Allah’ın sonsuz ilminin, sonsuz aklının ve sonsuz gücünün delilleri “Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız.” (Nahl Suresi, 18) ayetinde bildirildiği üzere bizim saymaya güç yetiremeyeceğimiz sayıdadır. Evrende her biri yaratılışın birer delili olan varlıkların birbirleriyle olan uyumu sonucu meydana gelen muhteşem bir düzen vardır. Öyle bir düzen ki, herşey ince ince ayarlanmış, insan aklının asla alamayacağı detaylarla birlikte mükemmel bir biçimde yaratılmıştır. Yüce Rabbimiz’in adaptasyon sanatı da bu mükemmel detaylardan biridir.
Adaptasyon; bir canlının, bulunduğu çevrede daha iyi yaşamasını ve üremesini sağlayan özelliğidir. Evrim teorisi, buna kendi iddiaları doğrultusunda hayali bir anlam daha yükler ve içinde bulunduğu koşullara adaptasyon sağlayan canlıların zaman içinde sözde tür değiştirdiklerini iddia eder. Ancak evrimcilerin “koşulların değişmesi, canlının evrimleşerek tür değiştirmesine neden olur” iddiası geçerli değildir. Bir tür, “genetik potansiyeli” olanak verdiği ölçüde bulunduğu ortamdaki değişikliklere adapte olur. Eğer “genetik potansiyeli” bu değişikliklere adapte olmasına imkan vermiyorsa, o zaman bu tür, değişen koşullara adapte olamaz ve yok olur. Ancak hiçbir zaman için koşullara adapte olarak başka bir türe dönüşmez. Her zaman aynı türün bir bireyi olarak kalır.
Tüm canlıların ortak bir atadan tesadüflerle türediklerini savunan evrim teorisi, adaptasyon kavramını yoğun biçimde kullanır. Aslında adaptasyonla evrim kavramı, Lamarck döneminin ilkel bilim anlayışının bir kalıntısıdır ve çoktan bilimsel bulgular tarafından reddedilmiştir.
Bir canlının, bulunduğu çevrede daha iyi yaşamasını ve üremesini sağlayan özelliği Allah’ın bu canlılar üzerinde yarattığı adaptasyon sanatının bir sonucudur:
www.evrimyalani.imanisiteler.com
“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen olur.” (Bakara Suresi, 117)
Güney Kaliforniya’da karanlıkta parlayan kırkayak cinsinin üç türü yaşar. Motyxia cinsi kırkayaklar vücut yüzeylerinin tamamını parlatabilmektedirler. Bu kırkayaklar kördürler. Bu nedenle ışıklarını birbirlerini görmek için kullanmalarının bir anlamı yoktur. Ancak bu ışıkları düşmanlarından korunmak için kullanırlar. Arizona Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma bu düşünceyi doğrulamıştır. Parlayan kırkayaklar parlamayan türlere göre çok daha az oranda kemirgen saldırısına uğramıştır. Bu kırkayakların bulundukları ortamla uyum içinde yaşamalarında mükemmel bir adaptasyon daha vardır. Bu canlılar siyanür üretirler ve düşmanlarına karşı caydırıcı güç olarak siyanürü güvenli bir şekilde derilerinde taşırlar.
Botswana’da yaşayan kamuflaj ustası dokumacı kuşlar özenli yuvalar inşa ederler. Edinburgh Üniversitesi’nden bilim adamlarının gözlemlerine göre dokumacı kuşlar yuva yapma tekniklerini değiştirebilir ve birbirlerinden tecrübe ederek yuva yapmayı öğrenebilirler.
Dokumacı kuş ilk iş olarak kullanacağı malzemeyi toplar. Yeşil ve taze yapraklardan kendine ince uzun şeritler keser veya yaprakların orta damarlarını alır. Özellikle taze yaprakları seçmesinin ise bir nedeni vardır: Kuru yapraklardan alacağı malzemeyi kontrol edebilmesi ve bunları dokumada kullanması çok zordur, ancak taze yaprak lifleri ile bu işlemler çok kolay gerçekleşir. Kuş öncelikle çatallı bir dala, bir yapraktan kopardığı uzun bir lifin ucunu sararak işe başlar. Bir ayağı ile lifin ucunu dalın üzerinde tutarken, diğer ucunu gagasıyla idare eder. Liflerin düşmelerini engellemek için onları düğüm atarak birbirlerine bağlar. İlk olarak bir çember oluşturur; bu yuvasının girişidir. Daha sonra ise gagasını mekik gibi kullanarak yaprak liflerini diğer liflerin üzerinden ve altından sırayla geçirir. Dokuma işlemi sırasında her lifin ne kadar çekilmesi gerektiğini de hesaplayabilmelidir. Çünkü eğer dokuması gevşek olursa yuva hemen dağılır. Ayrıca yuvanın son halini zihninde canlandırabilmelidir ki, duvarların ne zaman kavisleneceğine veya dışarı doğru çıkıntı verileceğine karar versin.
