Akıl, vicdan ve sağduyu sahibi bir varlık olan insanın yaratılış amacının, eksikliklerle dolu bu kısa dünya hayatında, geçici yararlar elde etmek olmadığı çok açıktır. İnsan burada imtihan edilmektedir ve nihai hedefi de sonsuz ahiret güzelliğini kazanmaktır.
www.imtihaninsirri.imanisiteler.com
Allah insanları dünyada sadece eğlenmesi, boş zaman harcaması, boş işlerle uğraşması için yaratmamıştır. Allah’ın insanları yaratmasının bir amacı vardır. Allah bunu bir ayette şöyle bildirir:
O amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Abese Suresi, 2)
İnsanın asıl amacı Allah’a kul olmak, güzel ahlaklı olmak ve Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın rızasını kazanabilmenin yolu da insanın vicdanını en güzel şekilde kullanmayı öğrenmesidir. Bunun için her olayda Allah’ın rızasına en uygun olan seçenekten yana tercih yapması gerekir. İşte insanın vicdanını kullanıp kullanmadığı veya vicdanını örtüp örtmediğinin denetlemesi böyle yapılır. Allah, bunu anlaması için insanın karşına hayatı boyunca kesintisiz olarak çok çeşitli olaylar çıkartır. Gerçekte, her insanın göstereceği tavrı Allah bilir. Zaten insanın bütün tavırlarını kader içerisinde takdir eden Allah’tır. Ama Allah insana kendi tavrını göstermek, eğer güzel ahlaklıysa güzel ahlakına kendisini şahit kılmak, eğer kötü tavırlar gösteriyorsa bu ahlakına şahit kılmak için çeşitli olaylar yaratır. Bu noktada Müslümanın farkı bu seçenekleri değerlendirirken hep Allah korkusuyla hareket etmesi, karşısına çıkan olaylarda hep en teslimiyetli ve Allah yanlısı tavrı göstermesidir.
Allah insanın beyninde birkaç milimetre küplük kapkaranlık bir et parçasının içinde pırıl pırıl renkli bir dünya yaratmıştır ve insanın o karanlık odadan dışarı çıkabilmesi mümkün değildir. O kapkaranlık, mutlak sessiz alanda Allah insana üç boyutlu, mükemmel renklerde, mükemmel seste olaylar ve görüntüler yaratır. İmtihan ortamı o kadar kusursuz ve mükemmeldir ki insan derin düşünmezse bütün gördüklerini gerçek sanır ve Allah’ın tüm bu görüntüleri imtihan için yarattığını unutur.
İnsanın sonsuz ahiret yurduna ulaşmak için denendiği yer “dünya hayatı”dır. İnsan, yeryüzünde bulunduğu sürece ahirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah’ın bizleri sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek, böylece Rabbimiz’i tanımak, O’nun hükümlerine uymak ve sadece O’nun rızasını aramakla sorumludur. Bunun yanında dünyadaki imtihanı boyunca başına gelen herşeye en güzeliyle karşılık vermek, sabretmek ve güzel ahlak göstermekle yükümlüdür. Herşeyin Rabbimiz’den gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise, dünyadaki imtihanın müminlere has olan bir sırrıdır.
İnsanların üzülecekleri, kızacakları, heyecanlanacakları olaylar tesadüflerin eseri değildir. Allah insanlara öfkelenecekleri, vesveseye kapılacakları bütün detayları bir hikmetle özel olarak yaratır. Her olay her insana özel ve her insanın kendi fıtratına uygun olarak yaratılır. Öfkeye açık bir insan, başkası için hiç sorun oluşturmayacak ama kendisi için öfkeye sebep olacak konularla denenir. Kıskançlığa yatkın biri sürekli kıskançlığını ön plana çıkaracak konularla denenir. Ama onu derinden etkileyen konu bir başkası için hiç önemli değildir. Bu nedenle olaylara her insanın göstereceği tepki birbirinden farklıdır. Belki bir kişi yaşadığı olaya öfkelenir ama Allah rızası için öfkesini yener ve bir başka kişi ise aynı olay karşısında öfkelenmediği için güzel davranır. Fakat belki öfkesini yenen kişi o olay karşısında daha çok ecir kazanacak olabilir (Doğrusunu Allah bilir). Allah’ın bu hikmetli imtihanının amacı Müslümanların cennete layık bir ruha kavuşmalarını sağlamak, inkarcıların ise inkarını artırmaktır.
Müminler, Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflediği ve Allah’ın sevgisini kaybetmekten çok çekindikleri için hep Allah’ın hoşnut olacağı şekilde davranmaya yönelik hareket ederler. İman etmeyen veya imanı zayıf olan kişiler ise mutlaka kendilerine üzülecek konular bulurlar. Fakat müminler Allah’ın yarattığı her olayın hayır ve güzellikle dolu olduğunu bildikleri için asla ve asla hüzne kapılmaz, tam aksine daima neşeli olurlar. Bu ise onları cennet ruhuna sürekli olarak yaklaştırır. Bu örneği her olay için çeşitlendirmek mümkündür. Allah günleri kişinin lehine ve aleyhine olacak şekilde sürekli olarak değiştirir.
