Zulüm gördüler ama asaletlerini korudular: Uygur Türkleri
ucgen

Zulüm gördüler ama asaletlerini korudular: Uygur Türkleri

9831

Çin'in en batısındaki Doğu Türkistan halkı yıllardır ciddi baskılara maruz kalmaktadır. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, Doğu Türkistan'da şehit olanların sayısına baktığımızda, 35 milyon gibi inanılmaz bir rakam olduğunu görürüz. Özellikle son 15 yılda, tüm dünyanın gözü önünde Çin bir kez daha Doğu Türkistan'da yaşayan Müslümanları şehit etmeye girişmiştir.

Doğu Türkistan'daki bu son saldırılarını Çin teröre karşı savaş olarak gösterme gayretindedir. Ağırlıklı olarak Müslümanların bulunduğu batı kesim başta olmak üzere bölücülüğe ve terörizme karşı bir kampanya yürüttüğünü iddia eden Çin, aslında "muhafazakar" İslam'a karşı topyekün savaş açmış gibi görünüyor. Çin hükümeti bölgede yaşayan Müslüman Uygur Türklerini kendince "radikal" veya "ayrılıkçı" teröristler olarak yaftalamaya çalışıyor. Tabi ki bu tamamen yanlış ve son derece yanıltıcı bir propaganda.

Geçen on yılda, pekçok tanınmış Uygurlu, terörizm suçlamasıyla hapsedildi ya da çareyi yurt dışına sığınmakta buldu. Bunun son örneklerinden biri de, sadece Çin Hükümetinin politikalarını barışçı şekilde eleştirdiği için wayrılıkçılık suçlamasıyla tutuklanan Uygurlu akademisyen ve ekonomist İlham Tohti'dir.   İlham Tohti'nin duruşma gününe kadar geçen süreçte uğradığı insanlık dışı muameleye ilişkin rahatsız edici raporlara tüm dünya tanıklık etmişti. Şimdi de, Çinli otoriteler tarafından bölgedeki olası herhangi bir muhalefete göz dağı vermek için, oldukça sembolik bir yargılama süreci sonrasında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Pekin yönetimi bölgede baskılarını meşrulaştırmak için, Uygurlu "ayrılıkçılar" tehdidini abartılı olarak malzeme yapıyor.

Huzursuzluk sevgi ve anlaşmayla çözülür şiddet ile değil

Bölgede huzursuzluk olduğu doğrudur ancak bu huzursuzluğun kaynağı orada yaşayan Müslüman nüfus değildir. Çinli yetkililer kendilerince huzursuzluğun kaynağı olarak Çin dışında yaşayan Uygur kökenli ayrılıkçıları suçlamayı tercih etmektedirler. Çin, sürgündeki Uygur lider Rabiya Kadir'i şiddete teşvik etmekle suçlamaktadır. Oysa Çin polisi, barışçıl protestolar sırasında, şiddet ve ölümlere yol açan şekilde gelişigüzel ateş açmasıyla bilinmektedir.

Doğu Türkistan'daki Müslüman kardeşlerimizin Çin zulmü altında yıllardır çeşitli zorluklara maruz kaldıkları yadsınamaz bir gerçektir, ancak buna rağmen asla şiddete ve çatışmaya başvurmamışlardır. Uygur Türkleri güzel ahlakları, dürüstlükleri, sabırlı ve uzlaşmacı yaklaşımları, devlete itaatkarlıkları, sadakat ve adanmışlıkları ile tanınan asil bir halktır. Bu güzel insanlar, affedicilik, barışçıl olma, farklı düşüncelere ve inançlara saygı gösterme ve insanları ırklarından ziyade ahlakları ile yargılama gibi mükemmel erdemlere sahiptirler.

Bu nedenle de bölgede yaşayan diğer halklarla, özellikle Han Çinlileri ile etnik kökene dayalı herhangi bir çatışmaya ne geçmişte girmişlerdir, ne de gelecekte girişeceklerdir.

Uygur Türkleri, Doğu Türkistan'da hangi din veya etnik kökenden olursa olsun, herkesin yaşam hakkına saygılı bir şekilde, barış ve güvenlik içinde birarada yaşayayabileceği bir ortam istiyor. Uygur Türklerinin barış ve güvenlikten yana olduğu açıktır. Ancak tüm bölgede barışın sağlanabilmesi için Uygurlu kardeşlerimizin güvenliğinin temin edilebilmesi de şarttır.

