Türkler ile Ermeniler beraber yaşadıkları her dönemde, hoşgörü, barış, saygı, iş birliği, yardımlaşma, din, inanç ve ibadet özgürlüğü esaslarına dayalı iyi ilişkilere sahip olmuşlardır, yani geçmişte herhangi bir şekilde yaşanmış bir `Ermeni Sorunu` mevcut değildir.
Fatih Sultan Mehmet`in Ermenilere Özgürlük Tanıyan Örnek Yönetimi
Ermenilerin Osmanlı yönetiminden memnuniyetleri, İstanbul Ermeni Patrikhanesi`nin 538. doğum günü kutlanırken de çeşitli şekillerde ifade edilmiştir. Türkiye Ermenilerinin 84. Patriği II. Mesrob bu törenler çerçevesinde 22 Mayıs 1999 tarihinde yapılan bir törende duygularını şu şekilde ifade etmişti:
``Fatih Sultan Mehmet`in İstanbul`u fethinden sekiz yıl sonra, 1461`de Batı Anadolu`daki Ermeni Piskoposluğu`nu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği`ne dönüştürmesi Fatih`in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih`ten önce, ne de sonra görüldü. Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.``
Bu büyük hoşgörü ve iyi niyet Fatih Sultan Mehmet`ten sonra da devam etmiştir. Diğer gayrimüslim toplulukların olduğu gibi, Ermenilerin de dini ve toplumsal işlerine kesinlikle karışılmamıştır. Ermeniler gerek yönetimde, gerek sanat alanında, gerekse ticari hayatta çok önemli bir yer edinmişler ve toplumun en müreffeh sınıflarından biri haline gelmişlerdir.
Ermenilerin Osmanlı Topraklarındaki Vazifeleri
Türkler, Ermeni cemaati için sadece dinsel alanda değil, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yönden de hızla gelişmenin kapılarını açtılar. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman`ın girişimleri sonucunda İstanbul, Ermeniler için de bir merkez haline geldi. İran, Kafkasya, Anadolu, Balkanlar ve Kırım`dan binlerce Ermeni İstanbul`a akın etti. Bunlar İstanbul`un çeşitli semtlerine yerleştirildiler ve kendilerine sağlanan imkanlardan faydalandılar. Böylelikle Türklerin koruyucu kanatlarının altında, bir huzur ortamında yaşamaya başladılar.
Osmanlı`da kasaba ve köylerde yaşayan Ermeniler çiftçilikle geçiniyorlar; şehirdekiler ise ticaret, kuyumculuk, mimarlık ve el ustalığı isteyen çeşitli işler yapıyorlardı. Çoğu bu işlerde başarılı oldular; çalışkanlıkları, sadakatleri ve üretkenlikleri ile yükseldiler. Kimileri zengin bankacılar ve tüccarlar, kimileriyse dünyaca tanınmış sanatçılar arasında yerlerini aldılar. Osmanlı Devleti`ne bağlı kalmaya özen gösterdiler ve kısa zamanda Türk milletiyle kaynaştılar. Özellikle 1800`lerden sonra devlet kademelerinde önemli mevkilerde görev aldılar; Osmanlı Devleti adına kaymakam, vali, müfettiş, paşa, elçi ve bakan olarak hizmet ettiler. Enver Ziya Karal`ın belirttiği gibi, kendilerine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla geliştiler, refaha kavuştular.
Ermenilere Tanınan İmtiyazlar
Osmanlı yönetimindeki Ermenilerden istenilen, Devlete ve Padişaha sadık kalmaları, kanunnamelere uymaları ve makul oranlardaki vergilerini ödemeleriydi. Ermeniler, diğer azınlıklar gibi, Müslümanlara dahi tanınmayan bazı özel imtiyazlara sahiptiler. (Örneğin, askerlikten ve gümrük vergisinden muaf tutulmak gibi) Adet, gelenek ve göreneklerini devam ettirmelerine müdahale edilmez; dillerine, dinlerine ve hayat biçimlerine karışılmazdı. Dini, kültürel veya eğitimle ilgili faaliyetleri için vakıflar, kurumlar kurabilirlerdi. Patrikhane Ermenilerin dinsel ve sosyal işlerini yürütür, adli sorunlarını çözüme bağlar ve vergileri toplardı. Gerçek şu ki, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu`ndaki konumları, o tarihlerde Avrupa`nın diğer ülkelerinde yaşayan soydaşlarına kıyasla çok daha iyiydi. Üstelik, bu imkanlar Ermeni toplumuna, henüz onlarla hiçbir devlet ilgilenmezken, ortada Ermeni Sorunu diye bir konu yokken Babıali tarafından kendiliğinden verilmişti.
19. yüzyıl İngilteresi Dışişleri Bakanlarından Lord Granville, Ermenilerin özgün kimliklerini Türkler sayesinde koruduklarını şu sözlerle ifade etmiştir:
`Ermeniler Türklere, dinlerini ve kültürlerini idame ettirmiş olmayı borçludurlar.` *
Ermenilerin Osmanlı Topraklarında Yaşadığı Huzurun Kaynağı İslam Ahlakıdır
Şüphesiz bu gerçekler, tarih boyunca Osmanlı yönetiminde hakim olan İslam ahlakının bir sonucudur. İslam dininin gerektirdiği adalet, hoşgörü, merhamet, şefkat gibi tüm üstün ahlak özelliklerini yerine getiren Müslüman Türkler, bu doğrultuda Ermeniler de dahil olmak üzere yönetimleri altında bulunan tüm azınlıklara hangi dine mensup olurlarsa olsunlar adil bir yaklaşımda bulunmuşlardır. Sadece ülkemiz arşivlerinden değil, farklı ülkelerin farklı kaynaklarından edinilen tüm belgelerin açıkça ortaya koyduğu gerçek şudur:
Türkler ile Ermeniler beraber yaşadıkları her dönemde, hoşgörü, barış, saygı, iş birliği, yardımlaşma, din, inanç ve ibadet özgürlüğü esaslarına dayalı iyi ilişkilere sahip olmuşlardır, yani geçmişte herhangi bir şekilde yaşanmış bir `Ermeni Sorunu` mevcut değildir. Bunlar 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu`nda olduğu gibi, Türk-İslam Birliği`nin meydana gelmesini ve bu vesile ile Kuran ahlakının yaygınlaşmasını istemeyen belli kesimlerin zorlamalarla gündeme getirmeye çalıştığı asılsız iddialardır.