MÜSLÜMANLARA YÖNELİK KÜRESEL ZULÜM
IŞİD’in Kobani’de PYD’ye yönelik saldırıları üzerinden tarihin en büyük algı operasyonlarından biri yürütülürken dünyanın dört bir tarafında zulüm ve vahşet son hızıyla devam ediyor. Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, İran’da, Suudi Arabistan’da, Orta Afrika’da... Müslümanlara ve mazlumlara yönelik devam eden zulüm, katliam, vahşet, linç ve işkence politikası dünya kamuoyunun gözlerinden IŞİD perdesiyle gizlenmeye çalışılıyor.
www.pkkninkomunisttaktikleri.beyazsiteler.com
Deccaliyetin güçleri, müttefikleri ve çığırtkanları, herkesin dikkatini IŞİD’in PKK üzerindeki tehdidine odaklarken, her gün dünyanın farklı bölgelerinde sessiz sedasız katliamlar devam etmektedir. Bu sessiz sedasız katliamların en şiddetlisine Müslümanlar maruz kalmaktadır. Şimdi dünya çapında görmezden gelinen Müslüman katliamlarına bazı örnekler verelim.
Görmezden Gelinen Dünya Çapında Müslüman Kıyımı
→ Esad’ın Suriye’de düzenli sürdürdüğü varil bombası saldırılarında her ay ortalama 350 çocuk hayatını kaybediyor. Şam’ın Cobar bölgesinde zavallı küçük çocuklar anestezi olmadan ameliyat edilmek zorunda kalınıyor.
→ Suriye’de bugüne kadar 11 bin kişi açlık ve kahredici işkencelere tabi tutuldukları için zindanlarda, soğuk dehlizlerde yaşamlarını yitirdiler ve halen de yitirmeye devam ediyorlar.
→ Beşar Esad’a bağlı, psikopat, dinsiz, imansız, cinayetten zevk alan özel seçilmiş mahluklardan oluşan silahlı Şebbiha örgütü Müslümanlara yönelik vahşet ve zulümlerini aralıksız sürdürüyor. Arapça’da “hayalet” anlamına gelen Şebbiha, dayak ve işkenceyle şehit edemediği Müslümanların vücutlarında bıçaklarla kesikler açıyor, organlarını kesiyor, yine de yaşıyorlarsa üzerlerine kurşun yağdırıyor. Bunu yaparken de aralarında gülüp eğleniyor, bıçak ve silah değiştirerek insanlık dışı bir vahşet ve psikopatlık sergiliyorlar.
→ Irak’ta Maliki’nin destek verdiği Şii milislerin yıllardır Sünni Müslümanlara yönelik işkence ve cinayetleri devam ediyor. Ocak 2014’ten bu yana Maliki milisleri hemen her gün roketler ve varil bombalarıyla Felluce’yi bombaladılar, sivil Müslüman halkı acımasızca katlettiler. Abadi döneminde de bir değişiklik gözlemlenmiş değil.
→ Bangladeş’te devlet, Müslümanları sindirmek için liderlerine idam cezaları veriyor, yüzlercesi de hapishanelerde ölüme terk ediliyor. Polis bu zulmü protesto eden silahsız, sivil Müslümanlara ateş açarak onlarcasını şehit ediyor. Hakkında idam kararı verilmiş Cemaati İslami lideri Gulam Azam tutuklu bulunduğu cezaevinde rahatsızlığı ancak hastaneye sevk edilmesi engellendiği için hayatını kaybetti.
→ İran’da, Suudi Arabistan’da her ay onlarca Müslüman, rejime karşı oldukları, yönetimi eleştirdikleri ya da çeşitli kanunlara karşı geldikleri gibi gerekçelerle idam ediliyor. Tecavüze uğrarken kendini savunan kadınlar bile acımasızca ölüm cezasına çarptırılıyor.
→ Mısır’da devlet binlerce sivil Müslümanı meydanlarda kurşun yağmuruna tutarak kitle katliamıyla şehit ediyor. Yaralı Müslümanların sayısı on binleri buluyor. Yüzlerce kişi Müslüman olduğu için idam ve müebbet hapis cezalarına çarptırılıyor.
