Okyanus dibinde ekosistemi sağlayan sıcak su kaynakları, Dünya'nın kabuğundaki yarıklardan, içinde çeşitli minerallerin bulunduğu sıcak suyun çıktığı yerlerdir. 1977 yılında Galapagos Adaları’nın 320 km kuzeydoğusunda, deniz yüzeyinden 1.600 metre derinliklerindeki sıcak su ağızlarında yapılan araştırmalarda, daha önceden bilinmeyen canlılık keşfedildi. Bu araştırmalarda bilim adamlarını en çok şaşırtan, canlıların ölümüne sebep olacak kadar sıcak, paramparça edecek kadar da asitli sularla kaplı bir bölgede, yaşamını sürdürebilen canlı çeşitliliği olmuştur. Sıcaklığın 1000 °C’yi bulduğu bu kaynakların çevresinde şimdiye kadar 300'den fazla tür saptanmıştır. Peki ama bu canlı türleri nasıl olup da hem Güneş ışığı olmadığı için besin sağlanamayan, hem de son derece zehirli bir ortamda yaşayabilmektedirler?
Bu sularda yaşayan canlılar, volkan ağızlarından yayılan hidrojen sülfürün (H2S) zehirleyici özelliğini etkisiz kılacak bir yaratılışa sahiptir. Allah’ın yarattığı bu özel sistem sayesinde zehirlenip ölmedikleri gibi, ihtiyacını duydukları besini ve enerjiyi de rahatça temin edebilmektedirler. Bunun için hidrojen sülfürü (H2S) oksijen ile "yakarak", su ve çeşitli sülfatlar üreten bakterilerden faydalanırlar.
Hidrojen sülfür + Oksijen = Su + Sülfatlar
"Kemosentez" olarak adlandırılan bu işlemde bakteriler, kükürdü işleyerek besin üretirler. Böylece okyanusun derinliklerindeki su ağızlarında, pek çok canlı bu bakterilerle ortak yaşam içerisinde, besin elde etmek için ışığa ya da suyun yüzeyinden aşağıya çöken canlı artıklarına ihtiyaç duymadan yaşarlar.
Bu canlılar arasında en dikkat çekici olanı, ne besin alacak bir ağzı ne de aldığı besinleri sindirecek bir sindirim sistemi olmayan dev tüp solucanlarıdır. Araştırmalar sonucunda dev tüp solucanlarının (Riftia pachyptila), "trofozom" adı verilen organında kemosentez yapan bakteriler olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle ki, tüp solucanının her 28 gramlık dokusu 285 milyar bakteri içermektedir. Dev tüp solucanı kendi hücreleri içinde yaşayan bakterilere kimyasal madde sağlarken, bakteriler de solucana besin sağlamaktadır.
Midye, yengeç, karides, deniz tarağı ve istiridye gibi ağız çevresinde yaşayan daha pek çok canlı da, kemosentez yapan bu bakterilerle benzer bir ortak yaşam ilişkisi içindedir. Sülfürü gerçekleştirdikleri kimyasal işlemler sayesinde kullanıma uygun hale getiren bu bakteriler, diğer hayvan türleri için yiyecek sağlayarak volkanik ağızdaki besin zincirinin temelini oluştururlar. Bazı omurgasızlar bu mikroorganizmalar sayesinde, ahtapot gibi hayvanlar ise bu omurgasızlar sayesinde soylarını devam ettirirler. Yakın bir zamana kadar canlılığın olmadığı sanılan bu ortamdaki türlerin zenginliği ve uyumu hayranlık vericidir.
Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran sıcak su ağızlarının keşfi, önemli bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Bu bölgelerde olağanüstü bir şekilde yaşayan canlıların bir bölümü tespit edilmiş olsa da, halen %95’i tanımlanamamıştır. Her yeni araştırma ve gelişme, okyanus tabanının zenginliği hakkında ne kadar az şey bildiğimizin bir göstergesi olmaktadır. Sıcak su ağızlarındaki bu yaşam ve canlı çeşitliliği Yüce Rabbimiz’in evrenin her noktasındaki hakimiyetini, ilmini ve rahmetini sergilemektedir. Evrendeki herşeyi yaratan, evrenin her köşesinde sonsuz aklını tecelli ettiren Yüce Allah’tır. Allah’ın ilmiyle her yeri kuşattığı Kuran’da şu şekilde bildirilmektedir:
Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)