Şüphesiz 20. yüzyıl Türk tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. I. Dünya Savaşı`nı takiben Osmanlı İmparatorluğu parçalanmış; Türk toprakları işgal edilmiştir. Milletimiz, malını, canını hatta tüm varlığını feda etmeye hazır olarak düşmanların güçlü ve modern silahlarla donanımlı ordularına karşı koymuştur. Mustafa Kemal'in önderliğinde erkek-kadın, genç-ihtiyar el ele veren Türk Milleti, bir ölüm-kalım mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı'ndan büyük bir zaferle çıkmış; şan ve şerefle dolu olan tarihimize yeni bir sayfa daha eklemiştir. Böylece yepyeni bir Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur. Atatürk'ün çizdiği yolda kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarihte bir çığır açmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk söz konusu başarıların Türk Milleti'nin eseri olduğunu şöyle dile getirmiştir:
"Bu münasebetle şunu da beyan edeyim ki Türk Milleti'nin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların hakiki sahibi kendisidir. Sizsiniz." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s. 214)
Büyük Önder, Onuncu Yıl Nutku'nda, Türk Milleti'ne olan güveninin nedenini şöyle açıklamıştır:
"Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk Milleti'nin karakteri yüksektir..." (Atatürk'ün Onuncu Yıl Nutku'ndan)
Bu gerçeğin iyice bilinmesi her Türk vatandaşının üzerine düşen tarihi ve milli bir sorumluluktur. Böyle bir gerçeğin göz ardı edilmesinin yol açacağı tehlikeye Atatürk, "Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar" diyerek dikkat çekmiştir. Yine Atatürk'ün söylediği gibi, "Türk çocuğu ecdadını (atalarını) tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." Diğer bir deyişle Türkler'in daha büyük başarılara imza atabilmeleri, Türk medeniyetini, kültürünü, tarihini ve seciyesini yakından tanıyıp yaşatmalarına bağlıdır.
Türk Milleti dünya tarihine damgasını vurmuş bir millettir. Tarihe unutulmaz zaferler kazımış; üç kıtada muhteşem devletler kurmuş; asırlar boyunca uçsuz bucaksız topraklarda dinleri, dilleri, ırkları farklı milletleri adalet ve hoşgörüyle yönetmiş; ayak bastığı yerlere medeniyet götürmüş; dünya milletlerine örnek olmuştur. İşte tüm bu başarılar, Türk'ün üstün ahlak ve seciyesinden kaynaklanmıştır.
Türkler İslamiyet'i kabul etmelerinin öncesinde yüksek meziyetlere sahiptiler. Bununla birlikte dünya tarihinde gerçek anlamda söz sahibi olmaları, İslamiyet'e girmelerinden sonra gerçekleşmiştir. Türkler birçok dine girip çıkmışlardır; ancak kalıcı olan sadece İslamiyet olmuştur. Tanınmış bir tarihçimizin ifadesiyle, "İslam onun yolunu aydınlatan bir ışık olmuş ve Türk Milleti bu ışığı takip ettikçe hep yükselmiştir." (3 Prof. Dr. Erol Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 69) Türk Milleti'nin özündeki değerlerin Kuran ahlakı ile birleşmesi, dünya tarihini derinden etkileyen gelişmelere yol açmıştır.
Elbette şanlı bir geçmişe sahip Türk Milleti'nin seciyesini tasvir etmeye ansiklopediler dahi yeterli değildir. Türk tarihinin ışığında gözler önüne serilen gerçek Türk'ün ahlakı, adaleti, hoşgörüsü, dürüstlüğü, tevazusu, nezaketi, iyilikseverliği, vakarı, cömertliği, tabiat sevgisi, kısacası Türk'ün üstün seciyesidir.
Müslüman Türk Milleti, sahip olduğu üstün seciyesiyle tarihe adını altın harflerle yazdırmış, karşısına çıkan her türlü zorluğun üstesinden başarıyla gelmiştir. Gelecekte ortaya çıkacak problemleri de Türklüğü'ne yakışır bir tavırla çözeceğinden şüphe yoktur. Çünkü Türk Milleti çok büyük bir tarihi mirasa ve tecrübeye sahiptir. Bu miras yeni girdiğimiz 21. yüzyılda, Türk Milleti'ni lider ülkeler sıralamasının başlarına yerleştirecek olan köklü ve şanlı bir mirastır.