RAMAZAN 2008. 15. GÜN
ucgen

RAMAZAN 2008. 15. GÜN

42264




Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder
ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.
(Muhammed Suresi, 7)





“Rabbim bana dokuz şey emretti: “Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)




MÜSLÜMANLARDA DÜNYEVİ KORKU VE ENDİŞELER YOKTUR

Allah inancına ve korkusuna sahip olmayan insan için tüm dünya kaos ve belirsizliklerden oluşur. Her şeyin tesadüfler sonucu geliştiğini, etrafında olup biten olayların da başıboş işlediğini sanır. Bu durumda hiçbir zaman gerçek bir emniyet ve huzur duygusu yaşayamaz. Çünkü her an başına bir şeyler gelebilir, onu üzecek, yıpratacak, zarar verecek olaylar gelişebilir. Gelecekle ilgili sayısız endişeleri ve korkuları vardır. Örneğin amansız bir hastalığa yakalanabilir, tüm parasını kaybedebilir ya da sevdiği bir insandan ayrılabilir. Veya hiç ummadığı felaketler kendisinin ya da yakınlarının başına gelebilir. Tüm bu muhtemel olayları kontrolsüz zannettiği için her birinden ayrı ayrı endişe ve tedirginlik duyar. Her birini kendi kontrolü altına almanın mümkün olmadığını da bildiği için büyük bir çaresizlik ve ümitsizlik içine düşer. Etrafında, kendisini ezmeye, alt etmeye çalışacak sayısız rakipleri vardır. Bunlarla başa çıkabilmesi mümkün değildir. İnsanların kendisi hakkında ne düşündüğüne kadar herşeyi tek tek hesaplamak zorundadır. Bu, ona tarifsiz bir gerilim ve stres yaşatır.

Oysa yalnızca Allah'tan korkan bir insan saydığımız bu korkuların hiçbiriyle muhatap olmaz. Allah korkusu ve iman bu korkuların hepsini ortadan kaldırır. Her şeyin sahibinin ve yaratıcısının Allah olduğunu, olayların Allah'ın kontrolünde ve çizdiği kader doğrultusunda geliştiğini, kendisine inanıp güvenen kullarını Allah'ın koruyup kollayacağını bilmek iman eden bir insanı her türlü korku ve bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturur. Bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)

Allah'a iman etmeyen, dolayısıyla Allah'tan korkmayan insanlar milyonlarca farklı korku yaşarlar. Bu insanlar, insanlardan korkar, çekinirler de bir tek Allah'tan korkmazlar. Allah'ın huzurunda hesaba çekilecekleri anı asla akıllarından geçirmez, ama işyerinde kendilerinden daha üst mevkideki bir insana, eşlerine, annelerine, babalarına bunun gibi birçok insana verecekleri hesaptan titizlikle sakınırlar.

Yalnızca Allah'a yöneltilmesi gereken korku hissi O'nun yarattıklarına duyulduğunda bu korku kişinin tüm tavır ve davranışlarını da etkileyerek kendisini son derece aşağılık bir konuma sokar. Çünkü kendisinden gerçekten korkulmaya layık olan tek varlık Allah'tır. Mutlak gücün sahibi O'dur, herşey O'nun dilemesi ve kontrolü altındadır. Allah'ın bilgisi, ve izni dışında hiçbir şey gerçekleşemez.

O'nun dilemesi olmadıkça hiçbir şey insana zarar veremez. Dolayısıyla Allah'tan başka korkup sakınılması gereken varlık yoktur.

Başta da belirttiğimiz gibi, Allah'tan değil de başkalarından korkan insanlar, Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç ve irade sahibi olarak görürler. Allah'ı bırakıp O'nun yarattıklarından medet umarlar. Bu beklentilerinin karşılığını hiçbir zaman alamadıkları gibi ömürleri aşağılanarak ve ezilerek geçer. Allah'a kul olmakta kibirlenen, büyüklenen bu insanlar aslında binlerce insanı razı etmeye çalışırlar.