Maddi ve manevi olarak kişinin nimetini arttırabilir veya kısabilir, bunlar hep hikmetle yaratılır. Bu, kişi şükür mü edecek yoksa nankörlük mü edecek denemek içindir. İnsanı sağlıklı kılan da hasta eden de ona şifa veren de Allah’tır. Sağlıklı veya hasta olmak, zengin ya da fakir olmak, güzel yahut çirkin olmak da hepsi Müslüman için şükür vesilesidir. Ancak her şartta Müslümanın Allah’ın rızasına en uygun şekilde tavır göstermesi imana, vicdana ve Allah’ın rızasına uygun olandır. Ayette şöyle buyrulur:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: “Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.” Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan) dır, Kerim olandır. (Neml Suresi, 40)
İnsanın dünyadaki vazifesi, Allah’a ve ahirete iman etmek, Allah’ın Kuran’da bildirdiği şekilde güzel ahlak sahibi bir insan olmak, Allah’ın sınırlarını korumak ve O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Allah, insanlardan gerçek ve samimi bir iman istediği için, insan yalnızca “iman ettim” demekle derin bir imana ulaşmış sayılmaz.
İnsan, Allah’a ve O’nun dinine gerçekten iman ettiğini, şeytanın, kendisini saptırmak için göstereceği büyük çabalara rağmen doğru yoldan dönmeyerek göstermelidir. İnsan, inkarcılara uymayacağını, kendi nefsinin tutkularını Allah’ın rızasına tercih etmeyeceğini de ispatlamalıdır. Bunu ise olaylara karşı gösterdiği tepkilerle ortaya koyacaktır. Allah, din ahlakına göre yaşayan insan için sabretmesi gereken bazı zorluklar yaratır, bunlara karşı gösterdiği tavırlarla da onu imtihan eder. Bu gerçek, bir Kuran ayetinde şu şekilde izah edilir:
“İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut Suresi, 2)
İnsan gün içinde evinde otururken bile imtihana tabi olur. Bu durumda da Allah’ın rızasını en çok kazanacağını umduğu şekilde davranıp davranmamak konusunda denenir. Eğer isterse bütün gün boyunca televizyon seyredip, saatlerce boş konuşmalar yaparak da vaktini geçirebilir. Aslında bu yaptıkları haram değildir fakat saatlerce televizyon seyredip, boş konuşmalarla vakit harcayacağına, daha kısa sürelerde bu aktiviteleri yapıp geri kalan vaktini İslam’a daha faydalı olacak faaliyetlere ayırabilir. Örneğin kitap dağıtabilir, sosyal medyayı kullanarak İslam’ı tebliğ edebilir, küçük toplantılar düzenleyerek Kuran ahlakını anlatabilir. Bu şekilde davranması hem vicdanına hem de Allah’ın rızasına daha uygun olacaktır.
İnsanın sağlıklıyken “Allah’ım Sana şükürler olsun bana sağlık veriyorsun, bu bedeni Senin yolunda tam hakkıyla kullanacağım” demesi, bütün gücüyle İslam’a sarılması, Allah yolunda mücadele etmesi gerekir. Hastayken de “Allah’ım hastalık benim Sana yakınlaşmam, derinliğimin artması, dünyadan tam kopmam, daha derin dua etmem için çok güzel bir vesile olsun, belki böyle hastalanmasam bu kadar derinleşmeyi bilemeyecektim, beni Kendine daha yakınlaştırmak için böyle vesile yarattın, Sana şükürler olsun” demesi gerekir. “Hakkımda şifa hayırlıysa onu yarat, diğer türlü hayırlıysa ondan da razıyım” demek en güzel Müslüman tavrıdır.
Bir insan çok para kazandığında, o parayı verenin Allah olduğunu unutup, unutmaması onun imtihanıdır. Görüntüde parayı çalışıp kazanan kendiymiş gibi olsa da kişiye o parayı veren Allah’tır ve kişi o parayı kaderinde olduğu için kazanır. Allah parayı kısarsa bunu da Allah’ın takdir ettiğini bilmesi, şükredecek mi yoksa nankörlük mü edecek denemek için yarattığını anlaması gerekir. Bu şekilde Allah’a mı yönelecek, yoksa şımaracak mı Allah bunu dener. Ayette şöyle buyrulur:
Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, Kendisi’ne ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır. (Hadid suresi, 23)
www.cehennemcennet.imanisiteler.com
İnsan çoğu zaman Allah’ın yarattığı olayların hikmetini anlamayabilir. Ancak Müslüman Allah’ın her olayı hayırla yarattığını bilir ve herşeyden razı olur. “Mutlaka bir hayrı, hikmeti vardır. Allah kim bilir nasıl bir güzellikle bunu yaratmıştır” demeli ve Allah’a yüzde yüz hüsn-ü zanla yaklaşmalıdır. Allah’ın yarattığı her olayın hikmetleri olabilir. Allah sadece kişinin Kendisine teslimiyetini göstermek için de bu olayları yaratabilir. Allah dilerse yarattığı olayların hikmetlerini ahirette gösterebilir. İnsana bu dünyada düşen sürekli Allah’a hüsn-ü zan etmek ve güzel ahlak göstermektir. Ayette şöyle buyrulur:
... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)