→ Orta Afrika’da 3 milyon savunmasız Müslüman vahşice katledilmeyi bekliyor. Müslümanlara karşı ülkede adeta bir cadı avı sürüyor. Amaç, Müslümanların yoğunlukta olduğu değerli maden ve petrol yataklarının bulunduğu bölgelerden Müslümanları göçe zorlayarak bu yeraltı zenginliklerini ele geçirmek. Hristiyan milisler bu göçü vahşet, işkence, tecavüz ve kundaklama gibi yöntemlerle hızlandırmaya çalışıyor. Arkalarını da bölgede 3000 civarında asker bulunduran Fransızlara dayıyor.
Dünyanın Farklı Yerlerinde Unutulan Müslüman Halklar Uygur Türkleri
Çin’in en batı noktasında yer alan Doğu Türkistan’da Müslüman kardeşlerimiz yaklaşık 60 yıldır sayısız işkencelere maruz kalıyorlar ve inanılmaz baskılar altında yaşamaya zorlanıyorlar. 1965’ten sonraki, katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz rakamlara ulaşıyor. Başlıcaları 1990’da Barın, 1995’te Hoten, 1997’de Gulca, 2009’da Urumçi ve son olarak da 2014 Yarkent’te yapılan katliamlar, önlem alınmadığı takdirde artarak süreceğe benziyor.
Geçtiğimiz Ramazan ayının sonuna denk gelen 28 Temmuz’da Çin, Doğu Türkistan’ın Yarkent-İlişku bölgesinde 100’e yakın Doğu Türkistanlının hayatını kaybettiği büyük bir katliam daha yaptı. Bu katliam Çin devletinin uyguladığı sansür politikası neticesinde medyaya yansımadı ve dünyadan gizlendi.
Doğu Türkistanlı bir gencin dünya medyasına sonradan ulaştırdığı mektubunda, Çin yönetiminin 27 Mayıs’ta Hoten merkezli başlattığı “Terörle Mücadele ve Sert Darbe Vurma operasyonu” kapsamında teravih namazı kılan kadınların bile katledildiği bilgileri yer almaktaydı.
Bu genç, Çin ordusu tarafından tutuklanmasının ardından Çin devlet televizyonuna çıkarılarak yazdığı mektuptaki katliam bilgileri kendisine inkar ettirildi. Bir süre sonra zavallı Doğu Türkistanlı gencin Çin yönetimi tarafından tutuklandığı ve hayatını kaybettiği haberi geldi.
Söz konusu katliamı protesto etmek için gösteri yapan Uygur Türkleri ise tutuklandı, ayrılıkçılık yaptıkları iddiasıyla 27’si hakkında idam cezası verildi. Ayrıca 9 kişiye müebbet hapis, 20 kişiye de 4 yıldan 20 yıla kadar ağır hapis cezası verildiği bildirildi. Ayaklanmadan sonra 6 yerleşim yeri Çin ordusu tarafından kuşatma altına alındı ve binlerce kişi tutuklandı. Buralarda kuşatma devam ediyor ve Uygur Türkleri sürekli bir endişe içinde.
Oruç tutan Müslümanları zorla yere yatırıp boğazlarına su dökerek, evde Kuran bulunduranları mahkum ederek ve bu zulme haklı tepki gösterenleri de terör örgütü üyeliği gerekçesiyle idam cezasına çarptırarak yürütülen sistematik bir şiddet politikasının ancak tek bir izahı olabilir: O da Uygur Türklerinin bu tür ağır tahrikler ve baskılar sonucunda radikalleştirilmesidir.
Bu yöntemle, çileden çıkıp ayaklanarak sokağa dökülmeleri sağlanacak Uygur Türkleri şiddetin içine çekilecekler. Böylelikle, Çin için çok daha kolay hedef haline gelecekler ve askeri müdahalenin yolları açılacak. Sonuçta da Çin, on yıllardır baskı ve şiddet politikasıyla zorla ayakta tuttuğu komünist rejimi için bünyesinde önemli bir ideolojik tehdit olarak gördüğü Müslüman halkı güya kendince meşrulaştıracağı bir soykırımla yok edebilecek.
Oysa bu tür fiziksel yöntemlerin tarih boyunca sorunları katlanarak büyütmekten başka bir işe yaradığı görülmemiştir. Şiddetle, baskıyla, sindirme yöntemleriyle fikirler, düşünceler inançlar yok olmaz tam tersine güçlenir, köklenir ve daha çok yaygınlaşırlar. Bu nedenle Çin eğer gerçekten bölgeye barış gelmesini istiyorsa Müslüman Uygur Türklerinin yaşamlarına, hak ve özgürlüklerine, örf, adet ve inançlarını, dini vecibelerini rahatça yerine getirmelerine saygılı olmak zorundadır. Ancak bunun yanında Çin de “bağnaz İslam anlayışı” konusunda rahatlatılmalıdır. Doğu Türkistan’da dinlerini yaşamak isteyen kardeşlerimizin İslam dininin barış ve sevgi dolu ahlakını yaşamak istediklerinin garantisi verilmelidir.
