Hastalıklar, müminlerin Rabbimiz’e olan aşklarını ve bağlılıklarını gösterebilecekleri birer vesiledir. Allah’a iman eden, O’nun yaratmış olduğu kadere teslim olan müminler, her tür hastalığın da, şifanın da Allah’tan geldiğini unutmayarak O’ndan gelen her şeye razı olduklarını gösterirler. Böylelikle Allah’ın izniyle hastalık dönemlerini birer ecir nimetine dönüştürmüş olurlar.
İnsana acizliğini hatırlatan olaylardan biri hastalıklardır. Son derece iyi korunmuş olan insan bedeni, gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsten veya mikroptan ciddi şekilde etkilenir. Bu noktada biraz düşünüldüğünde aslında bedenin güçsüz düşmesinin makul olmadığı fark edilebilir. Çünkü Allah insan vücudunu son derece kusursuz sistemlere sahip olarak yaratmıştır. Özellikle de insanın savunma sistemi, düşmanlarına karşı son derece “güçlü bir ordu” olarak nitelendirilebilir. Ama insanlar tüm bunlara rağmen sık sık hastalanırlar. Elbette ki bedene bu son derece üstün sistemleri yerleştiren Allah dileseydi insan hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Virüsler, mikroplar, bakteriler onu hiç etkilemeyebilirdi, ya da bu özel hazırlanmış küçük “düşmanlar” hiç var olmayabilirdi. Oysa her insan son derece küçük sebepler yüzünden önemli sonuçlar doğuran hastalıklara yakalanabilir. Örneğin, ciltteki küçük bir yaradan vücuda girebilecek tek bir virüs, bedenin tamamını kısa sürede sarabilir. Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, en basit bir grip virüsü bile çok rahat şekilde insana zarar verebilir.
Bütün bunlar uzak birer tehlike değildir; her gün herkesin kolaylıkla başına gelebilecek olaylardır. Elbette bunları doğal karşılayıp üzerinde düşünmeden geçmek büyük bir hata olacaktır. Diğer tüm acizlikler gibi hastalıklar da Allah tarafından özel olarak yaratılarak insana verilmektedir. Bu şekilde büyüklenme eğiliminde olan bir insan ne derece güçsüz olduğunu görebilmektedir. Ayrıca yine bu şekilde insan, dünyanın eksikliğini, gerçek yüzünü kavrayabilmektedir.
Hastalıklar Allah’ın Müslümanlara, cenneti arzu etmeleri, Allah’ın rahmetini, sağlık nimetini düşünüp şükretmeleri, acizliklerinin farkına varıp Allah’a boyun eğmeleri için verdiği imtihanlardır
İnsan günlük yaşamı içinde kendisine verilen birçok nimeti günlük hayatın bir parçası olarak görme eğilimindedir. Oysa Allah yeryüzünde insanların sahip olduğu herşeyi Katından bir rahmet olarak vermektedir.
Dünya Allah’ın yarattığı bir imtihan yeridir. Her insan dünyada O’nu razı edecek iyi işler yapmakla sorumlu tutulmuştur ve bu yönde denenmektedir. Bu denemenin sonunda Allah’ın emir ve yasaklarına uyanlar, güzel ahlak gösterenler sonsuza kadar cennette yaşamaya hak kazanacaklardır. Ama büyüklenmede direnenler ve birkaç on yıllık dünya hayatını sonsuz hayatlarına tercih edenler ise dünyada da ahirette de eksikliklerden, acizliklerden, sıkıntılardan kurtulamayacaklardır.
Örneğin çoğu insan her gün sabah, yataklarından kalktıkları andan itibaren ayaklarının üzerinde rahatlıkla durabilmelerinin, hiçbir sorun olmadan yürüyebilmelerinin, ne kadar büyük bir nimet olduğunu düşünmezler. Oysa ayaklarından birinde oluşabilecek herhangi bir rahatsızlık, insanın günlük hayatını tamamen etkileyen bir zorluk oluşturur. Ağrısı olan veya üstüne basılamayan bir ayak, insanın, günde belki de binlerce defa attığı rahat adımların ne kadar büyük nimet olduğunu anlamasına vesile olur.