Allah iman edenlere kesinlikle insanlardan korkmamalarını, yalnızca kendisinden korkmalarını emretmiştir:

... Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın... (Maide Suresi, 44)

... Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz. (Bakara Suresi, 150)

İman edenler olumsuz ya da ters gibi görünen olaylarda hüzne kapılmazlar. Çünkü Allah, Kuran’da her olayı salih kullarının hayrına yarattığını müjdelemiş, onlar için hüzün, sıkıntı ve korku olmayacağını haber vermiştir. Kuran’da anlatılan bu gerçeği kalbine sindiren bir insan, dünya hayatında her ne olayla karşılaşırsa karşılaşsın, durumundan hoşnut olmayı ve bu olayın ardından gizlenen güzellikleri ve hikmetleri görebilmeyi başarır.

İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı iyi ya da kötü gibi görünen her olayı Allah yaratmaktadır. Yaşam bir bütün olarak yeryüzünün tek hakimi olan Allah tarafından kontrol edilmektedir. Allah kusursuz, mükemmel, hikmetli ve en güzel şekilde yaratandır. Bu Allah’ın yaratmış olduğu kaderdir; Allah’ın yarattığı kaderdeki olaylar arasında bir kısmını ayırıp bir kenara almak ve bunlara iyi diğerlerine ise kötü gibi bir yakıştırma yapmak mümkün değildir. İnsana düşen bu mükemmelliği görüp takdir etmektir.




Helaka Uğramadan Önce İrem Şehrinin Sahip Olduğu Güzellik

Günümüzde Güney Arabistan'a seyahat eden bir kişinin en sık karşılaşacağı şey, geniş çöl alanları olacaktır. Şehirlerin ve sonradan ağaçlandırılmış bölgelerin dışında kalan yerlerin çoğu kumlarla kaplıdır. Bu çöller, yüzlerce belki de binlerce yıldır burada bulunmaktadırlar.

Ancak Kuran'da Ad Kavmi'nin anlatıldığı ayetlerin bir tanesinde önemli bir bilgi verilir. Kavmini uyaran Hz. Hud, onlara Allah'ın verdiği pınarlara ve bahçelere dikkat çekmektedir:

Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının. Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti. Bahçeler ve pınarlar da. Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum. (Şuara Suresi, 131-135)

Ama belirttiğimiz gibi, İrem şehriyle özdeşleştirilen Ubar veya bölgede Ad Kavmi'nin yaşaması muhtemel olan herhangi bir yer, bugün tümüyle çöllerle kaplıdır. Öyleyse Hz. Hud neden kavmini uyarırken böyle bir ifade kullanmıştır?

Cevap, tarihteki iklim değişimleridir. Tarihsel kayıtlar, günümüzde çölleşmiş bulunan bu yerlerin, bir zamanlar oldukça verimli ve yeşil bir toprak olduğunu göstermektedir. Bölgenin büyük bir kısmı, günümüzden birkaç bin yıl öncesine kadar Kuran'da anlatıldığı gibi yeşil alanlarla ve pınarlarla kaplıydı, bölge halkları da bu nimetlerden faydalanıyordu. Ormanlar, bölgenin sert iklimini yumuşatıyor ve yaşamaya daha uygun hale getiriyordu. Çöl yine vardı, ancak günümüzdeki kadar geniş bir alan kaplamıyordu.

Güney Arabistan'da, Ad Kavmi'nin yaşadığı bölgelerde bu konuya ışık tutacak önemli ipuçları elde edildi. Bunlar, bölgede yaşayan kavimlerin gelişmiş bir sulama sistemi kullandıklarını gösteriyordu. Bu sulama sistemi tek bir amaca hizmet ediyor olabilirdi: Sulu tarım. Günümüzde yaşamaya elverişli olmayan bu bölgelerde insanlar bir zamanlar tarım yapıyorlardı.

Uydudan çekilen resimlerde Ramlat atSab'atayan isimli bir yerleşim bölgesinde çeşitli sulama kanalları ve baraj kalıntıları bulunmuştu. Bu yapıların şekilleri ve boyutları, bunların bu bölgede yaşayan 200.000 kişilik bir topluluğa yetecek kadar büyük olduklarını gösteriyordu. Araştırmayı yürüten arkeologlardan Doe şöyle demişti: "Ma'rib çevresinde bulunan alan o kadar verimliydi ki, bir zamanlar Ma'rib ve Hadramut arasında kalan bölgede çok yüksek verimli bir tarım yapıldığı söylenebilir." (Joachim Chwaszcza, Yemen, 4PA Press, I992.)

