Günümüzde filmlerden dizilere, video oyunlarından sosyal medya platformlarına kadar birçok alanda şiddet temalı içeriklerin yaygınlaşması belirgin bir şekilde artış göstermektedir. Kavga, çatışma ve savaş gibi unsurlar, modern popüler kültürün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu tür sahnelerin medyada yoğun bir şekilde yer bulması, toplumsal algıyı olumsuz yönde etkileyerek insanların psikolojik dünyasında korku, güvensizlik ve endişe gibi duyguları tetikleyebilmektedir. Özellikle çocuklar ve gençler, bu tür içeriklere sürekli maruz kaldıklarında, şiddeti sıradan bir davranış biçimi olarak benimseyebilmektedirler. Bunun sonucunda, anlaşmazlıkların çözümünde diyalog ve uzlaşma yöntemlerinden ziyade fiziksel şiddete başvurma eğilimi gösterebilmektedirler. 

Şiddet temalı içeriklerin yaygınlığı, sadece kişilerin psikolojik durumlarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da zayıflatmaktadır. Empati duygusunun körelmesi, bireyler arası yabancılaşma, toplumsal dayanışmanın zayıflaması ve güven duygusunun ciddi şekilde zedelenmesi bu durumun muhtemel sonuçları arasında yer almaktadır.

Peki, bu durum sadece toplumsal yapıların bir sonucu mudur, yoksa daha derin bir anlam mı taşır? Kavga felsefesi ve şiddetin yaygınlaşması, insanlığın ortak değerlerini ve barış içinde bir arada yaşama idealini nasıl etkiler? Şiddetin bu derece yaygınlaşması "şeytanın bir oyunu" mudur?

KAVGA FELSEFESİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YIKICI ETKİLERİ

Şiddet içeren içeriklerin kişilere ve topluma etkileri oldukça karmaşık ve çok boyutludur. Özellikle gelişim çağındaki çocuklar ve gençler üzerinde derin izler bırakabilen bu içerikler, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi sonuçlar doğurur. Bu etkilerden bazıları şunlardır:

Şiddete Eğilim ve Normalleşme: Şiddet temalı içeriklere sürekli maruz kalan bireyler, şiddeti bir çözüm yolu ya da sıradan bir davranış biçimi olarak algılar. Bu durum, bireylerin şiddete başvurma olasılığını artırarak toplumda daha fazla şiddet olayının yaşanmasına neden olur. Aynı zamanda, bu bireyler arasında şiddetin meşru bir davranış biçimi olarak kabul görmesine yol açar.

Korku, Kaygı ve Güvensizlik: Şiddet içerikli sahnelerin sıklıkla izlenmesi, bireylerde korku, kaygı ve güvensizlik duygularını tetikler. Özellikle çocuklar ve gençler, bu tür içeriklerden daha fazla etkilenir ve travmatik deneyimler yaşarlar. Bu durum, bireylerin psikolojik sağlıklarını olumsuz yönde etkileyerek uzun vadeli sorunlara yol açabilir.

Duyarsızlaşma ve Empati Eksikliği: Şiddet sahnelerine sürekli maruz kalmak, bireylerin şiddeti sıradan bir olay olarak görmelerine neden olur. Bu duyarsızlaşma, bireylerin empati yeteneklerini zayıflatırken, toplumsal dayanışma ve anlayış duygularını da yok eder. Sonuç olarak, toplumda bireyler arası ilişkilerde öfke, sevgisizlik ve yabancılaşma gibi sosyal problemler ortaya çıkar.

Toplumsal Huzursuzluk: Şiddet temalı içerikler, toplumun genel huzurunu da tehdit edebilir. Bu içerikler, bireyler arasında gerginlik ve çatışma duygularını körükler ve toplumsal barışı zedeler. Ayrıca, şiddetin normalleşmesi, toplumda adalet ve güven duygusunun zayıflamasına yol açar.

Şiddet ve kavganın yaygınlaşmasının temel nedenlerinden biri, insanların genellikle kendilerini ifade edebilecekleri başka yollar olduğunu bilmemeleridir. Gerçek şu ki şiddet hiçbir şekilde gerçek bir çıkış noktası değildir. Sorunları çözüme ulaştıran yollar sevgi, barış ve hoşgörüden geçer. Bu yolları seçmek, toplumun huzur ve dayanışma içinde gelişmesini sağlar. Şiddeti savunanlar ise, genellikle içsel bir kargaşa yaşayan insanlardır ve bu durum onları hem bireysel hem de toplumsal anlamda kaosa sürükler. Tıpkı bir kara delik gibi; önce onları içine çeker, sonra da yavaşça tüketir.

Aslında kavgayı savunanların yenilgisi kaçınılmazdır. Bu yenilgi, sadece fiziksel veya sosyal bir başarısızlıkla sınırlı kalmaz; manevi anlamda da büyük bir kayba yol açar. Şiddet ve kavga yolunu benimseyenler, şeytanın adımlarını takip ederek hem kendilerini hem de başkalarını zarara uğratır. En nihayetinde bu yol, onları cehennemle sonuçlanan, azap ve pişmanlıkla dolu bir hayata sürükler:

Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara:) 'Yakıcı azabı tadın' (denir). (Hac Suresi, 22)

KAVGA VE GERİLİMİN OLMADIĞI BİR DÜNYA MÜMKÜNDÜR

Bir kısım insanlar çatışma ve gerilim ortamına alıştıkları için, dünyada sevginin hakim olduğu barışçıl bir yaşam biçimini hayal etmekte dahi güçlük çekerler. Sevgi ve hoşgörünün yaşamın doğal bir parçası olabileceği düşüncesi, pek çok insan için yabancı ve gerçeklikten uzak bir kavramdır. Ancak dünyanın daha güzel ve huzurlu bir yer olmaması için hiçbir neden yoktur. İnsanlar mayın tarlaları, tel örgüler ve sınırlarla çevrili bir yaşamı kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabullenmişlerdir. Oysa bu, gereksiz çatışmaların ve çözümsüzlüklerin bir tezahürüdür. İnsanlar farklı inançlara sahip olabilir, farklı kültürlere mensup olabilir veya dünyaya farklı perspektiflerden bakabilirler. Bu çeşitlilik, bir çatışma kaynağı olmak yerine, farklılıkları anlamak ve bir arada var olmak için bir zenginlik sunar. Her din, her kültür ve her toplum, kendine özgü güzellikler taşır. Bunların her biri bizi bir arada barış içinde yaşamaya teşvik eden önemli değerlerdir.

İnsanlar arası iletişimde kavgacı bir üsluba yer verilmemelidir. İnsan nefsi hem öfkeye hem de sevgiye, hem ağlamaya hem de gülmeye eğilimlidir. Seçim, nefreti değil sevgiyi; çatışmayı değil uzlaşmayı tercih etmek olmalıdır. Ne var ki yapay ayrımcılık nedenleri ve siyasi çıkarlar yüzünden insanlar arasında süregelen çatışmalar sona erdirilememektedir. Bu çarpıklığın düzeltilebilmesi için sevgi ve hoşgörüyü bir devlet politikası haline getirmek artık zaruri bir ihtiyaçtır. Gerilim ve çatışma kültürünün yerine, sevgi, merhamet ve anlayışın hakim olduğu bir toplumsal düzen inşa edilmelidir. Sevginin önemi, her koşulda ve her ortamda vurgulanmalı, bu değerler toplumun temel yapı taşları arasında yerini almalıdır. Sevgi, kavgayı sona erdiren, insanları ortak bir zeminde buluşturan ve kutuplaşmayı yumuşatan güçlü bir bağdır. Aynı zamanda sevgi, yaratılışın asli amacıdır ve insanlık için en temel yaşam biçimini temsil eder. Bu bağlamda, sevgi ve hoşgörüye dayalı bir dünya arzusu, insanlığın yaratılış amacına uygun tek çözüm yoludur.

SONUÇ: EN GÜZEL SİLAH SEVGİDİR

Barışın ve sevginin çözebileceği bir meseleyi kavgayla çözmeye çalışmak, hem kişiler hem de toplum için büyük bir yanılgıdır. Unutulmamalıdır ki, en güçlü ve en etkili silah sevgidir. Her sorunun sevgi, anlayış ve hoşgörüyle çözülmesi gerektiği açıktır. İnsanlar arasındaki pek çok sorun, Allah sevgisinin ve Allah korkusunun eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Allah’ı seven ve kalbi sevgiyle, merhametle dolu bir insanın kavgaya ya da anlaşmazlığa düşmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü sevgi, her türlü çatışmayı önleyen en güçlü bağdır.

Dünya genelinde insanlığı daha barışçıl ve huzurlu bir hayata yönlendirmek büyük bir zorunluluktur. Nefret, kin ve öfke gibi duygular, insanlığın en büyük düşmanlarıdır. Oysa dostluk, arkadaşlık ve sevgi, insan ruhunu zenginleştiren ve yücelten en güzel değerlerdir. Bu değerleri insanlara anlatmak, yaymak ve yaşatmak için ısrarla çaba göstermeliyiz. Sevgi, insanları birleştiren ve dünyayı güzelleştiren en önemli güçtür.

Allah’a ve Kuran’a bağlılık, insanı yumuşak huylu, sabırlı ve güzel ahlaklı yapar. Asilik ve itaatsizlik ise insanı aksi ve huzursuz bir hale getirir. Asilik; kavgaların, anlaşmazlıkların ve huzursuzlukların temel sebeplerindendir. Günümüzde Müslümanların çoğu Kuran’a tam anlamıyla uymadıkları için dünya büyük bir kaos içindedir. Mezhep taassubu, dini ayrılıklar ve ekonomik çıkar çatışmaları tüm dünyada son derece büyük sorunlara yol açmaktadır. Ancak Kuran’a tam bağlılık gösterildiğinde, bu çatışmaların temel sebepleri ortadan kalkar ve dünya barışın ve refahın hüküm sürdüğü bir yer haline gelir.

Allah’ın asıl isteği, yeryüzünde barışın hakim olmasıdır. Allah müminleri vesile ederek barış ortamını sağlar ve huzuru yeryüzüne indirir. Sevgiyle inşa edilen bir dünya, Allah’ın rızasına en uygun dünyadır. İnsanlık, barışı ve sevgiyi rehber edinerek Allah’ın rızasına ulaşabilir ve gerçek huzuru bulabilir. Bu nedenle sevgiyi ve barışı hayatımızın merkezine koymalı, tüm insanlığı bu değerlere davet etmeliyiz:

 

Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)