Müslüman, bunun gibi her konuyu Allah’a yakınlaşmaya vesile kılar. Allah’ın kendisine sağlık vererek ne kadar büyük lütufta bulunduğunu hatırlayarak Allah’a şükreder. Hastalığı verenin de, alanın da Allah olduğunu bilip şifayı Allah’tan umar. Ağrı hissinin olduğu her an Allah’ı hatırlayarak kalbini sürekli Allah ile birlikte tutar. Kuran’da Hz. İbrahim (a.s.)’ın bu konudaki duası şöyle bildirilmiştir:
“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O’dur;”
“Bana yediren ve içiren O’dur;”
“Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;”
“Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur,”
“Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur;”
“Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;”
“Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.”
“Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,” (Şuara Suresi, 78-85)
www.insaninacizlikleri.imanisiteler.com
Sayın Adnan Oktar, hastalıkların dünyadaki imtihanlardan biri olduğunu anlatıyor
ADNAN OKTAR: Hastalıklar bitmez. Bu dünya imtihan meydanı. Hemen hemen herkes gün aşırı, veya haftada bir veya 10 günde bir hasta olur. Çeşitli hastalıklar gelir. Allah kullarını imtihan eder. Son derece makul. Dolayısıyla Allah hastalığı yarattığında şifayı da yaratıyor. Hastalık çok karmaşık ve ince detaylıdır. Allah enfeksiyon yaratıyor, mesela göğüste enfeksiyon oluyor. Bunun sonucu olarak şahıs öksürüyor, rahatsız oluyor. Bunların mikroplarına, bakterilerine bakıyoruz mikroskopta olağanüstü karmaşık, olağanüstü harika, olağanüstü ince sistemlerle donatılmış, kusursuz dizayn edilmiş, mükemmel tekniklere sahip, nefes kesecek yöntemlerle hareket eden, şuurlu, akıllı varlıklar olduğunu görüyoruz. Bunlara karşı eczaneye gidiyoruz şifa için, ilaç kutusuna bakıyoruz gıcır gıcır Allah ilaç kutusunu yaratmış. Kapağını açıyoruz gıcır gıcır bir kap içerisinde Allah ilaçları koymuş. Gayet düzgün bir yazıyla Allah yazı yazdırmış. Şöyle kullanılacak, böyle kullanılacak diye. İlacın molekül yapısına bakıyoruz, son derece düzgün, kompleks, ince ve detaylı. Şahıs yiyecekle veyahut içecekle aldığında ilacı, moleküller bakterinin vücuduna giriyor. Bakterinin en hayati yönlerini iyi bilen bir yapıda ve bakteriyi feci şekilde öldürüyor. Allah öyle yaratmış. Her ikisini de yaratan Allah. Bazen şifa veriyor Allah, bazen de şifa vermiyor. Ama imtihanın gereği olarak böyle ince bir sistem vardır. Bazen hastalıktan daha karışık oluyor ilaçlar. Daha detaylı oluyor.
