Din ahlakının yaşanmaması insanlar ve insan toplumları için pek çok olumsuz özelliği de beraberinde getirir. Din ahlakından uzak bir toplumda insanların çoğunluğunun bencil, adaletsiz ve kötü ahlaklı olmaları kaçınılmazdır. Çünkü insanların gerçek anlamda güzel ahlaklı olmalarının ardındaki sebep Kuran ahlakını yaşıyor olmalarıdır. Allah (cc)'a iman eden, ahirete kesin bilgiyle inanan insanlar, Allah (cc)'ı hoşnut edebilmeyi istedikleri ve yaptıklarının hesabını vereceklerinin bilincinde oldukları için hareketlerini Allah (cc) korkusuna dayandırırlar. Allah (cc)'ın menettiği kötü hal, tavır ve davranışlardan, olumsuz ahlak özelliklerinden kaçınırlar. Bu insanların yaşadığı bir toplum da günümüzde yaşanan her türlü sosyal problemden uzak bir toplum olur. Fakat din ahlakından uzak bir insan, işlediği kötülüklerin karşılığını eninde sonunda alacağına, yaptıklarının hesabını vereceğine inanmadığı için hareketlerinde herhangi bir sınır gözetmez. Yaptığı şeylerden dolayı kimseye hesap vermeyeceğini düşünen bir insan için kötülükte çekinilecek hiçbir sınır yoktur. Prensip gereği bazı olumsuz hareketleri yapmıyor olsa bile uygun ortam bulduğunda, mecbur kaldığında, çevresinden teşvik gördüğünde ya da bir fırsatını bulduğunda bunları yapmaktan çekinmez.
Böyle bir hayatı seçen kişi için dinsizliğin maddi-manevi karşılığı daha dünyada iken başlar. Bunun sebebi aslında her insanın vicdanen din ahlakını yaşaması gerektiğini biliyor olmasıdır. Her insanda varolan vicdan müminlerde çok gelişmiş, Kuran ahlakını yaşamayanlarda ise körelmiştir. Yani din ahlakına uzak insanlar vicdanlarına uymayarak kendilerini manevi bir sıkıntıya sokarlar. Sonuç olarak herkes aslında bir Yaratıcısı olduğunu, O'na karşı sorumlu olduğunu ve güzel ahlaklı olması gerektiğini bilir. Ama bunları yerine getirmek dünyevi çıkarlarıyla çatıştığı için bilerek uygulamaz. Bu nedenle de ya dini bütünüyle reddederek böyle bir sorumluluktan kaçınır ya da Kuran'da tarif edildiği gibi dini yaşamamak için mazeretler bulur. Ancak her iki durumda da insanlar bilinçaltlarında Allah (cc)'ın istediği biçimde yaşamaları gerektiğini bilirler. Vicdanlarının bu sesine göre hareket etmedikleri için de daha henüz dünyadayken bunun manevi azabını tadmaya başlarlar. İşte din ahlakından uzak toplumlarda yaşanan bunalımların, psikolojik sorunların, ruhsal çöküntülerin temel kaynağı "vicdan azabı" adı verilen bu manevi sıkıntıdır. Henüz ahirete gitmeden yaptıklarının azabını daha bu dünyada tatmaya başlayanların durumu Kuran'da şöyle tarif edilir:
"Derler ki: "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va'dolunan (azab) ne zaman?" De ki: "Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile." (Neml Suresi, 71-72)
Ahiretteki sonsuz ve dayanılmaz manevi azabın küçük bir parçası olan dünyadaki vicdan azabı, kişinin yaratılışına ve yaratılış amacına aykırı bir tutum, bakış açısı ve yaşantıyı tercih etmesiyle başlar. Bu çarpık, din dışı tutum ve zihniyet değişmediği sürece de kişinin bu manevi azaptan kurtulması mümkün değildir. Ancak çeşitli yöntemlerle kendini uyuşturarak vicdanının sesini duymamaya, azabını dindirmeye çalışır.
İnsan hem fiziken hem de ruhen Allah (cc)'a inanmaya ve din ahlakını yaşamaya uygun olarak yaratılmıştır. İnsanı da ona en uygun hayat modelini de yaratan Allah (cc)'tır. İnsanlar bunun dışına çıktıklarında doğal olarak kişisel ve toplumsal alanda bozulmalar ortaya çıkar. Bunlardan kurtulmanın tek yolu ise din ahlakının yaşanmasıdır. Kuran ahlakı bunların her birine gerçek anlamda çözüm getirir.