Yunanlı klasik yazar Pliny de yazılarında bu bölgede bulunan verimli topraklardan, sislerle kaplı, ağaçlıklı dağlardan ve kesintisiz uzanan ormanlardan bahsediyordu. Hadramilerin başkenti Sabwah yakınlarında erken döneme ait bazı tapınaklardaki yazıtlarda, bu bölgede hayvanların avlandığından ve bunların kurban edildiklerinden söz ediliyordu. Bütün bunlar, bu bölgede bir zamanlar çöllerin yanı sıra verimli toprakların da geniş bir alan kapladığını gösteriyordu.





KURAN’DA KELİME TEKRARLARI

Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in mucizevi özelliklerinin yanı sıra bir de "matematiksel mucize"leri vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır.

Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar.

Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayılarına örnekler verilmiştir.




"Yaz-sıcak" kelimeleri ile "kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5

Yaz-sıcak 1+4: 5 Kere
Kış-soğuk 1+4:5 Kere

"Akletmek" ve "nur" sayılarının tekrar sayısı da aynıdır: 49

Akletmek 49 Kere
Nur 49 Kere

"Dil" ve "vaaz" kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:

Dil 25 Kere
Vaaz 25 Kere

"Yarar" kelimesi 50, "bozma" kelimesi de 50 kere tekrarlanır.

Yarar 50 Kere
Bozma 50 Kere

"Ecir" ve "fail" kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 107

Ecir 107 Kere
Fail 107 Kere

"Sevgi" ve "itaat" kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 83

Sevgi 83 Kere
İtaat 83 Kere

Kuran'da "dönüş" ve "sonsuz" kelimeleri eşit sayıda yer almaktadır: 28

Dönüş 28 Kere
Sonsuz 28 Kere

"Musibet" kelimesi ve "şükür" kelimesi, Kuran'da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere

Musibet 75 Kere
Şükür 75 Kere

Kuran'da "sıkıntı" kelimesi 13 kere yer alırken, "huzur" kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.

Sıkıntı 13 Kere
Huzur 13 Kere





Acil Durum Uzmanı Kortizol Hormonu

Kortizol hormonu; ağrı, kaza, acı, yaralanma, enfeksiyon, aşırı sıcak, aşırı soğuk, alerji, iltihap, oksijensiz kalmak, açlık, ateş yükselten faktörler gibi durumlara karşı insan bedeni içinde birçok farklı cephede insan için yoğun bir çaba gösterir.

Kortizol hormonunun görevleri incelenirken unutulmaması gereken, bu hormonun tümüyle Allah’ın kontrolünde hareket ettiğidir. Çünkü bu hormon şuursuz hücreler tarafından üretilir ve üretimi yapan hücreler bu hormonun nerede kullanılacağını asla bilemezler. Üstelik bu hücreler, kortizolun savaştığı cephelerden hiçbir zaman şuurlu olarak haberdar olamazlar.

Şimdi böbrek üstü bezleri tarafından üretilen bu "kortizol" mucizesinin insan vücudundaki görevlerini kısa kısa inceleyelim ve Yüce Allah'ın benzersiz ilminin ve sanatının insan vücudunun detaylarında nasıl tecelli ettiğini bir kez daha görelim.

Kortizol Hormonu İnsan Hayatı İçin Neden Önemlidir?


  • Yaralanmalara Karşı Önceden Önlem Alır:

Adrenalin hormonu insanı tehlike anı için hazırlarken, kortizol hormonu da insan vücudunu tehlike sonrası muhtemel gelişmeler için hazırlar. 1

Örneğin muhtemel bir yaralanma riskine karşı, önceden bir tedbir alır ve vücuttaki amino asitleri seferber eder. Bu amino asitler bir yaralanma olduğu anda, doku tamiri için kullanılacak olan hammaddelerdir.


  • Yaralanma Esnasında Acı Hissini Azaltır:

Bazı insanların yaralandıkları anda ve yaralandıktan uzun bir süre sonrasına kadar acı hissetmemelerinin nedeni de yine kortizol hormonudur.2 Böylece insan yaralı olduğu halde savaşacak, kendisini koruyacak veya kaçabilecek güç bulur.