Eczanenin önünden geçerken baktım; ne kadar çok ilaç var. Bütün ilaçları Allah yaratmış, binlerce, on binlerce ilaç çeşidi var. Ve binlerce de hastalık var. O kadar çok çeşitli ki ucu bucağı yok. Ve o kadar da ilaç çeşidi var. Mesela şahsın başı ağrıyor. Baş ağrısının meydana gelmesini Allah özel sistemle yaratıyor. İlacı var, sinir sistemine giriyor. Sinir yapısını, molekül yapısını özel etkiliyor. Bambaşka bir şekle giriyor. Vücut bu sefer baş ağrısından kurtulmuş oluyor. Rahatlamış oluyor. (6 Ocak 2012; A9 Tv röportajından)
Sayın Adnan Oktar insanın imtihanı için Allah’ın acizlikleri özel olarak yarattığını, hastalığı da, hastalığa şifa olan ilaçları da, hastaneyi de, tedavide kullanılan malzemeleri de yaratanın Allah olduğunu anlatıyor:
ADNAN OKTAR: ...Bizde mutlaka acze ihtiyaç vardır, imtihan için acz içerisinde olmamız gerekiyor. Mesela soğukta üşüyeceğiz, hastalanacağız; grip olabiliriz, nezle olabiliriz, insan kanser hastası olabilir, başka türlü imtihan olmaz. Mutlaka zorluklar gerekir. Bedeninde de mutlaka bozukluklar gerekir, mükemmel beden cennettedir. Beden mükemmel olursa, o zaman burası cennet olmuş oluyor zaten, olur mu? Cilt bozuk olacak, kemiklerde erime olacak, göz miyop olacak veya hipermetrop olacak, kulaklar duymayacak, adam kulağa cihaz takacak, onunla dinleyecek. Kulaktaki dinleme cihazını yaratan da Allah’tır. Mesela göz, göz nezlesi oluyor, ona anti-septik damla yapılıyor, anti-septik damlayı da yaratan Allah’tır. Onlar, Allah damlayı yaratmıyor, gözü yaratıyor zannediyorlar. Damlayı da, gözü de yaratan Allah’tır. Mesela beyninde bir rahatsızlık oluyor, röntgen aletini yaratan Allah’tır, röntgende onu görünür hale getiren de Allah’tır, onu oradan ameliyat ile çıkaran da Allah’tır. Hiçbir doktor bir ameliyat ile bir insanın kafasından bir şey çıkaramaz. Hepsini Allah çıkartır. Hiçbir insan, bir başka insanı öldüremez, hepsini Allah öldürür, insanları vesile eder, hastalığı vesile eder. Dolayısı ile bu gerçeği görmedikleri için, başka türlü düşünüyorlar. Mesela kulakta sağırlık; sağırlığı Allah yaratır, işitme cihazını yaratan da Allah’tır.
İşitme cihazı çok karmaşıktır, yüzlerce parçadan oluşur, onu da Allah yaratır. Dolayısı ile, birbirlerinden ayrı bir sistem yok. Mesela nezle oluyor, nezleye karşı karmaşık çeşitli ilaçlar var eczanelerde kutular içerisinde. Onu, kutunun paketini yapan Allah’tır. Kutunun içerisindeki ilaç şişesini yaratan Allah’tır, oradaki hapları tek tek yaratan Allah’tır, onu vesile eder. Zaten biz onların dışarıdaki varlığını göremeyiz, simsiyahtır. Onlara renk veren, tat veren Allah’tır. Vücutta hücrelerin onu tanımasını sağlayan O’dur, ilacın etkisini sağlayan O’dur.
Hücrelerin eksik olması, aciz olması, güçsüz olması, Allah tarafından özel yaratılır; mesela cennette öyle değildir. Allah çeliği çok mükemmel yaratır, sağlam yaratır ama insanları mükemmel yaratmaz, hatta hamamböceği bile çok güçlüdür. Mesela akrep çok güçlüdür, çok sağlıklı hayvandır; hastalığı olmaz, şu olmaz, bu olmaz, hiçbir şeyden etkilenmez. Pek çok canlı öyledir, bakarsanız acayip güçlüdürler. Ama insan için Allah özel olarak söylüyor; “insan zayıf yaratılmıştır” diyor, zayıf varlıktır. Dolayısı ile zayıf varlığı da, onun zayıflığını giderecek sistemleri de yaratmıştır Allah. Mesela nefes almakta zorlanıyor, Allah oksijen verecek cihaz yaratmış, astımı oluyor, astımı çözecek sprey var. Astım ile sprey aynı yaratılıyor, astımı yaratan Allah, spreyini de yaratmış oluyor. Spreyin o çözme gücünü yaratan da Allah’tır. Mesela öksürük oluyor, öksürüğü yaratan Allah’tır. Öksürüğü durduracak ilacı yaratan da Allah’tır.
Allah baş ağrısını yaratıyor, baş ağrısına karşı şöyle küçücük, ufacık bir hap yaratıyor Allah, kişi onu alıyor, baş ağrısı gidiyor. O hapın kutusunu, içerisindeki prospektüsü yaratan, hepsini meydana getiren Allah’tır. İkisi de baş ağrısı ile beraber yaratılmıştır. Baş ağrısı olmazsa, imtihan olmaz. Nezle, grip olmazsa, imtihan olmaz. Zorluklar olmazsa, imtihan olmaz. Mesela kalbinden rahatsız oluyor, tansiyonundan rahatsız oluyor, tansiyon ilacı veriliyor, tansiyonu duruyor. Zaten tansiyonun insanda normal duruyor olması mucizedir, normalde tansiyonun her insanı öldürmesi lazım. Çok rahat öldürmesi lazım, öldürmüyor, tam ayarında duruyor tansiyon. Küçük tansiyon tam ayarında, büyük tansiyon tam ayarında; kim ayarlıyor?
Vücutta özel bir mekanizma. O mekanizmanın şuuru bir parça gitse, bir parça bozulsa, tansiyon anında insanın beynini parçalar; kalbini de parçalar, beynini de parçalar. Allah, çok mükemmel bir dengeyi sürekli sağlayan bir sistem yaratmış, basıncı tam ayarında tutuyor. Ne çok düşük, ne çok yüksek. Düşük de olursa, insan komaya girer, düşük de yapmıyor Cenab-ı Allah, çok yüksek de yapmıyor, tam ayarında. Ama yükselince de, mesela küçük bir ilaç veriyor; dil altı ilaç veriliyor, bir başka ilaç veriliyor, tansiyon hemen o ilacı tanıyor, Allah onu vesile ediyor, duruyor. Her ikisini de yaratan Allah’tır. Mesela insanların tansiyon aletleri var, bütün tansiyon aletlerini Allah yaratıyor. Tansiyon aleti, tansiyon hastalığı ile beraber yaratılır. İkisi beraber aynı anda yaratılıyor. Mesela dişçi ile diş ağrısı aynı anda yaratılır. Diş çürümesinin tedavisinde kullanılan aletler, dişin yapısından daha da karmaşık, yani oradaki kaba yapısı açısından. İnce, mikro seviyedeki yapısı tabii açıklanacak gibi değil, kimse açıklayamaz, ama kaba görünüşüne göre o aletler, çok karmaşıktır, muazzam karmaşıktır, harikadır.
Dişin çürümesi olayı ile o aletler birlikte yaratılıyor; dişçi birlikte yaratılır. Mesela adamın ayağı ağrıyor, beli sakatlanıyor; biliyorsunuz felçliler için elektrikli araba var, o arabayı yaratan Allah, felci yaratan Allah, aynı Allah’tır. O felç ile birlikte yaratılır. O kadar çok şey birlikte yaratılmıştır ki, millet ayrı ayrı yaratıldı zannediyor. Hepsi birlikte yaratılmıştır. Mesela miyop ile gözlük beraber yaratılır. Adam gözlüğünü takar, sorunu biter. Şu an biliyorsunuz göz ameliyatları yapılıyor; miyop olanlarda, göz kesilip çıkartılıyor. Onu kesen Allah’tır, çıkaran da, ameliyatı yapan da Allah’tır. Ama düşünmemiz için, şart olduğu için bunlar yaratılır, başka türlü imtihan olmaz. İmtihan için ikinci bir sistem yok, bu sistemin dışında başka bir sistem yok, ancak böyle oluyor.
