Dünyada var olan sorunlara genel olarak bakıldığında, tüm bu olaylara sevgisizlik, nefret, kin, düşmanlık, çıkarcılık, bencillik, umursamazlık, acımasızlık gibi duyguların ve akılsızlığın neden olduğu görülür. Bu olayları çözmenin ve tamamen ortadan kaldırmanın yolları ise Kuran ahlakının özü olan; sevgi, şefkat, merhamet, karşılık beklemeden hizmet etme şevki, duyarlı olma, fedakarlık, sağduyu ve akıldır. Bu nedenle dünyadaki terörün, adaletsizliğin, kargaşanın, katliamların, açlığın, sefaletin ve zulmün tek bir çözümü vardır: Kuran ruhunun samimiyetle yaşanması…
Her gün gazetelerde çok fazla adli vaka ya da toplumsal olay yer alır. Bu olaylar çoğu zaman okunur fakat üzerinde düşünülmeden geçilir. Çoğu zaman da bu konularda birkaç yorum yapılır. Aslında temeline inildiğinde hepsinin ortak bir sorundan, din ahlakının yaşanmamasından kaynaklandığı görülür. Bu gerçek dile getirildiğinde bazı kişiler buna itiraz edebilir, “herşey dine bağlanmak zorunda mı?” gibi yanlış bir mantıkla karşı çıkmaya çalışabilirler. Bu kişilere verilecek tek cevap “Evet”tir.
Toplumsal Her Sorun Din Ahlakı ile Çözülür
İnsanların yaşamın gerçek amacından uzaklaşmaları, manevi değerlerini de kaybetmeleri demektir. Dünyayı yaşayabilecekleri tek yer olarak gören, hem kendilerinin hem de diğer insanların ölümle birlikte yok olacaklarını zanneden kişilerin manevi yönlerinin gelişmiş olması da beklenemez. Dünyada, yaptıkları iyilikler ve kötülüklerle denendiklerini, bunların ölüm sonrası hayatta karşılarına getirileceğini düşünmeyen kişilerin insani yönlerinin gelişmesi de mümkün değildir.
Böyle çarpık bir yaşam felsefesine sahip insanların oluşturdukları toplumların manevi yönden büyük bir boşluk içinde olması kaçınılmazdır. Toplumu oluşturan bu gibi insanlar, dünyada kendileri için mümkün olduğunca çıkar sağlamaya, kendi istek ve tutkularını tatmin etmeye, kısa bir yaşam süresini sorumsuzca geçirmeye çalışırlar. Ahlaki yönden bir güzellik elde etme konusunda ise çabaları olmaz. Çünkü bunun kendileri için bir çıkar sağlamayacağını düşünürler. Hatta aksine yardımsever, şefkatli, merhametli, hoşgörülü, vicdanlı insanları kendi çarpık bakış açılarıyla “saf” kişiler olarak değerlendirirler. Onların yaşam felsefeleri, kuvvetli olanın zayıf olanı ezmesi, güçlü olanın hiç kimsenin hakkını gözetmeden insanlara dilediği şekilde zulmetmesi üzerine kuruludur.
Allah Kuran’da, ahirete ve hesap gününe inanmayan böyle insanların günah konusunda da sınır tanımayacaklarına dikkat çekmiştir:
O gün, yalanlayanların vay haline. Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar. Oysa onu, ‘sınır tanımaz, saldırgan’, günahkar olandan başkası yalanlamaz. (Mutaffifin Suresi, 10-12)
Din ahlakından uzak yaşayan bu insanlar, yaşamları boyunca hep daha fazla şey elde etme hırsı içinde olurlar. Ve çevrelerindeki insanlara da bu yönde telkinde bulunur, onları da Allah’ın sınırlarını tanımadan yaşamaya teşvik ederler.
İşte içinde yaşadığımız dönem, din ahlakını tamamen terk etmiş ve çevrelerini de böyle karanlık bir yola çekmek isteyen insanların çoğunlukta olduğu bir zamandır. Bundan dolayı birçok ülkede günahta sınır tanımama, saldırganlık, manevi çöküntü yaygınlaşmakta, ahlaki değerler yitirilmekte, bir ayette geçen ifadeyle “çirkin hayasızlıklar” yaygınlaşmaktadır. Fuhuş, sapkın cinsel ilişkiler, uyuşturucu bağımlılığı ve kumar gibi her türlü ahlaksızlık teşvik edilmektedir.
Ekonomik Sorunları Din Ahlakı ile Çözebiliriz
Günümüzde en çok konuşulan konuların başında ekonomik sorunlar gelmektedir. Dünya üzerindeki insanların büyük bir bölümü açlık sınırında yaşamakta, pek çok ülke dış yardım olmadan varlığını devam ettirememektedir. Ülkelerin sadece yardım almaları da yeterli olmamakta, çünkü bu yardımların faizlerini ödeyemedikleri için çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Sağlıktan eğitime kadar her konu çok büyük bir maddi güç gerektirir. Ama bugün en zengininden en fakirine kadar tüm ülkelerde çok büyük bir ekonomik darboğazın yaşandığını, işsizliğin arttığını görmekteyiz. Bir tarafta çok büyük bir zenginlik, sefahat, israf ve bunun sonucunda da dejenerasyonun her türlüsü yaşanmaktayken, diğer tarafta insanlar tek bir ekmek için birbirleriyle kavga etmektedirler. Sürekli bu konularda yazılar yazılmakta, sempozyumlar düzenlenmekte, toplantılar yapılmakta, ama köklü bir çözüm üretilememektedir; hatta açlık ve sefalet gün geçtikçe daha da artmaktadır. Çünkü bazı insanlar bolluk ve bereketin sadece teknik önlemler alınarak sağlanacağını düşünmektedir. Oysa çözüm tamamen metafiziktir. Ekonomik tedbirler elbette ki bir duadır ama asıl olarak, Allah’a teslim olmak, şükretmek, sadaka vermek ve yardımlaşmak ve Kuran ahlakını yaşamak bereket verir.