  • Acil Durumlarda Yağ ve Proteinleri Şekere Dönüştürür: 

Vücut ve beyin hücrelerinin beslenmek için şekere ihtiyaçları vardır. Özellikle beyin hücrelerinin sürekli ve ne pahasına olursa olsun şekerle beslenmesi gereklidir. Aksi takdirde insan kısa sürede ölebilir.

Açlık anında şeker elde edilecek besin bulunmadığı için kandaki şeker miktarı düşer. Bu durumda devreye kortizol girer ve vücudun şekersiz kalmasına izin vermez. Depo edilen yağ ve proteinlerin şekere dönüşmesini ve kan şekeri düzeyinin belirli sınırlar içinde kalmasını sağlar.

Şimdi şu cümleyi bir düşünelim: Yağın şekere dönüştürülmesi veya proteinin şekere dönüştürülmesi. Tek bir cümle ile özetlenebilen bu işlem aslında son derece zor ve komplekstir.

Bir madde başka bir maddeye dönüştürülmekte, moleküler yapısı tamamen değişmektedir. Eğer insanın önüne trilyonlarca kez büyütülmüş ve bir masa büyüklüğüne getirilmiş bir yağ veya protein molekülü konulsa ve kendisinden bu molekülü şeker molekülüne çevirmesi istense yapabileceği bir şey yoktur.

Hangi atomun yerini hangisi ile değiştirmesi gerektiğini bilemez. Oysa hücrelerin içinde bu değişimi gerçekleştiren rafineriler vardır ve söz konusu değişim çok karmaşık işlemler sonucunda gerçekleştirilir.

Kortizol hormonu işte bu işlemlerin seyrinin nasıl değiştirileceğini bilmektedir. Daha doğru bir ifadeyle kortizol hormonu bu değişimin başlamasını sağlayacak kilidi açacak yaratılışa sahiptir.

  • Acil Durumlarda Beyin ve Kalbin Beslenmesine Öncelik Verir:

Kortizol molekülleri acil durumlarda devreye girer ve vücut hücrelerinin şeker kullanımlarını azaltırlar. Ancak yine bir mucize görülür ve bu etkiyi beyin ve kalp gibi hayati organlarda göstermez. Adeta savaş anında seferberlik ilan edip, ekonomik kaynakların belirli bölgelere kaydırılması gibi, kortizol molekülleri beyin ve kalbin beslenmesine öncelik verir ve diğer doku hücrelerinin beslenmelerinde tasarrufa neden olurlar.3

  • Damarların Kasılıp Büzülmelerini Düzenler:

Kan damarları sabit ve cansız borular değildirler; bu damarların etraflarındaki kasların kasılabilmeleri ve gevşeyebilmeleri sayesinde damar çapları ihtiyaç doğrultusunda değişebilir. Bu daralma emrinin çeşitli hormonlar vasıtası ile damarlara ulaştırıldığı da bilinmektedir. Kortizol, damarları kasıcı büzücü faktörlere karşı damar cevaplarını düzenler ve acil durumlarda insana bir başka destek görevi görmüş olur.4

  • Tehlike Oluştuğunda, Yüksek Ateşi Önlemek İçin İlgili Hormonun Üretilmesini Durdurur:

Ateş yükselmesi hastalığın sebep olduğu bir yan etki değildir. Aksine ateş, hastalıkla savaşta insanı dinlenmeye zorlamak için özel olarak ayarlanmış bir güvenlik önlemidir. İnsan bedeninin hastalıkla savaşma belirtisi olan ateşin yükselmesi insanı dinlenmeye ve yatmaya zorlar. Böylece vücudun ihtiyacı olan enerji; yürümek, gezmek, çalışmak vs. gibi günlük işlere harcanmamış olur.

Ateşin yükseltilmesi, beynin ateş merkezi tarafından sağlanır. Beynin ateş merkezi de 'IL-1' isimli bir madde tarafından harekete geçirilir. Kortizol hormonunun diğer bütün işlevlerinin yanı sıra, bir başka mucizevi etkisi bu tip tehlikeli ateş durumlarında ortaya çıkar. İnsanın yüksek ateşten ölme tehlikesi ile karşılaştığı durumlarda kortizol devreye girer ve ateş merkezini aktive eden IL-1 maddesinin üretimini durdurarak ateşi düşürür.