Pratik düşünün, ne sabrı, ne şefkati, ne affetmeyi, ne yardımseverliği, ne acıya ne de sıkıntılara karşı sabrı insan hiçbir şekilde bilemezdi. Dümdüz olurduk, yiyen içen bir varlık olurduk, o kadar. Allah bizi böylece çok girift ve karmaşık, çok ince detaylı bir insan haline getiriyor... (29 Mart 2011; A9 Tv ve Harun Yahya Tv röportajından)
Hastalıkların Yaratılmasındaki Bazı Hikmetler Nelerdir?
Hastalık insana acizliğini ve Allah’a muhtaç olduğunu hatırlatır. Mikroskobik bir virüsün kendi bedeni üzerinde meydana getirdiği zayıflığa engel olamayan insan, böyle anlarda acizliğini ve Allah’a ne kadar muhtaç bir durumda olduğunu çok daha iyi kavrar.
Hastalıkla birlikte sağlıklı olmanın Allah’ın bir lütfu ve nimeti olduğu daha iyi anlaşılır. Uzun süre hasta olmayan, dolayısıyla bir rahatsızlık, ağrı ya da acı hissetmeyen insan bu duruma alışır. Ama ani bir hastalık ile karşılaştığında aslında sağlıklı olmanın Allah’ın bir lütfu olduğunun farkına varır.
İnsan ciddi bir hastalıkta dünyanın geçiciliğini, ölümü ve ahireti daha çok düşünür hale gelebilir. Bazı insanlar hayati önemi olan bir hastalığa yakalandıklarında ya da bir uzuvlarını kaybettiklerinde bunu kendileri için kötü bir olay olarak değerlendirebilirler. Oysa belki de bu kişinin hastalığı dert olarak, bela olarak değil, ahirette kurtuluş bulması ve yalnızca Allah’a yönelmesi için bir vesile olarak kendisine verilmiş olabilir. Hastalıkla birlikte insanın Allah’a olan duası ve yakınlığı artar. Ciddi bir hastalığın vücut üzerindeki belirtileri arttıkça birçok insan düşünmekten kaçtığı ölümü düşünmeye başlar ve bu durumda kişi tüm samimiyetiyle Allah’a dua ederek sağlıklı bir hale gelmeyi ister.
Hastalığı öncesinde Allah’a tam olarak teslim olmamış bir kişi belki hastalığı sayesinde bu güzel özellikleri kazanabilir; geçici dünya hayatındaki kısa süreli sıkıntılarının karşılığında sonsuz cennet hayatının nimetlerine kavuşmayı umabilir.
Allah dilerse insan hiçbir zaman hasta olmaz, ağrı duymaz veya acı çekmezdi. Ama eğer insan böyle bir zorlukla karşılaşırsa da, bilmelidir ki bu zorluğu yaşamasının, hem dünyanın geçiciliğini hem de Allah’ın sonsuz gücünü anlayabilmesi açısından pek çok hikmeti vardır.
Unutulmamalıdır ki, bu gerçeği kalben kavrayabilmek ve asıl olarak böyle bir olayla karşılaştığında güzel ahlak gösterebilmek çok önemlidir.
Hastalıklar karşısında insan, dünyaya bağlılığının ne derece anlamsız olduğunu düşünür. Sahip olduğu şeylerin aslında denenmesi için ve geçici olarak kendisine verildiğini de mutlaka fark eder. Daha kendi vücudu içerisinde gezen tek bir mikroba güç yetiremeyen, küçük bir mikropla hayatı tehlikeye düşebilen bir insan herşeyi yaratan Rabbimiz’e karşı acizliğini görür ve kendisini yaratan ve onu tüm tehlikelerden koruyanın Allah olduğunu kavrar. İnsan ne kadar kendini büyük görürse görsün, Allah’ın dilemesi dışında kendisi için bir yarar elde etmeye veya zarardan korunmaya güç yetiremez. Allah dilerse hastalık verir, dilerse aczini hatırlatacak türlü eksiklikleri insan bedeninde yaratır.