Terörizm, 20. yüzyılda toplumlara zulüm, acı, gözyaşı getirmiştir ve 21. yüzyılda da etkilerini artırarak sürdürmektedir. Dünyanın pek çok yerinde, terör eylemlerine karşı alınan adli tedbirler etkili olmamakta, güçlü devletler dahi terörü etkisiz hale getirememektedirler.
Bunun sebebi, kullanılan yöntemin yanlış olmasıdır. Din ahlakından tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları ``biraz gelişmiş hayvan türleri`` gibi gören, aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek imkansızdır. Günümüzde hala birçok ülkede devam eden bu saldırganlığı ve zulmü engellemenin tek yolu, insanlara İslam dininin getirdiği güzel ahlakın aşılanmasıdır. Terörizm barışın, dostluğun, kardeşliğin, uzlaşmanın ve hoşgörünün karşısında olan karanlık fikir ve ideolojilerin bir uygulamasıdır. İslam dininin özünü ise bu güzel ahlak özellikleri oluşturur. Dolayısıyla terörizm, İslam diniyle tam anlamıyla çelişen bir yöntemdir.
Terör, komünizm, faşizm, ırkçılık gibi ideolojilerin sıklıkla başvurduğu bir vahşet yöntemidir. Bozgunculuğu öngörür ve şiddet yolu ile mevcut düzeni yıkarak, yerine kendi ideolojisi doğrultusunda yeni bir yönetim tesis etmeyi amaçlar. Terörün en belirgin özelliği, şiddete olan eğilimidir. Terör örgütleri şiddeti, kaba kuvveti, savaş ve çatışmayı adeta kutsal kavramlar gibi görürler.
Kuran'a uygun bir hayat yaşayan insan için ise bu asla mümkün değildir. Allah, müminlerden güzel ahlaklı olmalarını istemektedir. Kuran'da bu ahlakın nasıl olacağı da bildirilmektedir. Örneğin Müslüman, kendisine kötülük yapıldığında dahi iyilikle karşılık vermekle yükümlüdür. Bu konudaki ayetlerden birinde Yüce Allah şöyle buyurur:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Ayette belirtildiği şekilde hareket eden bir insanın terörizmin mantık ve yöntemlerine sempati duyması, bu kanlı ideolojiye en ufak bir eğilim göstermesi elbette ki söz konusu olamaz.
Bu duygusal şiddet, Kuran'ın emirlerine tamamen aykırıdır. Kuran'da Müslümanlar öfkelendikleri zaman bunu yenen, akılcı, itidalli ve ılımlı insanlar olarak tarif bildirilmektedir. Karşılaştıkları hiçbir olay, hiddetlenmelerini ve saldırganlaşmalarını gerektirmez. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)
Terörizmi yönlendiren bir diğer özellik de, kitle ruhudur. Dünyanın pek çok ülkesinde, terör grupları içinde yer alan birçok akılsız ve cahil insan, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın ve sloganların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisi içinde gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır. Bir yabancıya sebepsiz yere saldırabilir, bir işyerini yağmalayabilir, topluca insanları katledebilir, hatta kendisini bile ölüme atmaktan çekinmeyebilir... Terör eylemlerine katılanların çoğu, irade ve vicdanları zayıf olduğu için, kitle psikolojisi içinde çözülmüş, "sürü" haline gelmişlerdir. Terörizm, tabiatı itibarıyla, din ahlakının getirdiği sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, yardımlaşma, kanaatkarlık gibi ahlaki erdemlere tamamen zıt bir yapı meydana getirmektedir. İlahi dinler tarafından lanetlenmiş olan "zalimlik" kavramı, terörizmin mayasında vardır ve bu zalimlik terör grupları tarafından sistemli olarak övülmekte, meşru gösterilmekte ve özendirilmektedir.
Gerçek şu ki, tüm dünyada yaşanan iç karışıklıklardan, şiddeti gün geçtikçe artan kanlı terör eylemlerinden bir an önce kurtulmak gerekmektedir. "Terör" kavramının, günlük lisanda kullanılan anlamından daha geniş bir kapsamı vardır.
Günümüzde, Türkçedeki terör kavramı, genellikle radikal ideolojik gruplar tarafından yürütülen silahlı mücadeleyi ifade etmektedir. Oysa terör kavramı, çok genel bir yaklaşımla, uzun süreli korku ve dehşet durumunu ifade etmede kullanılır. Ve terör, yoğun ve sistematik bir korkuyu ve bu korkuya neden olabilecek her türlü şiddet eylemini içerir. Ancak her durumda terörün yöneldiği hedef, dolaylı ya da doğrudan halkın kendisi olmaktadır.
Terör örgütleri, savundukları ideolojiye bağlı olarak, haksızlık ve zulüm yaptığını düşündükleri yönetimi ve yöneticileri bertaraf etmeyi, böylece daha mutlu ve adaletli bir hayat tarzını yerleşik kılmayı amaç edindiklerini ileri sürmektedirler. Oysa bu hiç de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Allah, Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde, bu tür bir anlayışa sahip olanlar için şöyle buyurmaktadır:
Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. (Bakara Suresi, 11-12)
Terörün başvurduğu temel yöntemler, gelişen ve değişen dünya koşulları ile birlikte, farklılık göstermektedir. Özellikle gelişen teknolojiye bağlı olarak elde ettiği yeni imkan ve kabiliyetleri ile etkisini ve gücünü her geçen gün artırmaktadır.
Teröre başvuran gruplar, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak, hedef seçimi ve eylem zamanı konusundaki inisiyatiflerini kullanmada sınırsız davranabilmektedirler. Kullandıkları yöntemlerin çeşitliliği nedeniyle, terör eylemlerinin, zamanından önce haber alınarak önlenmesi veya faillerinin yakalanması güçleşmekte ve bu da terörün olumsuz etkilerini artırmaktadır.
Terör, terör örgütleri tarafından vahşi bir yöntem olarak dünyanın dört bir köşesinde uygulanmaktadır. Amaçlar farklıdır, ama izlenen yöntem ortaktır. Bugün dünyanın her yerinde vicdan sahibi insanların lanetlediği terör belası, İslam dininin getirdiği güzel ahlakın, barışın, uzlaşmanın, sevgi ve şefkatin yerleşmesiyle Allah'ın izniyle tarihin derinliklerine gömülecektir.