Türkiye özellikle son iki yıldır hem iç hem de dış politikada hareketli dönemler yaşadı. Suriye'de yürütülen Fırat Kalkanı operasyonu, PKK ile mücadelede elde edilen başarılar, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlayan olağanüstü hal dönemi... Tüm bu yaşananlar kısa süre içerisinde hem Türkiye içinde hem de diğer ülkelerin Türkiye'ye bakış açısında önemli değişikliklere neden oldu. Rusya ile ilişkilerde önemli gelişmeler yaşanırken, ABD’nin Suriye'deki terör örgütü PYD/PKK'ya olan desteği ABD ile ilişkileri nispeten olumsuz etkiledi. Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin AB ile ilişkilerini de farklı bir boyuta taşıdı.
AB ile ilişkilerin sorunlu hale gelmesi kuşkusuz sadece Türkiye'nin politikaları ile alakalı değil. Özellikle Avrupa Parlamentosu'nda son dönemde sesleri oldukça yükselen aşırı sağcı liderler, hem yabancılara hem de Müslümanlara karşı propagandada etkin rol oynuyorlar. Irkçılığa varan söylemler ve yabancı karşıtlığı, bütünleyici ve birleştirici olması beklenen AB'nin temel değerlerine sekte vurmuş görünüyor.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin yaptığı oylama sonucunda Türkiye hakkında alınan karar, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin ulaştığı son noktayı belgeler nitelikte. Bu karara göre Türkiye, kurucu üyelerinden biri olduğu Avrupa Komisyonu tarafından izlemeye alınacak. Söz konusu izleme, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, komünist partilerin yönetiminde olan Doğu Avrupa ülkelerini, Batı Avrupa'nın demokratik değerlerine hazırlama amacını taşıyordu. Türkiye, komünist yönetim altındaki bir ülke değildi. Sadece Ortadoğu coğrafyasına yakın Müslüman bir ülke olması nedeniyle izlenecek ülkeler listesinde yer almış, daha sonra AK Parti hükümetinin gerçekleştirdiği bir dizi reform sonucunda bu listeden çıkartılmıştı. Bu reformlar içinde en dikkat çekenlerinden biri ise idam cezasının kaldırılmasıydı. Türkiye izlenen ülkeler listesinden 2004 yılında çıkarılmış olmasına rağmen tekrar bu listeye alınan yegane ülke konumunda.
AKPM, Avrupa Birliği'nin bir organı değil; fakat alınan karar AB'nin bir süredir Türkiye'ye yönelik bakış açısını vurgular nitelikte. Avrupa Birliği kuşkusuz bir süredir Türkiye'de yaşanan olayları gerektiği gibi değerlendirecek ve buna göre hakkaniyetli bir sonuç çıkaracak pozisyonda değil. Çünkü Avrupa, ne Türkiye'deki gibi bir PKK belası ile yüz yüze, ne içte yapılanmış bir güruhun darbe girişimine maruz kaldı ne de sınırında hiç dinmeyen savaşlarla muhatap. Bünyesine alacağı ülkeleri kendi normlarına göre ele alan Avrupa Birliği'nin, Türkiye'nin meselelerini doğru değerlendirebilmesi zor görünüyor.
AB’nin tek yanlı bakış açısı, Avrupa’da doruk noktasına ulaşan İslamofobi ve zenofobi nedeniyle artan nefret, elbette Avrupa’nın acil olarak çözüm bulması gereken konuların başında geliyor. Fakat Türkiye, alınan bu kararı mutlaka lehte olacak şekle dönüştürmelidir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin yıllar önce yaptığı AB üyelik talebi, demokrasi ve insan haklarının en iyi seviyeye ulaşması için gerçekleştirilmiş bir adımdır. Nitekim Türkiye üyelik başvurusunun yapılmasının hemen ardından gerçekleşen bir dizi reform ile, insan haklarına yönelik önemli adımlar kaydetmiştir. Unutulmamalıdır ki, söz konusu adımlar aslen Türkiye'nin ihtiyacı olan adımlardır.
Avrupa, kadının ön planda tutulduğu, hiçbir şekilde baskı görmediği, bilimin, sanatın, estetik ve kalitenin güçlü şekilde vurgulandığı seçkin bir modeli esas almıştır. Şu anda özellikle Müslüman ülkelerde acil ihtiyaç olan unsurlar bunlardır. Çünkü bazı Müslüman ülkeler uzun bir dönem bağnaz zihniyetin etkisi altında kaldıkları için kadın hakları, sanat, demokrasi, kişisel özgürlükler konusunda çok geri kalmışlardır. Bu durum söz konusu ülkelerde mutlu ve yaratıcı toplumlar oluşmasını büyük ölçüde engellemiştir. Sanat güzelliktir, insanların ruhunu zenginleştirir, neşe, mutluluk verir, karamsarlığı yok eder. Sanattan, estetikten, kaliteden uzak toplumlar genellikle kolayca karamsarlığa kapılır, çabuk sıkılır, sevgiye kapalıdır özetle ruhsal zenginliklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. İşte bu nedenle AB'nin ön plana çıkardığı sanat, kalite ve estetik mutlaka öncelikli konu olarak ele alınmalıdır.
Demokrasi, yalnızca Avrupa'nın değil, asıl olarak İslam'ın tavsiye ettiği bir modeldir. Dinde zorlamaya izin vermeyen dinimiz, demokrasinin en mükemmel tarifini yapmaktadır. Dolayısıyla asıl demokratik toplumlar, İslam toplumları olmalıdır. Türkiye demokratikleşme yolunda kuşkusuz ilerlemektedir. Bunu Avrupa'dan da üstün bir demokrasi geliştirerek tam anlamıyla gerçekleştirebilir.
Adnan Oktar'ın Gulf Times & Eurasia Review & Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:
http://www.eurasiareview.com/09052017-turkey-under-european-observation-oped/
http://www.riyadhvision.com.sa/2017/05/17/turkey-under-european-observation/