Dünyadaki Açlık Sorunu Kuran Ahlakıyla Çözülür
Düşen petrol fiyatları, Amerikan dolarının değerlenmesi ya da Ukrayna’da yaşananlar… Bunlar son günlerde dünya gündeminde sıkça yer alan konulardan bazıları. Oysa en az bunlar kadar önemli olan, ancak dünya gündeminde ya hiç yer almayan ya da çok az değinilen bir konu daha var:
Milyonlarca insanın yaşamlarını devam ettirebilmek için en temel ihtiyaçlarına; gıda maddelerine ulaşamaması ve açlık çekmeleri.
Toplumların geneline bakıldığında, insanların, dünya kaynaklarından eşit ölçülerde yararlanamadıkları görülür. Örneğin yetişkin bir insanın günlük enerji ihtiyacı yaklaşık 2800 kalori olarak kabul edilir. Dünya genelinde mevcut olan besin maddeleri de her insanın bu günlük ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Yeryüzünde pek çok insan açlık ve buna bağlı yan sebepler nedeniyle hayatını kaybeder. Açlık yüzünden dünyada her beş saniyede bir çocuk hayatını kaybetmektedir. Açlık çeken insanların sayısı neredeyse 1 milyara yaklaşmıştır. Bunların büyük çoğunluğu Afrika’da Sahra altı denen bölgede yaşıyor. Ancak dünyanın başka yerlerinde Çin’de, Hindistan’da eskisi kadar olmasa da hala açlık çeken insanlar mevcut. Ayrıca Avrupa’da bile acil yardıma ihtiyaç duyan bir ülkenin; Moldova’nın bulunması dikkat çekicidir.1 Bu durum başta Afrika’da olmak üzere pek çok ülkede kitle gösterileri ile büyük protestolara neden olmaktadır. Uzmanlar, bu isyanların yayılması halinde 30’dan fazla ülkenin istikrarsızlığa sürükleneceğini tahmin ediyor.2
Dünyada Açlık Çeken İnsanların Sayısı Neden Çok Fazla
Yeryüzündeki besin kaynakları tüm dünya nüfusunun ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecek miktarda. O zaman bunca insan neden açlık çekiyor?
Sorunun cevabına geçmeden önce şunu bilmekte büyük bir fayda var: Açlık, aslında kaynak kıtlığı değil, bir paylaşım sorunu. Açlık çeken insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın maliyeti yılda yaklaşık 40 milyar dolar. Bu ise, dünyanın en zengin 225 insanının toplam mal varlığının yalnızca % 4’üne denk gelmektedir. Yani dünya üzerindeki zengin kişilerin vicdanlı, merhametli, şefkatli, adaletli davranmaları durumunda, dünyada açlık diye bir sorun kalması mümkün değildir.
Peki, açlık sorununu doğuran teknik nedenler nelerdir? Bu nedenler nasıl ortadan kaldırılabilir?
İlk cevap için Zimbabve’nin yakın tarihine bakmak yeterli. Bir dönem gıda ihraç eden ülkeler arasında yer alan Zimbabve, artık gıda yardımına muhtaç bir ülke konumunda.3 Bu ülke, kötü yönetim sonucunda bir ülkede neler yaşanabileceğine ilişkin önemli bir örnek. Diktatörlükle yönetilen, ülke kaynaklarını değerlendiremeyen hatta doğal kaynaklarını suistimal eden pek çok ülkede açlık sorunu yaşanmaktadır. Hindistan ve Çin doğru politikalar üretilerek açlık sorununun üstesinden gelinebileceğini gösteren iki önemli örnektir. Çin ve Hindistan’da açlık çeken insanların oranlarında son yıllarda önemli bir düşüş yaşanmaktadır.
Açlıkla Mücadelede Kalıcı Çözüm Nedir?
Açlıkla mücadelede kalıcı çözüm için atılacak en önemli adım, sanılanın aksine gıda yardımı değildir. Çözümün en önemli adımı, açlık çekilen bölgelerde iş olanaklarının arttırılması ve böylelikle insanların alım gücünün arttırılmasıdır. Burada açlık sorununun yaşandığı ülkelerin hükümetlerine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu bölgelerde tıpkı Çin ve Hindistan gibi, özel sektör güçlendirilmeli, devletin ekonomiye müdahalesi sınırlandırılmalı ve özellikle de yolsuzlukla etkin bir biçimde mücadele edilmelidir.
Şüphesiz açlıkla mücadelede gelişmiş ülkelerin de bizzat yapabilecekleri vardır. Onlar da yoksul ülkelerdeki ürünlerin pazarlarına ulaşmalarına imkân tanımalıdır. Açlık çeken yoksul ülkelerle ticaret yaparken gümrükleri, vergileri ve harçları hafifletmeli ve bu yolla onlara imkan vermelidirler. Böylelikle söz konusu ülkelerde talep artacak ve daha fazla gıda üretilir hale gelecektir.
