«Evrim bugün batı dünyasında bir gerçek olarak düşünülmektedir. Fakat çok sayıda fosil delili, bu durum açısından yalnızca bir çelişki değil, aynı zamanda da bir düşman durumundadır. En inançlı evrimciler bile, kompleks sol elli protein moleküllerinin kökenini yaşam öncesi ilkel bataklıkta açıklamaya başlarken utanıyorlar ve anlaşılmaz bir şekilde mırıldanmaya başlıyorlar.
Hayır, hayır! Bu böyle olmayacak! O zaman evrimin, Harun Yahya’nın aleyhte konuştuğu diğer yönünü ele alalım. Türlerin evrim yoluyla ortaya çıkışı iddası. Temelde onu reddediyor, çünkü Kuran Allah’ın herşeyin hakimi olduğunu söyler. Hatta akıllı tasarımı da Kuran’dan dolayı reddediyor.
Hayvanların evrim geçirmediği, büyük ölçüde aynı kaldığı düşüncesi kitabının en hayret verici kısmı ile destekleniyor. Bu hayret verici bölümler, yaşayan hayvanlar ile tıpatıp aynı gözüken fosil atalarının enfes renkli fotoğraflarıdır. Yengeçler, istiridyeler, hamamböcekleri, çekirgeler, karıncalar, 25 milyon yıllık böcekler –bizim gördüğümüz kadarı ile- bugünkü halleriyle her yönüyle detaylarıyla aynı kalıyorlar. 360 milyon yıllık deniz yıldızı bugünkü torunuyla aynıdır.
… Harun Yahya türlerde var olan çeşitliliği reddetmiyor. Onun belirttiği bu çeşitlenmeler, türlerde var olan genetik materyele bağlıdır. Onun belirttiği şu: evrim türün genetik materyeline bilgi ekleyerek başka bir tür yapamaz.
Meşhur Galapagos ispinozları yeni türler değillerdi. Atalarına göre yalnızca farklı oranlarda genleri taşıyan kuşlardır. Bundan emin olmak için: çaydanlık örtüsü birleştiren küçük ispinozlar ile balinaları zıpkınlayan diğer ispinozları düşünün. Ama onlar biri diğeri ile hala çiftleşirler.
Peki birbirinden ayrı hayvanlar nasıl meydana geldi? Bir tür ve dünyadaki milyonlarcası atasından nasıl bu kadar kayda değer şekilde uzaklaştı? Öyle ki bunların çiftleşmesi mümkün değil.Yakın zamanda yapılan New Guina’daki kuşların ve böceklerin DNA analizi şunu ortaya çıkardı: yakın zamana kadar birbirinden ayrılmaz olarak düşünülen türler içinden çok sayıda birbirinden farklı türler vardır. Bir zamanlar bir parçası olduğu düşünülen bu türler birbirleri ile çiftleşemiyorlar ve verimli yavrular üretemiyorlar. Peki nasıl bu kadar çok (biri diğeri ile yanyana yaşayan) hayvan ve bitki çeşitleri cinsiyet olarak ayrıldılar.
Çok temel ve mütevazi yaşam yerimizde, hangi evrimci güç Avrupa’nın 53 çeşit çalıbülbülüne, 16 çeşit ardıçkuşu, 18 çeşit ispinoza sahip olmasına sebep olmuştur ? Hangi mekanizma yalnız türlerin cinsiyet olarak ayrılmasına sebep olmamış, aynı zamanda birbirlerinden ayrı olmasını fark etmeye sebep olmuştur. En azından 40.000 çeşit örümcek, yüzbinlerce çeşit böcek vardır. Bunların hepsi olası çiftleri neredeyse görünüm olarak aynı, ama genetik olarak uyumsuz akrabalarından ayırt edebilmektedir.
Hangi mekanizma bu kadar çok sayıda türün meydana gelmesine sebep olmuştur?
Bu sersemleten farklılık, bu saçma miktarda cinsiyet ve genetik uyumsuzluk ile, bitkiler ve hayvanlar aleminde hangi mümkün avantaja hasıl olur?Bunlar kompleks konular değillerdir. Eğer olsalardı, bunları tartışmazdım. Bunlar şu an batı dünyasında hakim olan darwinizmin, ortodoks yorumuna sorulabilecek sorulardır.
... Ben yasalarca korunan, tıpkı telif hakkı gibi, bir takım fikirler olduğunu duyunca, engizisyon kelimesini duymuşum gibi beynimde bir sızlatan ürperti hissediyorum. Bugünkü engizisyonlar küçük görme, tepeden bakma gibi silahlar kullanılarak yapılmaktadır: “Biz evrimciler daha iyi biliriz. Ha ha ha...”
... Bütün canlıların bir dizi rastlantının –ki bunlar zilyonlarca trilyonda bir mertebelerinde olan acayipliklerdir- sonucu yaratıldı iddiası olabilirliğin sınırlarını kırılma noktasına getirir.
Bu yazı dizimi başlatan, Harun Yahya’nın Global Yayınevinden çıkan Yaratılış Atlası adlı kitabı, belki de bu yıl, şu ana kadar olan en olağanüstü olaydır....”