Girişi tamamladıktan sonra yuvanın duvarlarını dokumaya başlar. Bunun için başaşağı durur ve içeriden çalışmaya devam eder. Gagasıyla bir lifi diğerinin altına sokar ve sonra hassas bir şekilde dışarıda kalan ucunu tutar ve sıkıca çeker. Böylece son derece muntazam bir dokuma oluşturur. Elbette ki dokumacı kuşların bu hareketleri rastgele gerçekleştirmeleri mümkün değildir, bu canlılar çok şuurlu ve bir amaca yönelik hareket ederler. Allah kuşların ilhamıyla hareket ettiklerini şöyle bildirir:
“Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir.” (Nur Suresi, 41)
Yakın zamanda, dünyanın en tuzlu suyuna sahip olan Lut Gölü’ndeki su kaynaklarında bazı mikrop türlerinin yaşadığı keşfedildi. Araştırmacılar diğer organizmalar arasında yaşayan fototroflar ve sülfür bakterileri de buldular.
Yüksek tuz oranına karşı direnci yüksek olan ve tuzsever türler olarak gösterilen “halofil” adı verilen mikroorganizmaların çoğu yüksek tuz konsantrasyonuna büyük bir dayanıklılık gösterir. Oysaki bu gibi yoğunluklarda DNA ve proteinler hayati süreçler için çok önemli etkileşimleri yerine getiremezler. Bu denli yoğun tuzlara maruz bırakılan organizmaların çoğunun bu koşullarda öldüğü bilinir. Aşırı tuzlu ortamlarda yaşayan halofiller ise yüksek tuz konsantrasyonuna adapte olup hala tam olarak anlaşılamayan mekanizmalar kullanarak dayanabilirler. Kuşkusuz bu durum evrimcilerin tek hücreli canlıları sözde basit olarak görmelerinin aslında sadece bağlı oldukları ideolojiden kaynaklandığını bir kez daha gözler önüne serer. Henüz mekanizmasının tam olarak nasıl işlediği anlaşılamayan gözle görülemeyecek küçüklükteki bir canlının bulunduğu ortama adapte olarak diğer canlılardan üstün olan bir donanıma sahip olması ve sahip olduğu bu donanım vesilesi ile üstlendikleri görevleri milyarlarca yıldan beri kusursuzlukla yerine getirmeleri, Yüce Allah’ın örneksiz sanatındaki sırları anlayabilmek, O’nun gücünü görmek ve takdir etmek için bir vesiledir.
2011 yılında Brezilya’da kendi tohumunu gömen bir bitki keşfedildi. Spigelia genuflexa isimli bitki meyveleri oluşunca meyveli dallar aşağı doğru eğilir, tohumlarını toprağa döker ve hatta bitki bazen yumuşak yosun örtüsünün altına tohumları adeta gömer.
Yeryüzündeki tüm canlılarda olduğu gibi, bu bitkinin bulunduğu ortama uyum sağlaması için gerekli bilgileri yerleştiren, hiç kuşkusuz ki her şeyi eksiksiz yaratan, her türlü yaratmadan haberdar olan Allah’tır. Allah bu gerçeğe bir ayetinde şöyle dikkat çekmiştir:
“Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.” (Hac Suresi, 63)
Arjantin’deki çim kesen karıncalar, içinde milyonlarca üyesi olan kolonileri barındıran tepecikler halinde mükemmel yuvalar inşa ederler. Karıncalar bulundukları hava koşullarına adapte olarak kolonilerine hava sağlayan ve ektikleri mantarları uygun sıcaklıkta tutan gözenekli kuleler yaparlar. Yuvalar bu amaca yönelik inşa edilir ve inşa edilen bol gözenekli kulelerde mükemmel bir işçilik vardır. Termitler de kendi boyutlarına göre çok daha büyük olan havalandırma sistemine sahip kuleler inşa ederler.
Bu yuvanın yapılmasının üstün teknoloji ve profesyonel bir ekip çalışması gerektirdiği anlaşılmaktadır. Bu tip bir yuva meydana getirebilmek için gerekli bilgiyi edinmek, insan ömrünün uzunca bir bölümünü kapsar. Oysa yumurtadan çıkan bir karınca görevini o anda bilmekte ve hiç vakit kaybetmeden uygulamaya geçirmektedir.
