NTV yayınları (NTV televizyonu, internet sitesi ve NTV bilim dergisi), bilindiği gibi uzun süredir yoğun evrim propagandası yapmaktadır. Çöken, biten, rezil olan evrim teorisi yapılan bu yayınlarla kurtarılmaya çalışılmaktadır. İşte bu sebeple yıllardır defalarca mantıksızlığını anlattığımız, bilimsel yönden çökerttiğimiz iddialar tekrar tekrar gündem haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Tüm Darwinistler gibi NTV yayınları da çaresiz durumdadır. Köhne evrim haberleriyle bir başarı elde edileceğinin zannediliyor olmasından bu çaresizlik anlaşılmaktadır. NTV’nin bir süredir gündemde tutmaya çalıştığı tüm evrim sahtekarlıklarına sitelerimizde daha önce kapsamlı olarak cevap verilmiştir. Fakat bu cevaplar doğrudan NTV’ye yöneltilmediği için söz konusu yayınlar evrim propagandası yapabilmek için ortamın müsait olduğunu düşünmüş olabilirler. Bu yanılgıya son vermek, evrim sahtekarlıklarının hiçbir zaman cevapsız bırakılmadığını, dolayısıyla NTV’nin de çabalarının boş olduğunu göstermek için aşağıda NTV’nin iddialarına cevaplar tekrar derlenmiştir. Umarız NTV yayınları da, dünyadaki pek çok Darwinist yayın gibi, asla Darwinist iddialarla sonuca ulaşamayacağını kısa zamanda anlar ve bu sonuçsuz çabaya bir son verir.
NTV’nin “Sıcak havalarda evrim daha hızlı gerçekleşiyor” haberine yanıt
Söz konusu haberde NTVMSNBC sitesi, sıcak havaların canlılarda daha hızlı evrime yol açtığına dair bir yazı yayınlamıştır. Söz konusu yazıdaki iddia hiçbir bilimsel veri veya açıklamayla desteklenmediği gibi –desteklenmesi de zaten mümkün değildir- bu iddianın nasıl gerçekleşebileceğine dair de hiçbir açıklama yapılmamıştır. Sanki ortada bir evrim varmış gibi, klasik Darwinist taktik uygulanmış ve son derece mantıksız izahlarla “hayali evrimin nasıl hızlandığı”na dair hikayeler anlatılmıştır. Söz konusu aldatmaca ile ilgili açıklamalarımız şöyledir:
Canlıların metabolizmaları elbette hava sıcaklıklarına göre değişim gösterir. Sıcak havada, vücutta meydana gelen hücresel reaksiyonlar hızlanır, dolayısıyla metabolizma da hızlanır. Reaksiyonların sıcaktan etkilenerek bu şekilde hızlanması bilimsel bir gerçektir ve bilim adamlarının tümü bunu bilir.
Darwinistler, söz konusu reaksiyon artışı sonucunda hücre içinde gerçekleşmesi muhtemel mutasyonların da sayısının artacağı ve bunun bir evrimleşme meydana getireceği iddiasıyla ortaya çıkarlar.
Canlılarda her hücrenin, bölünerek kendi kopyasını çoğaltırken DNA'sının mutasyona uğraması ihtimaliyle karşı karşıya olduğu doğrudur. Fakat bu mutasyonlar, söz konusu Darwinist yayınlarda da itiraf edildiği gibi, yüzde 99 oranında DNA’da bozulmalara yol açarlar. Geri kalan %1 ise etkisizdir, yani böyle bir hızlandırıcı etkinin DNA’ya zarardan başka bir şey getirmeyeceği açıktır.
Sıcağın etkisiyle meydana gelen mutasyon artışı, aslında daha fazla rastgele müdahaleye ve dolayısıyla da daha fazla yıkım ve bozulmalara sebep olacaktır.
Sperm ve yumurta hücrelerinin sıcak havalarda daha hızlı bölünmeye girmesi, canlı metabolizmasının sıcaktan etkilenen hızlı reaksiyonlar sonucunda hızlanması, yalnızca canlıda varyasyonlarınhızlanmasını sağlayacaktır.
Darwinistlerin spekülasyon malzemesi her zaman bir genom içinde gerçekleşen küçük değişimler, yani varyasyonlar olmuştur. Darwinistler buna “mikroevrim” ismini takarlar. Oysa varyasyonların evrimle, evrimleşmeyle hiçbir ilgisi yoktur.
Canlının tüy rengi değişebilir, gagası biraz uzayabilir, bedeni büyüyebilir. Fakat bunların tümü canlının genlerinde kodludur. Bunun dışında, varyasyonlar yoluyla Darwinistlerin bekledikleri tarzda türler arası bir değişim, hiçbir zaman var olmayacaktır ve olmamaktadır.
Darwinistlerin en bilindik taktikleri, sanki Darwinizm tümüyle ispatlanmış bir teoriymiş de yalnızca açıklanmadık birkaç detayı kalmış gibi davranmaktır. Sıcak havalarda evrimin hızlandığı yalanı, işte bu taktik icabı söylenmiş bir aldatmacadır.
Konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz.
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/14885/
NTV, Güney Afrika’da bulunmuş olan iki canlı fosili hakkında dünya çapında yapılmış olan propagandayı sahiplenmekte gecikmedi. Fakat insanın hayali atası olarak gösterilmeye çalışılan bu kemiklerle ilgili getirmiş olduğumuz bilimsel deliller, söz konusu iddiaları bir anda ortadan kaldırdı. Dolayısıyla NTV’nin bu konudaki çabaları da sonuçsuz kaldı. Konu ile ilgili açıklamalar şu şekildedir:
Güney Afrika’da Malapa mağarasında 2008 yılında bulunan fosil, iki canlıya ait parçalardan oluşuyordu. Darwinistler bulunan parçaların “tam bir iskelet” oluşturduğunu iddia ettiler. Ne var ki bu fosiller aslında tek bir kafatasından ve iki canlıya ait birkaç tane kemikten ibaretti.
Ancak bir metreye ulaşan boyları, 420-450 cc büyüklüğündeki beyin hacimleri ağaçlara tırmanmalarını sağlayacak orangutanlarınkinden farksız uzun kolları, kısa bacakları kısaca tüm özellikleriyle tam anlamıyla birer maymun türü oldukları anlaşılan bu iki canlı fosili, bütün bu delillere rağmen Darwinistler tarafından “dik yürüyen canlılar” olarak ilan edildiler.
Tıpkı Ardi’deki gibi buradaki dik yürüme iddiasına da Darwinistler herhangi bir delil getiremediler. “Dik yürüdüğünü düşünüyoruz” mantığında çeşitli iddialarda bulunmakla yetindiler. Nitekim gerçekte de canlının dik yürüdüğü hikayesi tamamen büyük bir aldatmaca idi.
Darwinistler, dik yürüme hikayelerini destekleyebilmek için bu kemiklerin insanın atası hikayelerine delil gösterilmeye çalışılan Homo Habilis’e ait olduğunu iddia ettiler.
Oysa H. Habilis türünün yalnızca bir maymun türü olduğu geçtiğimiz yıllarda Darwinist yayınlar tarafından kabul edilmiş, Associated Press gibi yayın organları bunu açıkça yayınlarında ifade etmişlerdir.
Gerçekte Darwinistlerin ellerindeki fosiller mükemmel maymun türlerine aittir. Fosillerdeki bu mükemmellik aslında evrim teorisine meydan okumaktadır. Söz konusu fosillerin evrime bir delilmiş gibi gösterilmeye çalışılması, işte bu sebepledir. Darwinistler, her zaman olduğu gibi Yaratılışı ispat eden fosilleri, mantıksız ve sahtekarca izahlarla örtbas etmeye, kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadırlar. Fakat her zaman olduğu gibi bu defa da başarılı olamamışlardır.
Söz konusu iddiayı duyan tanınmış Darwinist bilim adamı Carl Zimmer, söz konusu iddiaları, Ida hakkındaki aldatmacalara gönderme yaparak, “lütfen, lütfen yine mi?” şeklindeki yakınmalarla karşılamış ve şöyle devam etmiştir:
“Bu fosiller pek çok yönden oldukça önemliler, fakat bir şey var ki o da birer kayıp halka olmadıkları.” (Carl Zimmer, Yet Another "Missing Link", Slate, Posted Thursday, April 8, 2010)
New York’daki Stony Brook üniversitesinden Bill Jungers da, söz konusu fosilin Homo habilis tanımlamasıyla ilgisi olmadığını belirterek, bunu bir başka mükemmel maymun olarak tanımlamıştır.
Konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz.
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/R76KOGNY306/productId/22757/
İki ayrı sinekyutan kuşu arasındaki renk farkını Darwinistler bir yazıda şaşırtıcı şekilde evrime delil göstermeye çalışmışlardır.
Canlılar aynı vücut şekline sahip aynı türün üyeleridir. Fakat farklı ötüş şekilleri ve farklı renkleri olduğu için Darwinistler tarafından malzeme haline getirilmişlerdir. Darwinistler, tıpkı 1.5 asır öncesinin köhne bilim anlayışı içinde Darwin’in ispinoz gagalarını evrime delil göstermesi gibi cahilce bir tutum izlemektedirler. İspinozların gagalarını birbirinden farklı kılan şey o dönemde de evrim olmadığı gibi sinekyutan kuşlarının farklı renklerde ve özelliklerde olmasını sağlayan da yine evrim değildir. Burada büyük bir aldatmaca vardır.
Burada devrede olan şey, Darwinistlerin ısrarla kendi sapkın ideolojilerine malzeme olarak kullanmaya çalıştıkları varyasyonlardır. Türde bir değişiklik yoktur. Genlerde bir değişiklik yoktur. Türün DNA’sına yeni bir şey eklenmemiştir. Canlı, kendi türünün, DNA’sında zaten kayıtlı olan farklı özelliklerini sergilemektedir, o kadar.
Söz konusu yazıda da yine varyasyonlar Darwinistler tarafından bilgisi az kişileri aldatabilmek amacıyla evrim gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
NTV söz konusu yazıda, defalarca karşı bilimsel açıklaması yapılan ve geçersizliği anlaşıldığı için artık pek çok Darwinist yayın tarafından dahi kullanılmayan hayali “işlevsiz organlar” iddiasını gündeme getirmiştir. Burada tekrar bu mantıksız iddianın geçersizliğine yer verilmektedir.
İşlevsiz organlar iddiası Darwin dönemindeki ilkel bilim seviyesinin ortaya çıkardığı son derece cahilce bir iddiadır. Hücrenin su dolu baloncuk zannedildiği Darwin döneminde, işlevi bilinmeyen tüm organlar “işlevsiz” ilan edilmiş ve bunlar, hayali evrim sürecinde kullanılmayıp arta kalan organlar gibi lanse edilmiştir. Asıl inanılması güç olan, bu iddianın 21. Yüzyılda NTV benzeri bazı Darwinist yayınlarda hala delil gibi gösterilmeye çalışılmasıdır.
Söz konusu iddiaya delil olarak sunulmaya çalışılan tüm organlar İŞLEVSELDİR. Bu organların çok detaylı ve önemli işlevleri olduğu, bilimsel gelişmeler vesilesiyle, insan vücudu hakkındaki bilgiler arttıkça ortaya çıkmıştır. Ve söz konusu evrimci iddianın cehaletten kaynaklandığı ispat edilmiştir.
Körelmiş olduğu iddia edilen organlardan biri olan apendiksin mikroskobik düzeyde incelenmesi, bunun oldukça önemli oranda lenf dokusu içerdiğini göstermektedir. Benzer lenf dokusu birikimleri (ki bunlara GALT, yani sindirim sistemiyle ilişkili lenf dokuları denir) bağırsak sisteminin diğer alanlarında da görülür. Bunlar, vücudun yutulan maddelerdeki yabancı antijenleri tanıma yeteneğiyle ilgilidirler.
Bademciklerin de ilerleyen yıllarda boğazı, özellikle erişkin yaşlara kadar, enfeksiyonlara karşı korumada önemli rol oynadığı keşfedilmiştir. Bademciklerin özel etkileri hakkındaki keşifler halen sürmektedir.
Omuriliğin sonunu oluşturan kuyruk sokumunun ise, leğen kemiğinin çevresindeki kemiklere destek sağladığı, bu nedenle, kuyruk sokumu kemiği olmadan rahatça oturabilmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca bu kemiğin pelvis bölgesindeki organların ve buradaki çeşitli kasların da tutunma noktası olduğu belirlenmiştir.
İlerleyen yıllarda yine "körelmiş organlar"dan sayılan timüs bezinin T hücrelerini harekete geçirerek vücudun savunma sistemini aktif hale getirdiği; pineal bezin, lüteinik hormonu baskılayan melatonin gibi önemli hormonların üretilmesinden sorumlu olduğu keşfedilmiştir.