Bu bağlamda uluslararası topluma önemli sorumluluklar düşmektedir. Çinli  ve Uygur Türkü kardeşlerimizin barış içinde yaşayabilmesi için uluslararası toplumun ve organizasyonların desteği elzemdir. Bu örgütlerin, özellikle de BM'nin Çin hükümeti üzerindeki demokratik baskıları, Pekin'i Uygurlu kardeşlerimizin meşru taleplerine ve sorunlara karşı daha barışçıl bir çizgi izlemeye ve insan haklarına saygılı olmaya teşvik edecektir. Gereken teşvik ve yönlendirme sağlandığında, uluslararası toplum bir garantör olarak hareket ettiğinde, bölgede barışın tesis edilmesi kolaylaşacaktır.

 

Çin korku ve baskı ile değil, fikir ve inanç özgürlüğü ile refaha erişebilir

Çin'in ulusal ve ekonomik çıkarlarını koruma arzusu duyması doğaldır, ancak bu zulüm ve saldırganlık yoluyla yapılamaz. Çin'i daha müreffeh yapacak, ekonomik ve sosyal dinamizmini güçlendirecek yol, insan haklarına saygılı, demokratik ve sevgi dolu, fikir ve inanç özgürlüğünü savunan bir felsefede yatıyor. İşgal, baskı ve yaptırımlar bölgeye huzursuzluk, kargaşa ve nefretten başka bir şey getirmemiştir  ve bu yollarla milletleri sömürme günleri artık miyadını doldurmuştur. Eğer Çin, Doğu Türkistan halkının kendisini yönetmesine izin verir ve ülkenin ekonomik bağımsızlığını tanırsa,  bundan muazzam avantajlar sağlayabilir. Kendi sınırları içinde özgürce, korku ve baskılardan arınmış bir şekilde yaşayan ve üretim yapabilen bir Doğu Türkistan, Çin için yeni bir atılım merkezi olabilir.

Öte yandan, Çin'in  bölgede yaşayan Müslüman Uygur kardeşlerimize yönelik “radikal terörist” oldukları yönündeki diğer iddiasına gelince; bunu da ayrıca ele almak gerekir. Herşeyden önce, İslam'ın barış dini olduğunu, Çin ile birlikte tüm dünyaya göstermek, biz Müslümanların sorumluluğudur. İslam’a göre şiddetin her türü zulümdür. Allah Kuran'da bağışlayıcı olmayı emreder.

Kuran'a uyan ve Peygamberimiz (sav)'e tabi olan her Müslüman barışsever, merhametli, sevgi dolu, şefkatli, sabırlı ve ılımlı olmakla yükümlüdür. Kuran Müslümanlara, en zor koşullar altında dahi, öfkelerini tutup yenmelerini, kötülüğü iyilikle uzaklaştırmalarını, daima güzel sözle nezih davranışlar göstermeyi ve kendi aleyhlerinde dahi olsa adaletle davranmayı emreder.  İslam ahlakının yayılması, bu nedenle Çin için büyük bir avantajdır.

Şayet Çin hükümeti terör saldırılarından endişe duyuyor ve anarşiden, şiddetten kurtulmak istiyorsa, o zaman gerçek İslam ahlakının öğretilmesini ve yayılmasını teşvik etmelidir. Kuran ahlakına uyan insanların yaşadığı bir Çin'de, askeri işgallere ve güvenlik önlemlerine gerek kalmayacaktır. Huzursuzluk ve tedirginlik tamamen duracaktır. Sonuç, birbirlerine güven ve saygı duyan, birbirlerine anlayışla yaklaşan, devletlerine sadık ve saygılı, hep birlikte barış içinde yaşayan bireylerden oluşan bir toplum olacaktır. Devlet de parasını ve zenginliğini askeri yatırımlara harcamak yerine kendi vatandaşlarına aktaracak ve böylece Çin'in arzuladığı nizam ve ahenk de kendiliğinden kurulacaktır. Dünya Müslümanları olarak bize düşen görev, Allah'tan korkan Müslüman Uygur nüfusun, Çin'in düşmanı değil, müttefiki ve kardeşi olduğu gerçeğini onlara göstermektir.

Bu yazı Sayın Adnan Oktar’ın Harakah Daily 'de yayınlanan yazısıdır:

http://www.harakahdaily.net/index.php/headline-english/31590-persecuted-but-noble-uyghur-turks

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo