Geçtiğimiz yıl insanlık tarihi için çok önemli bir gelişme yaşandı. İnsanın gen yapısını çözmek için yürütülen İnsan Genomu Projesi'nde önemli bir bölüm tamamlandı ve kamuoyuna duyuruldu. Tüm dünyada büyük bir yankı uyandıran bu araştırmanın özellikle insan sağlığı için vaat ettiği gelişmelerin yanısıra ortaya koyduğu çok önemli bir gerçek daha vardı: Allah'ın canlıları ne denli üstün bir yaratılışla var ettiği. Belki o güne kadar yazılarında veya haberlerinde Allah'ın adını bir kez bile anmamış olan insanlar dahi, Allah'ın bu yaratış mucizesi karşısında hayranlıklarını dile getirmekten kendilerini alamadılar. Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden felsefeler içinse bu ağır ve telafisi olmayan bir yenilgi oldu kuşkusuz.
Ancak evrimciler, son bir çırpınışla, gerçekte kendi aleyhlerinde olan bu son gelişmeyi çarpıtmaya ve sanki "evrim" deliliymiş gibi göstermeye çalıştılar. Halkın genelde bu tür konularda geniş bilgi sahibi olmamasını kullanan bazı evrimci yayınlar "maymunla akraba olduğumuz ispatlandı" gibi kesinlikle doğru olmayan sloganlarla konuyu duyurdular. Maymunla akrabalık konusunda kullandıkları bilgi ise, insan ile şempanze genleri arasındaki %98 benzerlik olduğu iddiası idi.
Şempanzelerle insan genlerinin %98 benzerlik göstermesi doğru ve güvenilir bilimsel bir sonuç değildir.İnsan Genomu Projesi çerçevesinde, insanın genetik yapısının %97'si tespit edilebilmiştir ancak henüz yüzde yüzü tamamlanmamıştır. İnsanla şempanze arasında doğru bir karşılaştırma yapabilmek içinse, şempanze için de aynı çalışmanın yapılarak genetik haritasının çıkarılmış olması gerekir. Ancak şempanzenin genetik haritası ile ilgili henüz böyle bir çalışma bulunmamaktadır. İnsan ve maymun arasındaki %98 genetik benzerlik iddiası ise, yıllar önce ortaya atılmış ve insanın maymundan türediği fikrini telkin etmek amacıyla propaganda aracı olarak kullanılmıştır.
Bazı evrimci bilim adamları, insanda ve şempanzede bulunan 30-40 civarındaki bazı temel proteinlerin amino asit dizilimlerinin benzerliğinden yola çıkarak son derece abartılı bir genelleme yapmışlardır. Oysa insanda yüz bin civarında gen ve dolayısıyla bu genlerin kodladığı 100 bin kadar protein vardır. Bu yüzden, 100 bin proteinin sadece 40 tanesinin benzemesiyle insan ve maymunun bütün genlerinin %98 aynı olduğunu iddia etmenin hiç bir bilimsel dayanağı yoktur.
Üstelik 40 protein üzerinde yapılan karşılaştırma da tartışmalıdır. 1987 yılında Sibley ve Ahlquist adlı iki biyolog tarafından yapılan bu karşılaştırma ilk olarak Journal of Molecular Evolution dergisinin 26. sayısında yayınlanmıştı. Bu yayından iki yıl sonra ise Sarich isimli bilim adamı, bu karşılaştırmada kullanılan yöntemin güvenilirliğinin tartışmalı olduğunu ve verilerin de abartılı yorumlandığını açıklamıştır. (Sarich et al. 1989. Cladistics 5:3-32)
Sonuç olarak, henüz insan ve maymun genlerini karşılaştırmak için yapılan araştırmalar yeterli değildir. Yapılan araştırmalar yetersiz veri ile ve taraflı olarak yapılmıştır.İnsan DNA'sı maymun dışındaki canlılarla da benzerlik göstermektedir.Dahası, maymun genleri ile insan genlerinin birbirlerine çok benzediğini kabul etsek dahi bu insanın maymunun yakın bir akrabası olduğu iddiasına bir delil oluşturmaz. Çünkü bu temel proteinler diğer pek çok farklı canlıda da bulunan ortak hayati moleküllerdir. Eğer bu benzerlikleri türler arası akrabalığa bir delil olarak kullanabiliyor olsaydık, bu durumda insanın şempanze dışında, solucan, sinek, tavuk gibi birçok yakın akrabası olacaktı ki, bu evrimcilerin dahi kabul edemeyecekleri bir durumdur.
Örneğin, nematod solucanları ve insan DNA'larında %75'lik bir benzerlik bulunduğu tespit edilmiştir. (New Scientist, 15 May 1999, s. 27) Bu, elbette insan ile bu solucanlar arasında sadece %25'lik bir fark bulunduğu anlamına gelmez. Diğer bir örnek ise, Drosophila türüne ait meyve sineklerinin genleri ile insan genleri arasındaki % 60'lık benzerliktir. (Hürriyet, 24 Şubat 2000)Cambridge Üniversitesi'ndeki araştırmacıların yaptıkları bir çalışmada ise hayret verici bir şekilde, yaklaşık bütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakın akraba olarak çıkmışlardır. Bir sonraki en yakın akraba ise timsahtır. (New Scientist, 16 Ağustos 1984, s. 19)
Evrimcilerin "insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik" konusunda kullandıkları bir diğer örnek ise insanda 46, şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayılarının yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer evrimcilerin kullandıkları bu mantık doğru olsaydı, insanın şempanze kadar yakın bir akrabasının PATATES olması gerekirdi. Çünkü patatesin kromozom sayısı maymununkiyle aynı sayıdadır: 48
Bu örnekler, genetik benzerlik kavramının evrim teorisine bir delil oluşturmadığını göstermektedir. Çünkü genetik benzerlikler iddia edilen evrim şemalarına uymamakta, aksine bunlara tamamen ters sonuçlar vermektedir.Ünlü biyokimyacı Prof. Michael Denton genetik karşılaştırmalar gibi moleküler alanda elde edilen bulgulara dayanarak şu yorumu yapar:
Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir... Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi. (Michael Denton. Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91)
Canlıların benzer genetik özelliklere sahip olmaları görüldüğü gibi evrimin delili değildir. Sonuçta, canlıların benzer malzemelere sahip olmaları herbirinin ortak bir tasarımın ürünü olduklarının bir göstergesidir. Her canlıyı Allah ayrı ayrı yaratmıştır ve bu yaratılışta tesadüfler ve evrim kesinlikle yer almamıştır.
Tüm bu bulgular, 20. yüzyılın sonunda evrim teorisini kesin biçimde geçersiz kılmıştır. Ancak bu gerçek dünyanın çoğu ülkesinde kamuoyundan gizlenir ve insanlar evrim masalları ile aldatılmaya devam edilir. Evrim dogmatik bir ısrarla savunulur. Bunun tek nedeni ise, bazı çevrelerin, yaratılış gerçeğini ve dolayısıyla Allah'ın varlığını ideolojik ve felsefi nedenlerle kabul etmek istemeyişleridir. Yaratılış karşısında öne sürülebilecek tek alternatif evrim olduğu için de, ısrarla bu bilim dışı efsaneyi yaşatmak istemektedirler.Oysa gerçek, her akıl ve sağduyu sahibi insan tarafından görülecek kadar açıktır: Tüm canlıları,üstün ve kusursuz bir yaratılışla göklerin ve yerin Rabbi olan Allah var etmiştir. Dolayısıyla sorumlu olduğumuz tek varlık, bizi yoktan yaratmış olan Allah'tır.