası,  
BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR.Hücre, bugün incelediğimiz ve çok az bir kısmını anlayabildiğimiz mükemmel kompleks yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR TANE BİLE PROTEİN MEYDANA GELEMEZ.

Bütün bu gerçeklere rağmen evrim teorisinin çıkmaza girdiğini gizlemeye çalışan E. Deniz Özsoy, programda, canlılığın bir su birikintisinde kimyasal reaksiyonlara giren moleküllerden oluşmaya başladığını ve sözde ilk hücreye doğru giden bir zincir reaksiyonlardan meydana geldiğini iddia etmiştir.

Evrimcilerin iddia ettiği ilk hücrenin ilk defa nasıl çoğaldığı sorusuna ise E. Deniz Özsoy’un yanıtı, şu şekilde olmuştur: “Bunun nasıl çoğaldı diyecek olursanız, bizim prokaryotik organizmalar dediğimiz bakteri benzeri organizmaların oluşma sürecine kadar getirmemiz lazım, aradaki süreci vurgulayacak fosillerimiz yok, olamaz da zaten.”

Evrimciler çok net olarak, ilk bakterinin oluşum sürecine dair hiç bir kanıtları olmadığını açıklamışlardır. Çünkü ilk bakteri, tüm özellikleri ile hiç bir eksiği olmadan, bir anda fosil kayıtlarında belirmiştir. Oluşum aşamalarına dair hiç bir kayıt yoktur. Evrimcilerin öne sürdüğü hayali oluşum aşamaları ise, bir takım fantazilerden ileri gitmez. 

Le Chatêlier Prensibini Gözardı Eden Darwinistler
 
E. Deniz Özsoy’un dile getirdiği su birikintisi içinde meydana gelen kimyasal reaksiyonlarla canlılığın yapıtaşlarının oluşumu iddiası, son derece hatalı bir ifadedir. Çünkü amino asitler protein oluşturmak üzere kimyasal olarak birleşirken aralarında "peptid bağı" denilen özel bir bağ kurarlar. Bu bağ kurulurken bir su molekülü açığa çıkar. Bu durum, ilkel hayatın denizlerde ortaya çıktığını öne süren evrimci açıklamayı kesinlikle çürütmektedir. Çünkü, kimyada "Le Chatêlier Prensibi" olarak bilinen kurala göre, açığa su çıkaran bir reaksiyonun (kondansasyon reaksiyonu) su içeren bir ortamda sonuçlanması mümkün değildir.

Öte yandan, iddia edilen hayatın başlangıcının karada oluştuğunu varsaymak da imkansızdır. Çünkü ilk atmosferde oluştukları öne sürülen amino asitleri ultraviyole ışınlarından koruyabilecek tek ortam denizlerdir. Bazı evrimciler bu reaksiyonun bulunduğu ortamda ultraviyoleyi filtreleyecek bir ozon tabakasının bulunduğunu ileri sürerler ki, bu, iddia edilen dönemde atmosferde oksijen bulunduğu anlamına gelir. (Bilindiği gibi ilk atmosferde oksijenin varlığı, bilimsel olarak kanıtlanmış olmasına rağmen, Darwinistler tarafından reddedilmektedir.) Bu senaryoda da Darwinistlerin iddia ettikleri şekilde ilk ortamda bir aminoasit oluştuğunda, oksijen bunu hemen yakıp yok edecektir. Yani Darwinistler canlılığın oluşumu ile ilgili hangi senaryoyu ileri sürerlerse sürsünler, bunların hiçbiri tutarlı değildir ve gerçekleri yansıtmamaktadır.

Ergi Deniz Özsoy, canlılığın oluşumuna dair bugüne kadar birçok evrimci deney yapıldığını ifade etmekte ve sanki bunlardan bir sonuç alınmış izlenimi vermeye çalışmaktadır. Canlı hücreyi, hatta tek bir proteini oluşturmak adına laboratuvar şartlarında pek çok deney yapılmış olduğu doğrudur fakat bu deneylerin TAMAMI BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANMIŞTIR. Özsoy’un ortaya çıktığını iddia ettiği proteinoidler, yapısal olarak proteine benzeyen fakat hiçbir protein işlevine sahip olmayan, başka da bir işe yaramayan molekül yığınlarıdır. Dolayısıyla Özsoy, “deneyler var” diyerek, fakat bu deneylerin sonuçlarından hiç bahsedemeyerek, yalnızca demagoji yapmaktadır.

Miller deneyi Darwinistler açısından utanç vesilesidir

 


Stanley Miller deney aparatıyla birlikte.

Özsoy’un açıklayamadığı gerçeği burada açıklamakta fayda vardır: Darwinist çevrelerce kimyasal evrim konusunda sürekli delil olarak öne sürülmeye çalışılan en önemli örnek, TAMAMEN BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANMIŞ Miller-Urey deneyidir.

Stanley Miller, milyarlarca yıl önceki cansız dünyada proteinlerin yapı taşları olan amino asitlerin "tesadüfen" oluşabileceklerini gösteren bir kanıt ortaya koymayı amaçlamıştır. Fakat Miller’in deneyi, ilk atmosferde bulunmayan farklı gazların kullanılması, oluşan moleküllerin yok olmasını engelleyecek soğuk tuzak (cold trap) gibi bilinçli düzeneklerin kullanılması, reaksiyonun gerçekleşebilmesi için dışarıdan enerji takviyesi yapılması yoluyla gerçekleştirilmişti.

OYSA İLK DÜNYA KOŞULLARINDA MİLLER’İN KULLANDIĞI GAZLAR VE YİNE ONUN KULLANDIĞI BİLİNÇLİ DÜZENEKLER YOKTU. VE BUNLAR OLMADAN HERHANGİ BİR ÇEŞİT AMİNO ASİT EDİLEMEZDİ, ELDE EDİLSE BİLE (ki bu imkansızdır), BU MOLEKÜLLER AYNI ORTAMDA HEMEN PARÇALANACAKLARDI. Nitekim Miller, soğuk tuzak yerleştirmeden yaptığı daha önceki deneylerde tek bir amino asit bile elde edememişti.

Nitekim uzun süren bir sessizlikten sonra MİLLER"IN KENDİSİ DE KULLANDIĞI ATMOSFER ORTAMININ GERÇEKÇİ OLMADIĞINI İTİRAF ETTİ. (Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s.7 ) Peki Miller neden bu gazlar konusunda ısrar etmişti? Çünkü amonyak olmadan, bir amino asitin sentezlenmesi imkansızdı. Oksijenin varlığı durumunda ise, oluşan moleküller anında parçalanacaktı.

Nitekim sonraki yıllarda aynı neden ilk atmosferde bulunan gerçek gazlarla tekrar edilmiş, tek bir tane bile amino asit elde edilememiştir.

Aynı Miller gibi Sydney Fox da canlılığın yapıtaşı olan proteinlerin, amino asitlerden tesadüfen oluştuğunu ileri sürerek, bir deney gerçekleştirdi. Miller"in senaryosundan etkilenen Sydney Fox, bazı amino asitleri birleştirerek "proteinoid" adını verdiği molekülleri oluşturdu. Ancak bu işe yaramaz amino asit zincirlerinin canlıları oluşturan gerçek proteinlerle ilgisi yoktu. Aslında Fox"un tüm çabaları, canlılığın tesadüfen oluşmak bir yana, laboratuvar ortamında dahi üretilemediğini belgelemiştir.

Canlılığın oluşması için tek bir proteinin oluşması da yeterli değildir. Çünkü bilinen en küçük bakterilerden biri olan Mycoplasma Hominis H 39 bile 600 çeşit proteine sahiptir. Bu durumda, tek bir protein için yapılan üstteki ihtimal hesaplarını 600 çeşit protein üzerinden yapmamız gerekecektir. Sonuçta karşılaşacağımız rakamlar ise imkansız kavramının çok ötesindedir.

Bu konuda asıl üzerinde durulması gereken şudur; cansız aminoasitlerin, zincir moleküllerin, proteinlerin oluşması, canlılığın oluşması için kesinlikle delil oluşturamaz. Çünkü hayat ancak hayatttan gelir ve hayatın kökeni Allah’ın yaratışıdır. Tüm canlı varlıklara Allah hayat vermiştir. Şuursuz atomların şuurlu bir tercihle bir araya gelip, bir varlık oluşturmaları imkansızdır.

Darwinistlerin anlattıkları karmaşık kimyasal ve biyolojik terimlerin hiçbiri, canlılığın oluşumunu açıklamada birşey ifade etmez. Darwinistler yıllarca evrim teorisini anlaşılması güç ve karmaşık mantıklarla ifade ederek, “bunu yalnız bilim adamları anlayabilir, onlar da evrim teorisini kabul ediyorlar, o yüzden herkes kabul etmeli” demogojisine başvurmuşlardır. Darwinistler bu yöntemle, sorgulamayı güçleştirerek evrim teorisinin tutarsızlığını mümkün olduğu kadar gizlemeye çalışmaktadırlar. Fakat bugün Darwinist bilim adamları da canlılığın ilk ortaya çıkışını evrimin açıklayamadığını kabul etmektedirler. Canlılar Yüce Allah’ın muhteşem eserleridir, yoktan yaratılmışlardır.

(Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan ve buradan okuyabilirsiniz.)

1 Hadd, J. R. (1979). Evolution: Reconciling the Controversy. KRONOS Press, Glassboro, New Jersey. http://www.quodlibet.net/articles/johnson-evolution.shtml

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER