• Reelpolitik dünya görüşü nasıl bir siyaset anlayışına sahiptir?
• Reelpolitik anlayış niçin Müslümanca düşünce ile bağdaşmaz?
• Ülkemizde reelpolitik kavramına nasıl bir yaklaşım var?
Geçtiğimiz çeyrek yüzyılda Irak ve Afganistan müdahalelerinin yıkıcı sonuçları ABD’de büyük sarsıntılar meydana getirirken, ekonomik kriz ve milliyetçi akımlar Avrupa Birliğini, Arap Baharı ise İslam ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyadaki yerleşik düzeni geri dönüşü olmayacak şekilde yerinden oynattı. Latin Amerika’da ve Çin liderliğindeki Doğu Asya ülkelerinde yaşanan hızlı büyüme ise Soğuk Savaşın ardından bozulan güç dengelerini daha da karmaşık hale getirdi. İslam topraklarını, Avrupa’yı, Asya’yı, hatta Amerika’yı içine alan yeni bir düzenin kurulmakta olduğunu, dünyada büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandığını herkes görüyor. Kurulmakta olan bu yeni düzende ise Batı’nın değil, Ortadoğu’nun merkez olacağı ve Türkiye’nin de bu yeni düzende hayati bir rolü üstleneceği ise şüphe götürmeyen bir gerçek haline geldi. Çünkü değişimin başlangıç noktası Türkiye’yi örnek alan Arap Baharı oldu.
Tunus, Libya ve Mısır ile başlayıp hızla yayılan bu uyanış, önümüzdeki yıllarda adalet duygusundan yoksun, baskıcı, anti-demokratik yönetimlerin halkın tepkisiyle gücünü daha da büyük bir hızla kaybedeceğini gösteriyor. Tabi ki her dönüşüm gibi bu da zorlu geçiyor, büyük sıkıntılar, acılar yaşanıyor. Çünkü yılların kökleşmiş baskı ve zulüm sistemini tüm uzantılarıyla ortadan kaldırmak, düzenin eski sahiplerini devreden çıkarıp demokratik, özgürlükçü, adalet, hakkaniyet ve barış temelli yeni bir düzen oluşturmak o kadar kolay değil. Ortadoğu’da kendi vatandaşını zalimce katleden yönetimlerle, kundaktaki bebeklere ateş açan gözü dönmüş askerlerle, her türlü insani değeri ayaklar altına alan zalim bir güruhla karşı karşıyayız.
Ancak bir de bu zalimleri alkışlayan, gizli ya da açık destek veren, zalimlere karşı duranı ise sivri dilleriyle eleştiren bir kitle karşımızdadır. Ellerindeki en büyük koz ise “reelpolitik” kavramıdır.
Vicdan ve fazilet sahibi, Allah’tan korkan kimselerin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları gördükleri halde bunu göz ardı edip sadece kendi isteklerinin ve dertlerinin peşine düşmeleri, sıradan dünya menfaatleri uğruna bu sorumluluklarını bir kenara bırakabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle böyle bir durumda kişinin yalnızca kendisi harekete geçmekle kalmamalı, diğer Müslümanları da, birlik olup, güzel ahlakın tüm yeryüzüne yayılması, zulmün sona ermesi için çaba harcamaya çağırması gerekmektedir. Allah bu ahlakın gerekliliğini, “...Müminleri hazırlayıp-teşvik et...” (Nisa Suresi, 84) ayetiyle insanlara bildirmiştir.
Reelpolitik Kavramı Ne Anlama Gelmektedir?
Reelpolitik kavramının babası olarak tanımlanan Henry Kissinger için reelpolitik “güç hesapları ve ulusal çıkarlar üzerine kurulu dış politika” anlamına gelmektedir. Yani “ahlaki ve dini değerleri, namus, şeref ve haysiyet gibi kavramları, en önemlisi de insan hayatını” devreden çıkararak bir politika belirlemektir.
Ülkemizde de reelpolitik kavramına teslim olmuş kişilerden oluşan bir topluluk bulunmaktadır. Bu topluluk sınır kapılarımıza öldürülme korkusuyla sığınan kadınlara, çocuklara, yaşlılara kucak açmamıza, yaralılara yardım eli uzatmamıza bu kavramı öne sürerek karşı çıkmaktadır. Mısır’da binlerce insanı vahşice katleden, keskin nişancılarla insan avına çıkmış zalimlere karşı çıkılmasına, yüksek sesle “zalim” denmesine “aklınızla değil, duygularınızla davranıyorsunuz, önce çıkarlarımızı düşünün” diyerek karşı çıkmaktadırlar. Ancak hükümetimiz bu seslere kulak vermemekte ve gereğini yapmaktadır. Hiçbir çıkar, hiçbir siyasi menfaat, hiçbir güç ya da denge hesabı Allah’ın rızasını kazanmaktan üstün olamaz. Masum insanlar öldürülüyorsa hiçbir reelpolitik kaygı bu katliamı meşru gösteremez. Savunmasız insanlar ölüm korkusuyla ülkemiz kapısına geliyorsa reelpolitiğin acımasız, vicdansız ve insafsız yüzü bu insanlara kapılarımızı kapattıramaz.