  • Bazı Önemli Proteinlerin Üretimini Düzenler:

Kortizol hormonları zor durumda kaldığınız zaman bütün ihtiyaçlarınızı ayrı ayrı düşünür. Kemik iliğinde hemoglobin, akyuvar, trombosit yapımını artırıp, kan düzeylerini yükseltir.6

  • Suyun Hareketini Kontrol Eder:

Suyun gerekli olmayan durumlarda hücre içine girmesini engeller. Bu da kan hacminin korunması anlamına gelir.

Sonuç: Kortizol Hormonundaki Detayları Görmenin Önemi

Kortizol hormonu ile ilgili yazı boyunca verdiğimiz örnekler üzerinde düşündüğümüzde karşımıza şu sorular çıkmaktadır:

  • Acı hissinin iletimi sinir hücreleri vasıtasıyla olur. Kortizol üreten hücreler sinir hücrelerinin elektrik iletmelerini yavaşlatan ve kısmen durduran mekanizmayı nasıl öğrenmişlerdir?
  • Kortizol üreten hücreler, yağ-şeker veya protein-şeker dönüşümünü yapan sistemi çalıştıracak anahtarın şeklini; CH3-(CH2)n-COOH (yağ molekülünün formülü) formülünü, CH2OH (şeker molekülünün formülü) formülüne hangi işlemler sonucunda ve nasıl dönüştürebileceğini nereden bilmektedir?
  • Acil durumlarda beyin ve kalbin beslenmesine öncelik veren kortizol molekülleri hangi hücrelerin daha hayati öneme sahip olduğunu nasıl öğrenmişlerdir? Bu önlemi hangi şuur ile almaktadırlar?
  • Kortizol hormonu, damar etrafında bulunan kasların kasılma sistemlerini nereden bilmektedir ki, bu sistemin kasıcı-büzücü faktörlere karşı cevap verme eylemlerini düzenleyebilmektedir?
  • Bir kortizol molekülü suyun hücrelerin içine girme eğiliminde olduğunu nereden bilir? Bu suyu hücre dışında tutmak gerektiğine nasıl karar verir? Ve suyu dışarıda tutma yöntemlerini nereden bilebilir? Daha da önemlisi, suyun hücrenin dışında tutulması gerektiği zamanları nasıl tespit eder? Nasıl olur da her zaman değil de sadece gerektiğinde suyun hücreye girmesini engelleyecek bir anlayış ve şuura sahiptir?

Kuşkusuz şuuru ve aklı olmayan bir hormonun bu faaliyetleri kendi başına planlayıp eksiksizce yerine getirmesi mümkün değildir. Tüm bu sorular da göstermektedir ki gözle görülemeyecek kadar küçük tek bir molekül dahi Yüce Rabbimiz’in benzersiz ilminin ve sanatının insan vücudundaki tecellisini görmemiz için yeterlidir. İnsanın kendi bedeninde gerçekleşen bu mucizevi olaylar üzerinde düşünmesi, bu olayların nasıl meydana geldiği ve mevcut sistemlerin nasıl var olduğu üzerinde tefekkür etmesi şüphesiz insanın Allah'a olan yakınlığını daha da artıracaktır. Müminlerin imanlarının derinleşmesinde, iman hakikatleri üzerinde sürekli düşünmenin önemi pek çok ayette haber verilmektedir. Al-i İmran Suresi’nde konuyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır:


“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler (deliller) vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."” (Al-i İmran Suresi, 190-191)

1 Lionel Bender, The Human Body: Its Mysteries And Marvels, England, Colour Library Books, 1992, s. 165
2 A.g.e.
3 Helena Curtis, Sue Barnes, Invıtation To Biology, s. 472
4 Kemalettin Büyüköztürk, İç Hastalıkları, s. 267
5 A.g.e.
6 Oğuz Kayaalp, Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Ankara, Feryal Matbaacılık, 1993, s. 2582




www.hayatinkokeni.com






Kuran'ı Menfaat İçin Okuyanların Çıkması



Ahir zamanda Kuran'ı Allah'ın rızasını kazanmak için değil de kazanç elde etmek için okuyan insanların da ortaya çıkacağı hadiste şöyle dile getirilmiştir:

Kim Kuran okursa (mükafatını) Allah'tan istesin. Zira son zamanlarda Kuran okuyup (mükafatını) insanlardan isteyen birtakım insanlar türeyecektir. (Tirmizi; Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 12)

Alimleriniz, altın ve gümüş paralarınızı almak için okudukları zaman, Kuran'ı ticaret için edindiğiniz zaman kıyamet yaklaşmış demektir. (Kıyamet Alametleri, s.141)

Kuran'ın amacından farklı şekillerde okunması da bir işarettir:

Kuran-ı Kerim'in şarkı söylercesine okunup haz duyulduğu, hatta kişi alim olmadığı halde bu okuyuşundan dolayı itibar gördüğü zaman… (Taberani; Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 33)


 


İNSAN BEYNİNİN SIRLARI

Çağımız teknoloji ve iletişim çağı...

Bilgisayarlar ve telefonlar tüm dünyayı birbirine bağlıyor. Bugün yaklaşık 6 milyar insan teknolojinin yardımıyla birbirine ulaşabiliyor... Bilim adamları iletişim teknolojilerini bir adım daha ileriye taşıyabilmek için yeni projeler geliştiriyor... Ancak şu anda yeryüzünde öyle bir iletişim ağı kurulu ki yaklaşık 100 milyar kullanıcı bu iletişim ağı üzerinden sürekli haberleşiyor... Bu kullanıcılar iletişimi kolaylaştırmak için trilyonlarca yeni bağlantı kuruyor... Burada, bilgisayarınızdaki gibi bağlantı sorunları pek yaşanmıyor. Kullanıcılar hiç dinlenmiyor. Burada elektrik kesilmiyor. Burası beyin!..

Sahip olduğunuz bu mükemmel iletişim ağı daha hiçkimse varlığınızdan haberdar değilken kurulmaya başladı... Doğumunuzla birlikte sistem gelişimi hızlandı ve o günden beri kurulan ağların sayısı her geçen gün artıyor... Yaşınız ilerledikçe deneyimleriniz beyninizi, beyniniz de sizi şekillendiriyor. Çevrenizle kurduğunuz ve gelecekte sürdüreceğiniz o güçlü bağı mümkün kılıyor.

Bu belgeselde, insan hayatının en önemli unsurlarından biri olan beynin içindeki o kusursuz ve ilâhî tasarıma, işleyişe tanık olacaksınız...








KÖPÜKLÜ AĞUSTOS BÖCEĞİ

YAŞ:                125 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:    Yixian Oluşumu, Liaoning, Çin






Köpüklü ağustos böcekleri, larvalarını içine yerleştirmek üzere bitkilerin dallarının arasında köpüksü bir madde oluşturdukları için bu isimle anılırlar. Köpüğün içinde baş aşağı duran ve bitkinin öz suyunu emerek beslenen larvalar bulunur. Evrim teorisi, bir köpüklü ağustos böceğinin sahip olduğu tek bir DNA'yı bile açıklayamaz. Hücrenin tesadüflerle oluştuğunu iddia eder, ama bilim adamları bu canlının tek bir hücresini laboratuvarlarda ileri teknolojik aletler yardımıyla bile oluşturamaz. Buna rağmen evrim teorisi, kompleks canlıların milyonlarca yıl boyunca tesadüfen oluştuğu iddiasındadır. Fosil kayıtları ise, yaklaşık 125 milyon yıl önce, günümüz köpüklü ağustos böceklerinin yeryüzünde var olduğunu göstermektedir. Aşamalı oluşum hikayesi, hiçbir kanıta sahip değildir, sadece evrimcilerin hayal dünyasında vardır.

YAŞAYAN ÖRNEĞİ







www.yaratilismuzesi.com


Tüm evrenin ve canlılığın kör tesadüflerin eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, asrımızda, insanlığa felaketler getiren tüm zararlı akımların temel dayanak noktasıdır.

Bu sitenin amacı bugün artık bilimsel olarak çürütülmüş olmasına rağmen ideolojik kaygılarla ayakta tutulmaya çalışılan Darwinizm'i yıkan bilimsel delilleri gözler önüne sermek ve bu teorinin sinsi telkinlerine karşı halkımızı uyarmaktır.

Yaratılış müzelerimizi ziyaret etme imkanı bulamasanız da müzelerimizde bulunan fosilleri, afişleri ve müze ile ilgili haberleri bu siteden takip edebilirsiniz.



PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER