Günümüzde birçok insan, kalabalık şehirlerin boğucu atmosferinde, tekdüze ve kalıplaşmış bir hayata kendini kaptırdığı için karşısına çıkan yaratılış delillerini göremez. Böyle insanlar olayları kalp gözüyle değerlendirmedikleri ve çevrelerindekiler üzerinde derin düşünmedikleri için son derece yüzeysel bir bakış açısına sahiptirler. Bu yüzeysel bakış ise zamanla, duyarsız, yeri geldiğinde kaba ve düşüncesiz insanların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Oysa iman eden bir insan için çevresinde bulunan herşey Allah`ın varlığını delillendiren birer iman hakikatidir. Yeryüzünde bulunan canlı-cansız bütün varlıkları, hassas dengelerle donatılmış evreni ve içindeki her bir nesneyi Allah`ın yarattığını bilen insan, çevresinde olup biten herşeyi buna göre değerlendirir. Yaratılış delili olarak yalnızca ağaçları, çiçekleri ya da hayvanların şaşırtıcı özelliklerini düşünmez. Onun için Allah`ın yarattığı kolaylıklar örneğin taşıma araçları, cep telefonu, elektronik cihazlar ya da bir bilgisayar da birer iman hakikatidir. Bunların da Allah`ın dilemesiyle var olduğunu bilir ve işlerini kolaylaştırdığı için Allah`a şükreder.
Gün içinde zaman zaman rastladığımız gergin, öfkeli, bezgin, düşüncesiz, kaba veya saygıya aykırı tavırlar, herşeyi Allah`ın yarattığından habersiz olan birtakım insanlara ait davranışlardır. Oysa herşeyi iman hakikati olarak değerlendiren, olaylar üzerinde detaylı düşünen bir insan, manevi açıdan gelişir ve söz konusu kötü ahlak özelliklerini göstermekten kaçınır.
Yüzeysel ve Kaba Düşünceden Kaçınmak
Yüce Allah Kuran-ı Kerim`de, bu manevi derinlik ve kavrayıştan uzak olan, sadece dar kalıplar ve basit mantıklar içinde düşünen insanlara örnek olarak ``bir kısım Bedevi``leri göstermiştir. Bedeviler, Peygamber Efendimiz (sav) döneminde, çölde yaşayan göçebe kabilelerdi. Şehirli Araplar edebiyat ve estetik kültürüne sahipken; Bedeviler cahil, sert ve kaba tabiatlı bir toplumdu. Böyle bir tabiat, dinin kavranması ve yaşanması için büyük bir engel olabilir. Allah Kuran`da Bedevilerin bu özelliğini şöyle bildirmiştir:
Bedeviler inkâr ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah`ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha ‘yatkın ve elverişlidir.` Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 97)
Kuran`da yerilen ``Bedevi karakteri`` cehaleti, düşüncesizliği, kabalığı temsil etmektedir. Bu karakteri düzeltmek için insanların, kültürlü, derin düşünen, Allah`ın yaratmasındaki üstün sanatı ve hikmetleri kavrayabilen bir hale gelmeye çalışmaları gerekir. İman hakikatlerini araştırmak, öğrenmek, düşünmek ve yorumlamak ise Allah`ın bizden istediği ahlakın temelidir. Bir ayette, Müslümanın bu özelliği şöyle bildirilir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah`ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ``Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.`` (Al-i İmran Suresi, 191)
Şu anda olduğu gibi, Peygamber Efendimiz (sav) döneminde de, din ahlakının inceliklerini kavrayamayan, yüzeysel ve kaba düşünce yapısına sahip, nezaketten uzak insanlar yaşamıştır. Peygamber Efendimiz (sav)`in döneminde yaşayan bu kişilerin bir kısım Bedeviler oldukları Kuran`daki birçok ayetle bizlere bildirilmiştir.
O dönemde, Bedevi olarak isimlendirilen ve göçebe bir hayat süren insanlar itaatsizliğe ve sınır tanımamaya daha eğilimli idiler. Peygamber Efendimiz (sav) gibi mübarek bir insanı bizzat görmelerine, sohbetlerine katılmalarına, onun tebliğini bire bir almalarına, onun üstün ve seçkin ahlakına, her durumda asil, kaliteli ve modern tavırlarına bizzat şahit olmalarına rağmen Bedevilerin çoğu, kendilerini geliştirememiş, kaba ve basit bir çizgide kalmışlardı. Bu basitlik dine bakış açılarında, Peygamber Efendimiz (sav)`e gösterdikleri saygıda, itaat anlayışlarında ve günlük hayattaki bütün hal ve hareketlerinde açıkça görülüyordu.
Bedevilerin kirli kültürlerinin aksine Allah`tan korkan bir insanın konuşmalarında, her zaman karşı tarafa rahatlık verecek bir üslup ve anlatım olur. Allah`a karşı duyduğu korku, kişinin, samimi ve mütevazi tavırlar sergilemesini sağlar. Bu nedenle müminler konuşmalarında son derece anlaşılır ve rahat ifadeler kullanırlar. Düşündüklerini açıkça ifade eder, hiçbir zaman hissettiklerini söylemek için ima yolunu seçmezler. Saygıya uygun olmayan, karşı tarafın kalbinde şüphe veya burukluk meydana getirebilecek bir üslubu kesinlikle kullanmazlar. Bu vicdanlı, akılcı ve güzel üslup sadece konuşmalarında değil, her türlü davranış ve düşüncelerinde de kendini gösterir.
Samimi Müslümanlar ne kadar kaliteli bir ruha sahip ve asil karakterliyseler, güzel ahlaktan uzak yaşayan insanlar da o kadar kaliteden ve asaletten uzaktırlar. Bu insanlar Müslümanlarla bir arada olsalar bile kendilerini değiştirmezler. Kendilerini geliştirme ya da yenileme ihtiyacı hissetmezler. Vicdanlarını örttükleri ve şeytanın yoluna uydukları için, Müslümanların güzel ve ince davranışları ile kendi kaba ve yüzeysel ahlaklarını kıyaslama gereği duymazlar.
İman edenler, basitliğin herkes için bir tehlike olduğu bilir ve böyle bir ahlakı yaşamaktan şiddetle kaçınırlar.