Bir Müslüman tüm hayatını Allah'ın Kuran'da emrettiği ahlak üzerine kurmalıdır. Günlük hayatında, ticaret sırasında, bir iş üzerindeyken ya da insanlarla ilişkilerinde nasıl adaletli, hakkaniyetli davranıyorsa, savaşta, savunma sırasında ya da topraklarından sürüldüğü zaman da aynı ahlakı göstermelidir. Yine tevekküllü olmalı, adaleti ayakta tutmalı, Allah'ın emir ve tavsiyelerine titizlikle uymalıdır.
Bilindiği gibi İslam kelimesi, Arapça’da 'barış' kelimesiyle aynı anlama gelmektedir. Kuran ayetlerinde insanlar, yeryüzünde sevginin ve barışın yaşanabileceği model olarak İslam ahlakına çağırılmaktadır. Allah, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan adaletle hükmetmeyi, insanların hakkını korumayı, zulme asla rıza göstermemeyi, ihtiyaç içinde olanlara yardım eli uzatmayı emretmektedir. Bu adalet, bir karar vermek gerektiğinde her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları çok yönlü değerlendirmeyi, ön yargısız düşünmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti, dürüstlüğü, sevecenliği, merhameti ve şefkati gerektirmektedir.
Kuran'da, "Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır" (Maide Suresi, 8) ayetinde de bildirildiği gibi kin, nefret ve öfke gibi duygular iman eden bir kişinin aldığı kararları, ahlakını ve uygulamalarını etkilememelidir. Müslüman her zaman Kuran ayetlerine göre hareket etmeli, sabırlı, tevekküllü ve itidalli davranmalı ve fevri bir tepki göstermekten şiddetle kaçınmalıdır. Allah'ın "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele" (Bakara Suresi, 238) ayetinde de bildirdiği gibi dünya hayatında bir denemeden geçirildiğini asla aklından çıkarmamalıdır. Allah sıcak savaşla, saldırılarla, baskılarla ve türlü zorluklarla müminleri denemektedir. Önemli olan bu denemeye Allah'ın razı olacağı şekilde karşılık vermek ve şartlar ne olursa olsun Müslümanca davranmaktır.
İşte bu nedenle Filistinliler de İsrail’e tepki gösterirken başlarına gelen her zorluğun Rabbimiz'den bir deneme olduğunu unutmamalı ve Allah'ın güzel ahlak, adalet ve 'haddi aşmamak'a dair emirlerine titizlikle uymalıdırlar. Sadece Kuran'da tarif edilen mücadele yöntemlerini izlemelidirler. Böyle bir ilmi mücadelenin sonucu ise mutlaka büyük bir kurtuluştur, çünkü "Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır." (Al-i İmran Suresi, 126)
Savunmasız Musevilere Yönelik Saldırılar Kuran’a Uygun Değildir
"Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever." (Mümtehine Suresi, 8) ayeti Filistin halkının İsrail Devleti'ne karşı mücadele ederken, sivillere karşı nasıl bir tutum içinde olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Allah Kuran ayetlerinde hiçbir suçu olmayan, savunmasız kadınların, yaşlıların ve çocukların öldürülmelerini yasaklamıştır. Peygamberimiz (sav) savaşa çıkan kumandanlarına bu konuda detaylı emirler vermiş, sivillere hiçbir zarar vermemeleri için onları uyarmıştır.
Oysa son yıllarda bazı Filistinliler tarafından savunmasız sivillere, çocukların, kadınların ve yaşlıların bulunduğu sivil yerleşim alanlarına yönelik saldırılar gerçekleştirilmektedir. Bu saldırılar kimi zaman bir kafeteryayı, kimi zaman bir okul servisini, kimi zaman da gençlerin bulunduğu eğlence yerlerini hedef almakta ve onlarca sivilin ölümüyle sonuçlanmaktadır. Haber ajanslarında yer alan İsrail çıkışlı bilgilere göre, Eylül 2000 tarihinden bu yana gerçekleştirilen intihar saldırılarında 18 yaşından küçük 30 İsrailli çocuk hayatını yitirmiş ve 272 çocuk ise yaralanmıştır. Bu saldırılarda ölen 177 kişinin 128'i, yaralanan 1743 kişinin ise 1216'sı sivildir. (http://www.bridgesforpeace.com/publications/dispatch/signsoftimes/Article-2.html) Bu saldırılar dünya genelinde çok büyük bir tepkiyle karşılanmakta ve Filistin halkının haklı konumuna faydadan çok zarar vermektedir. Batı dünyasında İsrail'in şiddet yanlısı politikasına karşı çıkan insanlar dahi, İsrailli sivillere yönelik bu saldırıların ardından Filistin halkına tavır almakta, onlara verdikleri desteği geri çekmek durumunda kalmaktadırlar.
