New Scientist dergisinde yer alan ve "Maymunlardan Derin Boşlukla Ayrılıyoruz" (Yawning Gap Divides Monkeys and Us) başlığını taşıyan bir haber onyıllardır sürdürülen bir evrim efsanesine önemli bir darbe daha vurdu.
Bilindiği gibi evrimciler çeşitli canlılardan aldıkları DNA örnekleri arasında benzerlik ilişkileri kurarak bunları sözde evrimin bir kanıtı gibi sunmaktadırlar. Bu karşılaştırmalar günümüzde Darwinizm’in en yaygın propaganda yöntemlerinden biridir ve bunlar arasında en ‘popüler’ olanı kuşkusuz insanla şempanze arasında kurulan sözde genetik akrabalık ilişkisidir. Evrimciler 1970li yıllarda insan ve şempanze DNAları üzerinde gerçekleştirdikleri bazı çalışmalar sonucu, insanla şempanzenin %98.77 benzer olduğu iddiasını ortaya atmış, sonraki onyıllarda bu iddia Darwinist medyada manşetlerden inmemişti.
Ancak, 2002 yılının Eylül ayında Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan bir araştırmada iki canlı arasındaki genetik farklılığın üç misli daha büyük olduğu ortaya konuluyor ve benzerlik "en fazla %95"e çekiliyordu. Nükleotid dizilimlerindeki noktasal farklılıkların yanısıra uzun farklılıkları da (indels) gözönüne alındığı belirtiliyordu. Böylece 30 yıllık propagandanın dayandığı eski yöntemlerin, ‘farklılığı olabildiğince azaltacak’ yöntemler olduğu ortaya çıkıyordu.
New Scientist dergisinde haber verilen çalışmada ise, insanın 21. kromozomunun; orangutan, resus makakları, şempanze ve yünlü maymunun karşılık gelen genetik materyaliyle karşılaştırıldığı haber verilmektedir. Yazıda, araştırmayı gerçekleştiren Kelly Frazer, yaptığı detaylı incelemelerin sonucunu şu ifadelerle özetlemektedir: "Kromozom boyunca serpilmiş büyük eklemeler ve eksilmeler bulunuyor". California’da kurulu Perlegen Sciences kuruluşunda görev yapan Frazer’ın Genome Research dergisinde yayınlanan araştırmasının , geçen yıl yayınlanan genetik araştırmanınsonuçlarının bir yankısı olduğunu belirtilmektedir.
Böylece insanın şempanzelerle ortak bir atadan evrimleştiği propagandasına dayanak gösterilen araştırma sonuçlarının ‘abartılı’ olduğu bir kez daha gösterilmiş olmaktadır.
Aslında genetik benzerlik oranları yüksek de olsa, bu insanın şempanzeyle ortak bir atadan evrimleştiği iddiasını kanıtlayıcı bir kriter değildir. Çünkü benzerlikler ‘kökeni’ açıklayamazlar. Örneğin iki jet uçağı birbirine benzer görünümlere ve benzer uçuş aksamlarına, elektronik donanımlara sahip olabilirler. Birisi çıkıp da iki uçağın birbirinden ayrı süreçlerde tesadüfi doğa olayları sonucu oluştuğunu iddia edecek olsa ve uçaklar arasındaki benzerlikleri iddiasına dayanak gösterse, iddiasını ispatlamış olmayacaktır. Burada incelenmesi gereken nokta, uçakların nasıl ortaya çıktığıdır: Acaba yağmur, rüzgar ve şimşek gibi doğa olayları uzun yıllar içinde bu uçakları meydana getirmiş olabilirler mi? Yoksa bilinçli bir tasarımcı tarafından dizayn edilip üretilmişler midir?
Benzer şekilde, insan ve şempanze arasındaki DNA benzerliklerine işaret edilmesi yeterli değildir. Evrimciler doğa olayları ve rasgele mutasyonların insan ve şempanzeyi ortaya nasıl çıkarmış olabileceğini, bilimsel kanıtlarla desteklenen sağlam tezlerle göstermelidirler. Peki evrimciler bunu gösterebilmişler midir? Hayır. Fosil kayıtlarında canlıların aniden ve kompleks tasarımlarla ortaya çıktığı, milyonlarca yıl hiçbir değişime uğramadığı ve türlere ait fosil kayıtlarında bir durağanlık olduğu görülmektedir. Yüzelli yılı aşkın süredir dünyanın dört bir yanında sürdürülen paleontolojik kazılarda, evrim teorisinin ‘olmazsa olmaz’ özellikteki ara formlarının tek bir tanesine bile rastlanmamış, kayıp halka fikrinin tamamen boş olduğu ortaya çıkmıştır.
Evrim teorisi sadece fosil kayıtlarında değil teorinin dayandığı mekanizmalarda da çökmüştür: Rasgele mutasyonların organizmayı daha dayanıklı hale getirmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Etkili oldukları zaman canlıların genlerinde kodlanmış genetik şifreyi hasara uğrattıkları ve daima sakatlıklar meydana getirdikleri görülmüştür. DNAda saklı bilginin boyutları (insan DNAsında 1.000.000 ansiklopedi sayfasını doldurabilecek miktarda ‘bilgi’ saklıdır) göz önüne alındığında tamamen kör tesadüflere bağlı ve çok nadir olarak gerçekleşen mutasyonların bu bilgiyi meydana getirdiği iddiası tümüyle ‘gülünç’ hale düşmektedir.
Peki ama yukarıda verilen ve evrimi temelden çürüten bu noktalar bu kadar bariz olmalarına rağmen niçin hala evrimciler tarafından kabul edilmemektedir? Niçin evrim medyada sürekli gündemde tutulmaktadır? Çünkü, evrim inancı bilimsel kanıtlarla değil ateist ve materyalist ön yargılarla ayakta tutulan bir inançtır.
Bu yüzden New Scientist gibi evrimci yayınların veya araştırmacıların, bu sonuçlar karşısında insanın evrimi iddialarından vazgeçmeleri söz konusu olmayacaktır. Bu oran %80 lere, hatta %70 lere düşecek olsa da onlar insanla şempanzenin akraba olduğu inançlarından vazgeçmeyeceklerdir. Büyük ihtimalle popüler medya kuruluşları %98 benzerlik tezinin artık çürütüldüğünü, bu abartılı sonuçların altında evrime dayanak oluşturma endişesinin yattığını haber vermeyecektir.
Fakat evrimcilerin gerçeği örtbas etme çabaları gerçeğin kendisini değiştirmemektedir. Bu gerçek Allah’ın yeryüzünü ve içindeki tüm canlıları yarattığı gerçeğidir. Evrimci bilim adamları her ne kadar aksini savunuyor olsalar da bu gerçeğin farkındadırlar. Çünkü Allah, inkar edenlerin gerçeği vicdanlarında kabul ettikleri sonra bunu inkar ettiklerini bildirmektedir:
"Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler" (Neml Suresi, 14)
Sonuç
Tüm popüler yayın kuruluşlarına bir çağrıda bulunuyor ve eğer objektif yayın ilkesini Darwinizm’den üstün tutuyorlarsa New Scientist’ti örnek almalarını ve bu araştırmanın sonuçlarını halka duyurmalarını talep ediyoruz.