Tayland’da cezaevinde tutuklu bulunan, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 496 Uygur Türkü de hastalıklarla boğuşarak çok ağır şartlar altında yaşam mücadelesi vermektedir. Bunların Çin’e geri gönderilme ve orada idam cezasına çarptırılma ihtimali de yüksek. Bu nedenle MHP milletvekili Sayın Sinan Oğan’ın, ‘Tayland Büyükelçiliğimiz ve Dışişlerimiz’in bu zavallı insanlara sahip çıkması’ talebinin hayata geçirilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması çok önemlidir.
www.ataturkvekomunizm.beyazsiteler.com
Dünya artık güç dengelerinin savaştığı, reelpolitik insaniyetsizliği ile sevgisizlik içinde boğulduğu ortamdan çıkarılmalıdır. Bu ortam artık süper güçlere de büyük zarar veriyor. Sevgi politikalarının en kısa zamanda hayata geçirileceği, sevgiyle hareket edilmesini öğütleyen sevgi öğretmenlerinin dinleneceği bir çağa geldik. Hz. İsa (a.s.)’ın havarilerine telkin ettiği o içli sevginin ve tevazu ruhunun dünyaya hakim olacağı çağa yaklaştık. İnsanların iman coşkusuyla vicdanlarını ortaya çıkaracağı ve toplumların sevgi ve demokrasiyi en saf haliyle yaşayacağı bir Altın Çağ’ın arifesindeyiz.
Uluslararası Kamuoyu Müslüman Kıyımı Karşısında Yıllardır Sessiz
Dünya tarihinde bu derece eşi benzeri görülmemiş bir kitlesel Müslüman kıyımı, algı sınırlarını aşan bir zulüm, vahşet ve yok etme kampanyası karşısında uluslararası kamuoyu her zamanki görmez, duymaz, anlamaz tavrını sürdürmektedir. Kimse sesini çıkarmamakta, tepki vermemekte, çözüm üretmemekte ve önlem almamaktadır...
Ancak söz konusu “dinsiz, imansız, komünist, kalleş, terörist bir çapulcu güruhuna Ortadoğu’da yerleşik devlet kurmak” olunca bütün dünya ayağa kalkmaktadır. Dünya medyası bu katil çetesine sahip çıkma yarışına girmekte, sivillerin hayatı hiçe sayılarak Müslümanların başına bombalar yağdırmaktadır.
Bir terör örgütünün bölgede hakim olması ve Müslümanların yok edilmesi için tek bir hava harekatına 4.5 ile 9 milyon dolar arasında para harcayan, tek bir tomahawk füzesini 1 milyon dolara fırlatan, sadece Haziran’dan bugüne kadar IŞİD’le mücadeleye 1.1 milyar dolar harcayan Batı toplumu ve Ortadoğu’daki bazı müttefiklerinin –göstermelik olanlar dışında– Müslümanların kurtuluşu için tek bir dolar dahi harcamaması ise çok vahimdir.
www.pkkninideolojisi.beyazsiteler.com
Myanmar Devletinin Yok Saydığı Rohingya Halkı
Arakan’da yaşayan yaklaşık 1 milyon Müslümandan geriye sadece 140 bin kişi kaldı. Diğer yüzbinlerce Müslümanın ise bir kısmı şehit edildi, bir kısmı da zulüm ve cinayetlerden kurtulabilmek için yurtlarını terk etmek zorunda kaldı.
Rohingya Müslümanları, yıllardır vatandaşlık haklarının verilmemesi, seyahat ve ticaret özgürlüklerinin sağlanmaması ve sayısız kısıtlamalara maruz kalmalarının yanı sıra fanatik Budistler tarafından da yoğun ve aşırı şiddete maruz kalıyor. 2012’de başlayan son şiddet dalgasıyla yaklaşık 150 bin Müslüman evlerini terk etmek zorunda kaldı. Birçoğu yolda hayatlarını kaybederek Bangladeş ve diğer komşu ülkelere sığınan Rohingyalılar göç ettikleri ülkelerdeki kamplarda da son derece zor ve insanlık dışı koşullar altında yaşamlarını sürdürüyor.