Son yıllar içinde yapılan bazı araştırmalar, yirmi yaş dişinin çiğneme fonksiyonunu üstlenmede, diğer dişlerden hiçbir farkının olmadığını göstermiştir. Darwinistler'in bir "körelmiş organ" aldatmacası daha bu gerçekle ortaya çıkmış bulunmaktadır. |
20 yaş dişinin "yararsız" olduğu yönündeki inancın hiçbir bilimsel temele dayanmadığı ve bu dişin çiğneme fonksiyonunda diğer dişler gibi işlev gördüğü, bugün tıp dünyasının ortak görüşüdür.
Tüylerin tehlike anlarında gerilmesini sağlayan erector pili kaslarının ise, saçların sağlıklı bir şekilde kalmasında önemli bir rol oynadıkları keşfedilmiştir.
Konuyla ilgili detaylı cevabımız için bkz:
http://www.evrimteorisi.info/cevaplar/korelmis-organ-propagandasinin-gecersizligi
Darwinistler ayakları bulunan ilk omurgalı kara canlılarının (tetrapodların) günümüzden 397 milyon yıl önce ortaya çıktıklarını iddia ettiler. Bunun için de Polonya’da bulunan bazı ayak izlerini delil olarak göstermeye kalktılar.
Oysa bu ayak izleri, 397 milyon yıl önce yaşamış yaklaşık 2.5 metre boyundaki bir timsah türüne aittir. Söz konusu izler, bu mükemmel canlının günümüzden 400 milyon yıl önce de bugünkü özellikleriyle yaşadığını kanıtlamaktadır.
Muhtemelen bu ayak izleri, evrim teorisini çok büyük bir açmaza götüreceği ve o dönemde mükemmel timsah türlerinin yaşadığını ortaya koyacağı için Darwinistler tarafından hemen spekülasyon malzemesi yapılmıştır.
Söz konusu izler, Darwinistlerin Coelacanth yenilgisinden sonra sığındıkları ikinci fosil olan Tiktaalik üzerindeki Darwinist iddiaları da tamamen ortadan kaldırmaktadır. Çünkü izler, Darwinistlerin ara fosil olduğunu iddia ettikleri Tiktaalik’ten 18 milyon yıl daha yaşlıdır. Fakat buna rağmen izler, oldukça mükemmel bir düzgünlüktedir, fosilleşmiş kusursuz ayaklara aittir.
Konuyla ilgili detaylı cevabımız için bkz:
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/20263/
Darwinistler, uçan sürüngen adını verdikleri 160 milyon yıllık Darwinopterus’u “modüler
Darwinopterus |
evrim”e bir delil olarak sunmaya çalıştılar. NTV yayınları da bu aldatıcı bilgiyi kullanmakta gecikmedi.
Modüler evrim sahtekarlığı, doğal seleksiyonun sadece bir özelliği değil bütün özellikleri çabucak bir çırpıda değiştirdiği iddiasıdır. Bu öylesine mantıksız bir iddiadır ki, “canlıların evrimleştikleri iddiamıza bir açıklama bulamadık o sebeple ‘tüm yapılar bir anda evrimleşmiştir ama nasıl olduğunu bilemiyoruz’ açıklamasını kabul edelim” demenin sahtekarca “bilimselleştirilmeye çalışılmış” halidir.
Bu organların nasıl ortaya çıktığından, bu sırada ne tip biyolojik, fizyolojik, anatomik aşamaların gerçekleştiğinden elbette ki bahis yoktur. İddiaya bilimsel delil ise hiç yoktur. Modüler evrim iddiasıyla bu canlıyı ara form gibi göstermek, Darwinistlerin çaresiz durumunu gözler önüne sermektedir.
Bu canlı, günümüzde de birçok örneği bulunan mozaik canlılar grubunun mükemmel bir örneğidir. Mozaik canlı ise, yıllar önce yapılmış olan temel canlı sınıflandırmalarına –muhtemelen henüz keşfedilmemiş olduğu için- dahil edilmemiş canlılardır.
Biyoloji bilimi geliştikçe, canlıların tümünü, insanların oluşturdukları gruplara göre kesin bir şekilde ayırmak mümkün olmamıştır. Çünkü bazı canlılar insanların isimlendirdikleri birden çok gruptaki özelliği taşımaktadır. Bu tip canlılara ise “mozaik canlılar” adı verilmiştir. Mozaik canlılar birden çok grubun, cinsin ya da familyanın özelliklerine sahip olabilirler. Sahip oldukları özelliklerle yine tam, gelişmiş ve mükemmel canlıları temsil ederler.
Daha önce de Darwinopterus’un dahil edildiği bir pterosaur fosili bulunmuş ve söz konusu fosil de Darwinistler tarafından çeşitli spekülasyonlara malzeme olarak gösterilmişti. Ancak fosil üzerinde üç üniversiteden gelen bir bilim adamı ekibinin yaptığı incelemede, canlının vücut planı bir “başyapıt” olarak nitelendirilmişti. Canlı, mükemmel ve kusursuz mozaik yapısı nedeniyle, hem rahatça karada yürüyebiliyor, hem mükemmel şekilde uçabiliyor hem de rahatlıkla denizde yüzebiliyordu.
Dolayısıyla modüler evrim saçmalıklarıyla ara form ilan edilmeye çalışılan Darwinopterus, bir başka Darwinist sahtekarlıktır.
Konuyla ilgili detaylı cevabımız için bkz:
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/18809/
Darwinistler bir eşek arısı türünün 34 milyon yıldır değişmediğini fark edince, “mükemmel bir yapıya ulaşıldıysa evrimin karışmadığını” iddia ettiler.
Bu iddia, fosil kayıtlarının evrime meydan okumasından kaynaklanan tedirginliğin sonucudur. Darwinistler, fosillerin evrimi reddettiğini görünce, “evrimin karışmadığı” gibi saçma bir iddia ile ortaya çıkmaktan çekinmemektedirler.
Leeds üniversitesi araştırmacıları, fosil arının tüm özelliklerinin, yumurtlama borusunun uzunluğunun ve bunu kullanacağı evsahibi incir ağacının tamamen günümüzdeki ile aynı olduğunu anlamışlardır. Yani milyonlarca yıldır ne arı ne de incir ağacı hiçbir değişim geçirmemiştir. İncir türlerinin arıları kandırarak gerçekleştirdikleri döllenme stratejileri milyonlarca yıl önce bile aynıdır. Yani hiçbir evrimleşme olmamıştır.
Nitekim Darwinistler yukarıdakine benzer şekilde başlık atıp yazının devamında eşek arısı ile incir arasındaki bu ilişkinin iman hakikati yönünü anlatan bir yazı yazmışlar, iddia ettikleri gibi hayali evrimin o aşamaya kadar nasıl bunları geliştirdiğini ve bundan sonra “neden karışmadığını” anlatamamışlardır. Anlatmaları mümkün değildir, çünkü yaptıkları şey sadece aldatmacadır.
Darwinistler, 300 milyondan fazla fosilin değişmemiş olduğunu inkar edemeyeck konumdadırlar. Bu sebeple yeni çıkış yolları aramaktadırlar.
Fakat her ne olursa olsun, ne kadar spekülasyon yaparlarsa yapsınlar, Darwinistler zaten ilk proteinin nasıl oluştuğu konusuna hala cevap verememekte ve evrim teorisi daha hayatın başlangıcı aşamasında çökmektedir.
Darwinist iddialar, her zaman mutlaka cevabını almaktadır. Bu sahtekarlığın deşifre edilmesi, insanlara gösterilmesi şarttır. Darwinistler ortamın boş olduğunu, eski köhne iddiaları tekrar tekrar gündeme getirmenin kendilerine fayda sağlayacağını sanmamalıdırlar. Bu iddiaların geçersizliği her seferinde deşifre edilecek, her seferinde geldiği yere geri dönecektir.
Her ne kadar evrimle ilgili iddiaların tümü kesin ve bilimsel delillerle yalanlandıysa da asıl olan, Darwinizm’in tek bir proteini bile açıklayamamış olmasıdır. Darwinizm zaten temelinden çöküş içinde olan bir teoridir. NTV yayınlarının da bu gerçeği artık herkesin gördüğünü anlaması gerekmektedir. NTV yayınlarına, artık kimsenin inanmadığı evrim safsatasının savunuculuğunu yapmaya son vermesini, aklın, bilimin ve delillerin gösterdiği gerçeklere uymasını tavsiye ediyoruz.