Sivil halka yönelik bu gibi saldırıların mazur görülemeyeceği açıktır, çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, böyle bir yöntem İslam'a kesinlikle aykırıdır. Kuran ayetlerini ve Peygamber Efendimiz (sav)’in uygulamalarını incelediğimizde sivillere yönelik saldırılara İslam ahlakında hiçbir şekilde yer almadığı açıkça görülmektedir. Peygamberimiz (sav) gerek Mekke'nin fethinde gerekse diğer savaşlarında masum ve savunmasız insanların haklarını titizlikle korumuş, onlara bir zarar gelmesini engellemiştir. Müminlere bu konuda çeşitli hatırlatmalarda bulunmuş, "Resulullah'ın dini üzerine sefere çıkın. Ancak; ihtiyar, kadın ve çocuklara ilişmeyiniz. Islah ve ihsan elinden olunuz. Allah muhlisleri sever" (Ramuz El Ehadis, cilt 1, 84/8) şeklinde emretmiştir. Bir diğer hatırlatması ise şu şekilde olmuştur:
Çocukları öldürmeyiniz. Kiliselerinde kendilerini ibadete vermiş kimselere dokunmaktan sakınınız! Kadınları, yaşlanmış pir-i fanileri öldürmeyiniz. Ağaçları yakmayınız ve kesmeyiniz. Evleri de yıkmayınız! (Ramuz El Hadis, cilt 1, 76/12)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde de görüldüğü gibi Müslümanların mücadelesi Kuran ayetlerine uygun, yani adil ve şefkatli olmalıdır. Bu mücadelede hiçbir aşırılığa yer yoktur. Müslüman her türlü haksız uygulamanın, zorbalığın ve barbarlığın karşısında yer almaktadır. Bir diğer ayette ise müminlerin her zaman barıştan ve uzlaşmadan yana olmaları gerektiği şu şekilde bildirilmektedir:
Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Enfal Suresi, 61)
İsrail ve Museviler konusundada Müslümanların yaklaşımı bu temel prensipler ışığında olmalıdır. Tüm hayatını Kuran ayetleri doğrultusunda şekillendiren bir Müslümanın Musevilere bakışı Kuran ahlakına uygun şekilde adil ve itidalli olmalıdır.
Museviler tevhid inancına sahip, Allah'ın elçileri vasıtasıyla indirdiği bir dine mensup kişilerdir ve Kuran'da Musevilerden Ehli Kitap olarak bahsedilmektedir. Ehli Kitap, temeli Allah'ın vahyine dayanan birçok ahlaki değere, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Kuran'a baktığımızda Müslümanlarla Ehli Kitap arasında dostane bir ilişki olduğu görülür. Kitap Ehlinin yemeği Müslümanlara, Müslümanların yemeği de onlara helaldir; Müslüman erkekler Kitap Ehli'nden kadınlarla evlenebilirler. (Maide Suresi, 5) Bu hükümler, Müslümanlar ile Hıristiyan ve Museviler arasında sıcak komşuluk ilişkileri ve akrabalık bağları tesis edilebileceğini, iki tarafın birbirlerinin yemek davetlerine icabet edebileceğini gösterir. Kuran'daki diğer bazı ayetlerde de Kitap Ehli ile ortak bir iman kelimesi üzerinde birleşme çağrısı yapılmaktadır.
Bu nedenledir ki, İslam tarihinde de Müslüman toplumlar Ehli Kitaba her zaman için ılımlı ve anlayışlı davranmışlardır. Bu durum özellikle de varisi olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu'nda çok belirgindir. Bilindiği gibi 15. yüzyılda Katolik İspanya'nın hayat hakkı tanımadığı ve sürgün ettiği Museviler, aradıkları huzuru Osmanlı topraklarında bulmuşlardır.