Bu durum, karıncaların bu bilgilere henüz dünyaya gelmeden sahip olduklarını gösterir. Daha doğrusu tüm bu bilgiler, var oldukları ilk andan itibaren, herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah tarafından karıncalara ilham edilmektedir. Nuh Suresi’nde herşeyin sahibinin ve denetleyicisinin Allah olduğu, her canlının O’nun ilhamıyla hareket ettiği şöyle bildirilir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır).” (Hud Suresi, 56)
Güney Atlantik’te bulunan Ascension Adası’nda bazı sahiller çok sıcaktır. Kaplumbağalar yumurtalarını bu kumsallara bırakırlar. Isıya dayanıklı bu yumurtalar yavru kaplumbağaları sıcağa karşı korur.
Bilindiği gibi çoğu dişi kaplumbağa doğdukları plaja dönerek yumurtalarını bu plajlara bırakırlar. Yapılan araştırmaya göre yumurtadan çıktıkları sıcak kumsallara dönen kaplumbağaların sadece altı kilometre uzaklıktaki daha soğuk olan kumsallara dönen kaplumbağalara oranla çok daha iyi ısı korumasına sahip oldukları gözlemlenmiştir. Evrendeki herşeyi yaratan, evrenin her köşesinde sonsuz aklını tecelli ettiren Yüce Allah’tır.
Rabbimiz, Kendi sonsuz ilminden dilediği kadarını dilediğine verir. Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığı Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
“Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.” (Taha Suresi, 98)
Bir canlıyı bulunduğu ortama yerleştiren, onu bu şartlara göre korunaklı donanımlarla yaratan Yüce Allah’tır. Bu gerçek sürekli olarak insana tüm varlıkların durumlarını ve davranışlarını mutlak iradesiyle takdir eden Allah’ın büyüklüğünü hatırlatmaktadır:
“Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 13)
Kutup ayıları buzlarla kaplı bir alanda yaşadıkları için onları soğuktan koruyan beyaz kalın kürkleri vardır. Sahip olduğu 5 cm kalınlığındaki özel kürkünün beyaz görünen tüyleri aslında şeffaftır. Isı kaybını önleyen fiberoptik özelliklere sahip bu tüylerin her biri içi boş şeffaf bir tüp gibidir. Bu tüpler, güneş ışınlarının ısısını alttaki siyah renkli tüye kadar doğrudan ayının derisine iletir ve ayının ısınmasını kolaylaştırır.
Ayrıca kutup ayılarının derilerinin altındaki 10 cm’lik yağ tabakası ısı yalıtımı sağlar. Böylece kürkü ve derisi ayıyı soğuk dış ortamından tamamen yalıtmış olur. Ayrıca bu kürk yüzmeye de elverişlidir. Suyun içindeyken tüyler bir araya gelerek birbirine yapışır ve kutup ayısı su geçirmez yumuşak bir dalış elbisesi giymiş gibi olur. Böylece buzlu sularda saatte 10-11 km. hızla, 2000 km. uzağa kadar yüzerek gidebilirler. Yüce Allah’ın bu canlıların derileri ve tüylerinde yarattığı söz konusu detaylar vesilesiyle kutup ayısı 37 derece olan beden sıcaklığını, suyun içinde ya da üstünde uzun süre koruyabilmektedir. Hatta bu canlıların bedeninin aşırı ısındığı zamanlar bile olur. Bu nedenledir ki, çoğu zaman kutup ayıları yükselen vücut ısılarını düşürmek için vücutlarını buza sürterler.
Kutup ayısının yağı ve derisi iyi bir yalıtkan olduğu için soğuk havanın kutup ayısına etkisini azaltır. Kutup ayıları da Yüce Allah’ın canlılardaki adaptasyon sanatının bir delilidir. Yüce Rabbimiz bu kusursuz yaratma gücünü ve sanatını, bir Kuran ayetinde şöyle bildirir:
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Evrim teorisi, adaptasyon kavramına pek çok özellik ekler ve içinde bulunduğu koşullara adaptasyon sağlayan canlıların zaman içinde tür değiştirdiklerini iddia eder.
Ancak evrimcilerin “koşulların değişmesi, canlının evrimleşerek tür değiştirmesine neden olur” iddiası geçerli değildir. Bir tür, “genetik potansiyeli” olanak verdiği ölçüde bulunduğu ortamdaki değişikliklere adapte olur. Eğer “genetik potansiyeli” bu değişikliklere adapte olmasına imkan vermiyorsa, o zaman bu tür, değişen koşullara adapte olamaz ve yok olur. Ancak hiçbir zaman koşullara adapte olarak başka bir türe dönüşmez. Her zaman aynı türün bir bireyi olarak kalır.