Ülkeler Arasındaki Sorunların Kaynağı da Din Ahlakının Yaşanmamasıdır
Dünya üzerinde ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar çok basit sebeplerle çıkar. Bazen bir ülke diğerine ait olan topraklarda geçmişe yönelik hak iddia eder, o ülkeye saldırır. Bir parça toprak uğruna başlatılan bu savaş, iki ülkeyi de geriye götüren çalkantılı bir dönem halini alır. Savaş bir türlü bitmek bilmez, iki taraf da silahlanmak için tüm maddi varlığını harcar. Ülkelerin bütçeleri sağlık ya da eğitim yerine silahlanmaya ayrılır ve hiçbir sonuç elde edilmez. Bu çatışmalardan çıkar elde eden gruplar, silah lobileri, büyük şirketler vardır. Zarar gören kesim ise çoğunluğu oluşturan halktır. Sonuç genellikle her iki taraf için de çok büyük bir yıkım olur. Çünkü yeryüzünde zorbalık yapan her kavim çeşitli sıkıntılarla karşılaşır, dünya üzerinde rahatlık içinde yaşayamaz. Allah haksızlıkta bulunanları acıklı bir azabın beklediğini şöyle haber verir:
“Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır.” (Şura Suresi, 42)
Savaşların bir başka nedeni de yeraltı kaynakları, doğal zenginlikler, madenler ya da sudur. Bazı ülkeler kendinde olmayıp, komşularında mevcut olan bu kaynaklardan pay elde etmek ister ve bunu çatışmalar çıkararak yapar. İyi bir planlama, yüksek bir teknoloji ile bu sorunların üstesinden gelmek mümkünken savaş çıkarıp, hepsinin kendi kontrolünde olmasını ister. Böyle bir durumda masum insanların, kadınların, çocukların ölmesini umursamaz. O ülkede karışıklık çıkarır, su kanallarını bombalar, her türlü zulmü makul karşılar.
Sorunların Çözümü İçin Acil Olarak İslam Ahlakının Yaşanması Gerekir
Gerçek anlamda Kuran ahlakını yaşayan bir insan güzel ahlakı hayatının sonuna kadar, tek taraflı olarak, hiç yılmadan, güzel bir şekilde sabrederek, her zaman özverili olması gerekse de, haksızlığa uğradığı zamanlar olsa da kararlılıkla, şevkle uygular. İslam ahlakı yaşandığında insanların tahammül sınırları olmaz ya da kendilerine göre ölçüleri yoktur. Bir ana kadar iyi olmak ya da bir ana kadar yardımcı olmak gibi bir durum yaşanmaz, inanan bir insan, her zaman bu güzel ahlakı gösterir, hayatının sonuna kadar bunda istikrarlı olur. Şartlar ne olursa olsun, kişinin zengin-fakir, hasta-sağlıklı, güzel-çirkin olması ya da konunun zor-kolay olması fark etmez, güzel ahlakı yaşamaya devam eder. Dindar bir toplumda depremde evsiz kalınması diye birşey söz konusu değildir çünkü herkes din ahlakının bir güzelliği olarak, ihtiyaç durumundaki kişilere evini açar, imkanları kısıtlı da olsa yardımcı olmaya çalışır.
Yerde yatan ve belki de küçük bir yardımla kendine gelecek, sara krizi geçiren birine yardımdan kaçınmak, yolda kaza geçirmiş bir araçtakilere yardım etmekten sakınmak ya da arabayla çarptığı bir insanı oracıkta bırakarak gidebilmek gibi anormallikler Kuran ahlakını yaşayan bir toplumda görülmez. Bunlar elbette ki vicdanlardaki körelmenin alametlerindendir. Allah’tan korkan bir insan kendisini değil, o anda Allah rızasını düşünür ve vicdanın gereği ne ise onu yapar. İyilik yaparken, yardım ederken inançlı-inançsız ayrımı da yoktur ya da yardıma muhtaç olan kişinin Hristiyan-Musevi, Budist-Şamanist olması da fark etmez. Çünkü Allah ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.” (Yunus Suresi, 26)
“Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (Mümtehine Suresi, 8)
“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) olmuştur.” (Fussilet Suresi, 34)
Unutulmamalıdır ki; din güzel ahlaktır, sevgidir, güzellik sunmak ve bunda da yarışmaktır, kendisi ihtiyaç halinde olduğu halde verebilmektir, muhtaç olanı ön planda tutmaktır. Din misliyle güzellik yapmaktır, kararlı olmaktır, yılmamaktır, kim ne der korkusu olmadan verici olmak, yardım etmektir.
Din ile hayat bir bütündür, Kuran ahlakı hayatın tamamına hakimdir. Önemli olan bunun gerekliliğini ve aciliyetini görmek ve uygulamaktır.