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mümtehine Suresi, 8-9)
Sadece Ehli Kitaba karşı değil, onlara kıyasla Müslümanlara çok daha uzak olan müşrik ve inkarcılara karşı da adalet ve itidal tercih edilmelidir. Kuran’a göre Müslümanlar müşriklere dahi eman vermekle, talep ettikleri vakit onları gidecekleri yere güvenlik içinde ulaştırmakla mükelleftirler:
Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' (Tevbe Suresi, 6)
Müşriklere dahi güvenlik sağlamakla sorumlu olan Müslümanların bir olan Allah’a iman eden, Peygamberlere sadık, haram helal kavramı olan Ehli Kitap’a karşı da sevecen ve anlayışlı olmaları gerektiği açıktır. Kısacası Kuran ayetlerine göre düşünen ve Allah'tan korkup sakınan Müslümanların, Musevilere karşı, dinleri ve inançları nedeniyle bir husumet beslemesi, sadece Musevi oldukları için onlara düşmanca davranmaları mümkün değildir
İntihar İslam'a Aykırıdır
İsrailli sivillere yönelik söz konusu saldırılar incelenirken üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise intiharın İslam'daki yeridir. İslam hakkında yanlış bilgilere sahip olan çevreler, bu barış dininin intihar saldırılarına izin verdiği yönünde son derece hatalı bir düşünceye sahiptirler. Oysa başka insanları öldürmek gibi insanın kendini öldürmesi de İslam'a aykırıdır. Allah, "Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin" (Nisa Suresi, 29) ayetiyle intiharı açıkça haram kılmıştır. Bir insanın, her ne sebepten olursa olsun, kendisini öldürmesi İslam'a göre yasaktır. Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde intiharın haram olduğunu belirtmekte ve bu hareketi yapanların ateşle karşılık bulacaklarını bildirmektedir:
Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada ebedî olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebedî olarak ondan içer. Kim de kendisine demir saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedî olarak o demiri karnına saplar. ()Buhari, Tıbb 56; Müslim, İman 175, (109); Tirmizi, Tıbb 7, (2044, 2045); Nesâi, Cenâiz 68, (4, 66, 67); Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3872))
Hadiste de görüldüğü gibi intihar etmek, dolayısıyla intihar saldırısında bulunmak -ve bu saldırıyla birlikte masum insanların hayatına da son vermek- İslam ahlakına kesinlikle aykırıdır. Her Müslüman, Filistin halkının haklarına gölge düşüren bu eylemlere karşı çıkmalıdır.
Filistinli gençleri böylesine haksız ve akıl dışı bir mücadele yönteminin içine itenlerin bu yöntemin hem Filistinli hem de İsrailli gençleri sonu gelmeyecek bir kan dökme kuyusunun içine çektiklerini unutmamak gerekir. İntihar saldırılarının devam etmesi bu toprakların geleceği olan gençlerin geleceklerini yok etmek demektir. Hem bombayı üzerine yerleştirip fünyeyi çeken, hem de savaşla doğrudan hiçbir bağlantısı olmayıp sadece o gün o noktada bulunduğu için hayatını kaybeden gençler asla başarıya ulaşamayacak bir yolla yok edilmektedir. Ve Kuran’a uygun olmayan bu yöntemin tüm Müslümanlar tarafından telin edilmesi şarttır.
Çözüm Kuran Ahlakı
Kuran ahlakının dışında herhangi bir mücadele şekli -örneğin komünist ideolojinin öngördüğü 'gerilla' yöntemleri- ne doğrudur ne de başarıya ulaşabilir. Bu nedenle Filistin topraklarındaki mevcut durum çok akılcı ve gerçekçi bir şekilde değerlendirilmeli ve Kuran ayetleri rehberliğinde bir yöntem belirlenmelidir.
Filistinlilerin talep ettikleri haklara ve huzurlu bir yaşama kavuşmaları ancak fikri zeminde yapılan ve çok güçlü bir eğitim projesiyle desteklenmen bir mücadeleyle mümkün olabilir. Bunun için de Filistin halkının, eğitimli, kültürlü, hukuk, diplomasi ve uluslararası politikaya vakıf ve tüm bunların yanında Kuran ahlakına göre hareket eden güçlü bir kadroya ihtiyacı bulunmaktadır.
Elbette Filistin halkı içinde kültürel seviyesi yüksek, açık görüşlü çok sayıda aydın bulunmaktadır. Önemli olan bu aydınların, gençlerin bilinçlendirilmesi, doğru yönlendirilmesi ve Filistin davasının uluslararası kamuoyunda savunulması konularında yapacakları çalışmalardır. Bu çalışmalar, Filistin halkının gerçek İslam ahlakına göre bilinçlendirilmesinde, kültür ve eğitim seviyesinin daha da artırılmasında ve Filistin'in haklarının tüm dünyaya en güzel şekilde anlatılmasında çok önemli bir rol oynayabilir.
Günümüzde Filistin halkı hakkında tüm dünyaya çok daha farklı ve gerçekle hiçbir şekilde uyuşmayan bir tablo sunulmaktadır. Barışa şiddetle karşı olan, kimi artniyetli ya da fanatik grupların gerçekleştirdikleri Kuran ahlakına uymayan, akıl dışı eylemler nedeniyle Filistin mücadelesi çok büyük zarar görmektedir. Bu zarar pek çok aydın tarafından dile getirildiği gibi, Türkiye de dahil olmak üzere, çeşitli ülkelerde köşe yazarları tarafından da ifade edilmektedir. Filistin'de yaşayan, Zaman gazetesi yazarlarından Kerim Balcı da bir yazısında bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir:
İntihar saldırıları İslam'ın temel değerlerine aykırı olmakla kalmayıp, Filistin davasına zarar da vermektedir. Bunu sadece biz değil makul düşünen Filistinliler de söylüyorlar… Filistin davası bütün İslam dünyasının meselesidir. Bu davanın başına geçmiş olan insanlar kendi kişisel ikballeri, intikam arzuları, onur ve gurur kaygılarıyla hareket edemezler. Filistin'de masum Yahudi çocuklarını öldüren militanlar kendilerini İslam'a hizmet ediyor sanabilirler. Oysa yaptıkları dünyanın dört bir tarafında yara almış Müslüman imajını düzeltmeye çalışan insanların işini zorlaştırmaktan öteye gitmemektedir... Bu tür saldırıların Filistin'den çok İsrail'in işine yaradığı gerçeği apaçık ortadadır. (Zaman, 15 Eylül 2002)
Filistin halkı içindeki gerçek İslam ahlakından habersiz kimseler de kimi zaman farkında dahi olmadan bu provokasyonların içinde yer alabilmektedirler.
İşte bu nedenle de öncelikle bu bilgisizliğin ve fanatizmin önüne geçebilmek için, tüm Filistin halkını kapsayan ve başta gençler olmak üzere insanlara gerçek Kuran ahlakını öğreten çok büyük bir eğitim seferberliği gerekmektedir. Okullar, üniversiteler ve kitle eğitim araçları ile halkın bilinçlenmesine yardımcı olmak, yapılabilecek en büyük yardım olacaktır. Çünkü bu insanlar Kuran'da tarif edilen gerçek İslam'ı tanıdıklarında, İslam'ın bir barış ve uzlaşı dini olduğunu öğrendiklerinde, İslam'ın getirdiği şuurla dünya siyasetini kavradıklarında, intihar saldırılarının veya otobüslerdeki, kafeteryalardaki çocukların ve yaşlıların öldürülmelerinin bir çözüm olmadığını (ve ayrıca doğru da olmadığını) kavrayacaklardır. Akılcı politikalarla, dünya çapında büyük bir diplomasi atağıyla, uzlaşı ve hoşgörüyle çözüme ulaşmak çok daha kolaydır. Ve Kuran ahlakına uygun olan da, bu yönde yapılacak bir fikri mücadeledir.
Geçtiğimiz 20. yüzyılda yaşanan pek çok savaş ve dahası 21. yüzyılın hemen başlarında gerçekleşen bir dizi olay, şiddetin şiddetle, vahşetin vahşetle çözülemeyeceği gerçeğini bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Şiddetin önüne geçmenin tek yolu, Kuran ahlakının insanlara öğrettiği barış, uzlaşma, hoşgörü, tevazu ve akılcılık gibi erdemlerin insanların düşüncelerine, fiillerine ve dolayısıyla dünyaya hakim olmasıdır.