Ekim 2014’te BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, Rohingya Müslümanlarının şiddete maruz kalmaya devam etmesinin endişe verici olduğunu belirterek, Myanmar hükümetinin verdiği sözlerin yerine getirilmediğini belirtti. Genel Sekreter ayrıca, ülkedeki etnik ve dini ayırımlar nedeniyle yaşanan şiddetin de kaygı verici boyutta olduğuna dikkat çekti.
Rohingya Müslümanlarının haklarını savunmak için kurulan Arakan Projesi’nden Chris Lewa, sadece Haziran ve Eylül ayları arasında en az 30 köyde şiddet olayları ve insan hakları ihlalleri olduğunu, çok sayıda Müslümanın da terör örgütleriyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle gözaltına alındıklarını söyledi.
Arakan kanaat önderlerinden Aung Win de birçok Arakanlı’nın vatandaşlık edinme başvurusunun kabul edilmediğini çünkü onların Bengalli sayıldıklarını söyledi. Sonuçta Arakanlılar şu an hala vatansız. Ne içinde uzun yıllardır yaşadıkları Myanmar onları vatandaş olarak kabul ediyor ne de iddia edildiği gibi komşu ülke Bangladeş vatandaşlık veriyor.
Uluslararası toplumdan gelen baskılar sonucu Myanmar hükümeti, gerekli şartları yerine getiren göçmenlere vatandaşlık hakkı tanımayı kabul ettiğini söylese de bunun bir aldatmaca olduğu anlaşılıyor. Çünkü Rohingyalılar, ailelerinin en az üç nesildir ülkede yaşadığını belgeleyemediği için bu haktan yararlanamıyor. Rohingyalıların resmen evlenmelerine imkan tanınmazken doğan çocuklara da devlet doğum belgesi düzenlemiyor.
Kısaca devlet, ülkede adeta Rohingya diye bir bölge ve burada yaşayan bir halk yokmuş gibi davranmaya devam ediyor.
Zulüm ve Şiddet Sevgi Ruhuyla Çözülür
Yıllarca insanlara empoze edilen, materyalizm ve bunun sonucunda ortaya çıkan inançsızlık toplumdaki şiddetin altında yatan ana sebeptir. Egoist, kendini beğenmiş, kendi menfaatini düşünen insanlar yoğun bir şekilde tatminsizlik duygusuna kapılmaya başlarlar. Bu da toplumda vahşice bir sahiplenme, kıskançlık, sevgisizlik ve nefret duygusunu zirveye çıkartır. Şefkat, merhamet ve anlayış yerini kavgaya, saldırganlığa ve çatışmaya bırakır. Haklının değil güçlünün ayakta kalabileceği inancı dünyayı adeta bir sevgisizlik cehennemine dönüştürür.
Ben merkezli, sağlıksız, patlamaya hazır bir bomba gibi yaşayan insan modeli, zengin de olsa, onlarca üniversite bitirmiş de olsa bozuk ruhundaki şiddet kültürünü bir türlü terk edemez. Egoizm ve sevgisizlik, bireyleri kendisinden başkasına değer vermemeye iter.
Zulmün şiddet ve silahla asla çözülemeyeceği açıktır. Yanlış ve sapkın ideolojilerin fikirle, ilimle, eğitim seferberliğiyle sağlanacak ikna yöntemleriyle kökten çözülmesi, silah/güvenlik sanayine harcanan trilyon dolarların sağlığa, sanata, eğitime, dünyayı cennet gibi yapmaya harcanması gerekir.
Dünyanın artık şiddetle, bombayla değil de sevgiyle, merhametle meseleleri halletme üzerinde durması gerekir. Bütün ülkeler Kuran’daki ve diğer Kutsal kitaplardaki sevgi ruhuna uymuş olsa dünyada sevgi hakim olur. Tüm ülkeler dine göre hayatını şekillendirmiş olsa sevgi politikaları karşısında fevkalade yumuşar.
Müslümanlara yapılan zulmün önlenmesi, deccaliyetin ahir zamandaki dünya hakimiyetinin sona ermesi ve hakimiyetinin kökünden yok edilmesi dolayısıyla mazlumların tek kurtuluşu sadece Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ile çözülecektir. Günümüzde Müslümanlara yönelik devam eden bu zulüm Allah’ın izniyle pek yakında Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur edeceğinin en açık ve net alametlerinden biridir.