Müslümanca Düşünce Dünyadaki Her Türlü Politik Kavram ve Dengeden Üstündür
İman ve Allah korkusu söz konusu olduğu zaman dünya gerçekleri, çıkarlar, dengeler ve diğer tüm hesaplar tamamen devreden çıkar, tüm politik kavramlar yerle bir olur. Doğrular ve yanlışlar gece ile gündüz gibi belirginleşir. Bugün Suriye, Mısır, Tunus, Libya ya da Afganistan söz konusu olduğunda da doğrular ve yanlışlar hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde karşımızda durmaktadır. Türk halkı zalimi de mazlumu da net olarak görmektedir. Kimi alkışlayacağını, kime destek vereceğini çok iyi bilmektedir.
İslam dünyasındaki sorunların çözümü konuşulduğunda da yine aynı reelpolitik kavramı tüm çirkin, soğuk ve itici muhtevasıyla ortaya çıkar.
Müslümanca düşünmek ise, “İslam dünyasında devam eden tüm bu çatışmaların, kavgaların, ölümlerin sebebi Müslümanların bölünmesidir, parçalanmasıdır. Eğer Müslümanlar birleşirse, bir lider ülke öncülüğünde büyük bir İslam birliği oluşturursa, İslam ülkelerindeki çatışmalar da son bulur. AB benzeri bir yapılanmanın, İslam barış gücünü oluşturmuş bir birliğin, tüm gücünü ve kaynaklarını bir araya getirmiş sevgiye dayalı bir kardeşlik ordusunun karşısında hiçbir zalim darbeci, hiçbir piyon hükümet duramaz.” biçimindedir. Samimi Müslüman Allah’ın açık emirlerinden, birlik olmanın farz olduğundan, aksinde yeryüzünde bozgun olmasının Allah’ın adetullahı olduğundan söz eder. Reelpolitik dünya görüşüne sahip olanlar ise “Reelpolitiğe göre hareket etmeliyiz, hayalperest olmayalım, İslam birliği bir ütopya, dünya güçleri bu birliğe izin vermez....” derler.
Konuşmalarını vicdanlarının ve ahlaki değerlerin değil, reelpolitiğin süzgecinden geçirirler. Adaleti ve hakkaniyeti değil, kendi çıkarlarını dillerinden düşürmezler. Reelpolitik kavramının arkasına sığınıp körelmiş vicdanlarında zalimi alkışlamayı, mazlumu görmezden gelmeyi meşru hale getirirler. İslam birliğini istemeyi bir ütopya, bir çeşit Polyannacılık olarak nitelendirirler. Allah’ın emirlerine, Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine, ahlaki ve vicdani değerlere göre değil kendilerince oluşturdukları “hayatın gerçeklerine” göre politika belirlemeyi tercih ederler. “Artık bu rüyadan uyanıp, hatalarınızı kabul edin ve reelpolitiğin soğuk gerçekliğine dönün. Vicdanınızla değil, jeopolitik hesaplarla hareket edin” derler. “Müslümanlar birlik olmadıkça bu zulüm bitmeyecek, İslam dünyasının bir lidere ihtiyacı var” denildiğinde müstehzi gülüşlerle göz kaş işareti yapmayı ise kendilerince bir zeka pırıltısı olarak görürler. Ama samimi Müslümanlar bu reelpolitik çukuruna düşmeyi reddederler.
Samimi Müslümanlar Kuran’a uygun adil bir politika isterler. Çıkarlara ya da stratejik hesaplara değil, ahlaki temeller üzerine kurulmuş bir politikayı hedeflerler. Gerektiğinde katliamlara, cinayetlere, soykırımlara bile göz yummayı savunan reelpolitik kavramını reddederler.
İslam birliğinin kurulmasına “reelpolitiğe teslim olmayan, çıkarlarına göre değil vicdanlarına göre hareket eden, korkularına, endişelerine, beklenti ve çıkar hesaplarına göre değil Allah’ın kanunlarına göre davrananlar vesile olacaktır. Tüm bölünmüşlüklere, parçalanmışlıklara, çatışmalara ve karşımıza çıkan zorluklara rağmen İslam Birliğine olan özlemini yitirmemiş bir ümmet olmamız Türk halkı için çok büyük bir fırsattır. İç kavgalarımızı bırakıp ümmet birliği yoluna girmemiz için psikolojik zemin hazırdır. Toplum İslam birliği özlemini, manevi bir lidere olan ihtiyacını her fırsatta, kalpten dile getirmektedir. Zaten önemli olan da bu birliğe kalben inanmış milyonların hazır olmasıdır.
Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır. Açıktır ki, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yaşanan adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları durduracak şey tüm Müslümanların birbirlerini kardeşçe kucaklamaları, aralarındaki uzaklıkları ortadan kaldırarak bir an önce birleşmeleri ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıdır. Müminlerin birlik olmamaları durumunda meydana gelecek ortamı ise Allah bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)