Gelişmiş ülkelerin açlık yaşayan yoksul ülkelerde tarıma yapacakları doğrudan yardımları artırması da önemli bir çözüm yöntemidir. Ne var ki bu tarz yardımlar artmak yerine azalmaktadır. 25 yıl önce gelişmekte olan ülkelere yapılan tarım yardımı %17 iken, bu oran bugün %3,7’ye gerilemiş durumdadır.4
Uzmanlar açlık sorununda artan gıda fiyatlarının önemli bir etkisi olduğu konusunda hemfikirdirler. Gıda fiyatlarının arttığı bölgelerde insanların gelir düzeylerindeki düşme, gıda var olsa da açlık yaşanmasına neden olabilir. Birçok ülkede nüfus artmaya devam ederken, işsizlik oranı da sürekli yükselmekte uzun zamandır süren olumsuz koşullar nedeniyle gıda fiyatları da artmaktadır.
Gıda fiyatlarının artışına neden olan faktörlerden biri de giderek artan biyoyakıt üretimidir. Özellikle Avrupa’da olmak üzere pek çok ülke hem havayı kirlettiği, hem de giderek azaldığı için fosil yakıtların yerine alternatif aramaktadır. Bu alternatiflerden biri de biyoyakıtlardır.
Biyoyakıt bazı tarımsal ürünlerin biyokimyasal ya da termokimyasal dönüşüm süreçlerinden geçirilmesiyle elde edilen gaz, sıvı ve katı ürünlerin genel adıdır. Biyoyakıtlar ulaştırma sektöründe araç yakıtı, hizmet sektöründe ısı ve elektrik üretiminde kullanılmaktadır.
Almanya’da biyoyakıt katkı oranı %6,25’i buldu.5 Brezilya akaryakıt ihtiyacının % 80’ini biyoyakıtlardan karşılıyor. Şu anda Afrika’da İsviçre büyüklüğündeki bir alan (4 milyon hektar) Avrupalılarca biyoyakıt tahsis edilmiş durumdadır. Bununla birlikte, Avrupalıların yanında Çin, Brezilya, Malezya gibi ülkeler de Afrika’da hızla geniş araziler satın almaktadır. Alınan arazilerde tarım yapılmadığı gibi araziler boş tutulmaktadır. Bunun nedeni ise biyoyakıtta karlılık oranı artınca buralarda üretim yapıp Avrupa’ya satmaktır. Bu gelişme doğal olarak gıda üretimi yapılan tarım arazilerinin giderek azalmasına dolayısıyla gıda fiyatlarında önemli yükselmelere neden olur. Bu nedenle yeryüzünde çok daha ağır bir açlık sorununun ortaya çıkmaması için ya fosil yakıtlara başka bir alternatif bulunmalı ya da biyoyakıt üretimi hassas ve dengeli planlamalar sonunda gerçekleştirilmelidir.
Tek Çözüm Kuran’dadır
Gelişmiş ülkelerde üretim alanlarının artırılması için tarım teknolojisi üzerinde pek çok çalışma yapılmaktadır. Elde edilen başarılı sonuçlar sayesinde verimsiz çöl topraklarına bile su ulaştırılmakta ve bu alanlar üretim yapılır hale getirilmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalardan bir tanesi de bilgisayar kontrolünde gerçekleştirilen sulama teknolojisidir. Bu sulama sisteminin amacı su kaybını sıfıra indirmektir. Kullanılan teknoloji ile su akışı doğrudan bitkilerin kök bölgelerine yönlendirilmekte, bu sayede tek bir damla suyun bile boşa gitmesi engellenebilmektedir. Yine çöl tarımının desteklenmesi amacıyla her türlü suyun kullanılır hale getirilmesini sağlayacak çalışmalar da yapılmaktadır. Bu çalışmaların neticesinde de sel ve deniz suları gibi kaynaklar arıtılmakta ve tarım için kullanılmaktadır.
Bu yöntemler gelişmiş ülkeler tarafından halen uygulanmakta ve çöller yeşertilerek tarım yapılabilir hale getirilmektedir. Bu, elbette ki sevindirici bir teknolojik gelişmedir. Yalnız burada düşündürücü olan nokta aynı teknolojinin, ciddi anlamda ihtiyaç içinde olan, tarım alanları yeterli olmadığı için halkı açlık tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkelerde de uygulanması yönünde bir girişim olmamasıdır. Yoksul ülkelerin ellerindeki kısıtlı imkanlar, geri kalmış teknolojiler sebebiyle en verimli bölgelerde dahi tarım yapılamamakta ve bu da söz konusu ülkelerde açlık tehlikesi yaratmaktadır.
Kimi zaman bütün bir ülke halkının açlıkla birlikte ölüm tehdidi altında olmasına, bu durum tüm basın-yayın organlarında yer almasına ve bütün insanlar bu durumdan haberdar olmasına rağmen gerçek anlamda bir çözüm üretilmemektedir. Hep gelip geçici tedbirlerle, kısa vadeli girişimlerle bir şeyler yapılmaktadır. Ancak kuşkusuz böyle “üstünkörü” alınan tedbirler ciddi anlamda bir fayda sağlayamamaktadır.
Burada önemli olan nokta, süratli bir şekilde çözüm üretilmesi ve üretilen çözümlerin köklü ve uygulanabilir niteliklerde olmasıdır. Açlık çeken ülkelere günümüzde pek çok yardım yapılmaktadır. Ancak bu yardımların çoğu, ihtiyaçlar doğrultusunda değil de depolardaki fazlalıklardan kurtulmak için yapılan göstermelik yardımlar olmaları sebebiyle amaçlarına ulaşmamakta ya da organizasyon bozuklukları nedeniyle yardımlar ihtiyaç sahiplerine götürülemeden bozulmaktadır. Yardım amaçlı vakıflar kurulmakta ama araştırıldığında bu vakıfların çoğunun kuruluş amaçlarının kişisel çıkar sağlamak olduğu anlaşılmaktadır.
Kesin bir çözüme ulaşılamamasının altında yatan sebepler de yine bencillik, kişisel çıkarlar ve hırslar, umursamazlık gibi ahlaki bozukluklardır. Ve bu bozuklukların ortadan kalkmasının tek yolu da, insanlara Kuran’ın sunduğu ahlak modelini anlatmak, vicdansızlığın ahirette hesabının verileceğini hatırlatmaktır.
Sağlık ve tarımla ilgili problemlerden verilen örneklerde de görüldüğü gibi dünya üzerinde her konuda adaletin uygulanması ile pek çok problem çözülecektir. Yalnız burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta vardır. Adil dağılım denildiğinde akla herşeyin her yerde ve her kişide aynı oranlarda olması gerektiği gibi bir anlam gelmemelidir. Burada kastedilen yalnızca ihtiyaçların tam olarak karşılanmasıdır. Örneğin çölleri yeşertme teknolojisinin her ülkede bulunmasına gerek yoktur. Bir ülkenin kendi vatandaşlarının ihtiyacı varken başka bir ülkeye ilaç ve yardım göndermesi de beklenmez. Bundan başka ülkedeki her vatandaşta aynı miktarlarda mal-mülk olmasına da gerek yoktur. Önemli olan bir tarafta ihtiyaç içinde, sıkıntı çeken kimseler varken başka bir tarafta israfın yaşanmasından kaynaklanan bir uçurumun olmamasıdır.
Allah’ın ayetlerde dikkat çektiği “ihtiyaçtan arta kalanının infak edilmesi” (Bakara Suresi, 219) emrine uygun hareket edildiğinde toplumları huzura yönelten adil dağılım kolaylıkla sağlanacaktır. Ayette şöyle buyrulur:
“Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”” (Bakara Suresi, 215)
Yüzyıllardır insanların karşı karşıya oldukları sorunlara çözüm getirilememesinin nedeni çözümün hep yanlış sistem ve inançlarda aranmış olmasıdır. Oysa çözüm Allah’ın insanlar için seçip beğendiği Kuran ahlakındadır. Dünyayı bu çözülmemiş sorunları ile kabullenmek, olaylara seyirci kalmak veya tüm bu sorunların çözülmesini uzak ve erişilmezmiş gibi görmek büyük bir hata olur. Çünkü tüm insanları yaratan Allah onların en rahat edecekleri, refah, huzur ve güven duygusu içinde yaşayacakları sistemi de yaratmış ve bunu insanlara Kuran aracılığı ile bildirmiştir. Allah’ın “Biz Kitab’ı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl Suresi, 89) ayetinde de bildirdiği gibi Kuran her konuda insanlara yol gösterici bir Kitap’tır.
1. http://hdr.undp.org/sites/default/files/engleza_final.pdf
2. http://deltafarmpress.com/corn/alarm-bells-ringing-world-food-prices-rising
3. http://www.dw.de/a%C3%A7l%C4%B1%C4%9F%C4%B1n-ger%C3%A7ek-sorumlusu-hatal%C4%B1-politikalar/a-3382814
4. http://www.dw.de/a%C3%A7l%C4%B1%C4%9Fa-kar%C5%9F%C4%B1-tar%C4%B1ma-destek/a-3380131
5. https://ekogazete.wordpress.com/2012/03/26/avrupaya-yakit-afrikaya-aclik/