AEON dijital dergisine ait web sitesinde Darwinist Prof. Michael Skinner, yeni bir evrim iddiası ile ortaya çıktı. 9 Kasım 2016 tarihli makalesinde Skinner, Neo-Lamarkizm ve Neo-Darwinizm teorilerinin Birleşik Evrim Teorisi adı altında birleştirilmesi ve epigenetiğin sözde evrimsel gelişmedeki etkisinin bu doğrultuda incelenmesi gerektiğini anlatmıştır. Günümüz bilimiyle tamamen çelişen Lamarck’ın ve Darwin’in 1800’lerden kalma köhne teorilerini epigenetik biliminin içerisine yerleştirmeye çalışmak anlamsız, boş bir uğraşıdır. Epigenetik, DNA’nın işleyişindeki mükemmeliği daha da kapsamlı ortaya koyan müthiş bir bilim dalıdır ve evrimin “tesadüf” mekanizmasıyla asla açıklanamayacak kadar kompleks ve hatasız işleyen bir mekanizmadır.
Bu yazımızda epigenetiğin ne olduğunu açıklayarak, çevresel etkenlerin organizmaya yeni bir genetik bilgi eklemediğini bilimsel ispatlarıyla göstereceğiz.
Bilgilerin Yazılı Olduğu DNA Kod Sistemi
DNA materyalist felsefenin kör tesadüflerle açıklayamayacağı mükemmellikte çalışan canlı bir kod sistemidir. Bugün ilerleyen teknoloji sayesinde DNA’yı ve nasıl çalıştığını daha iyi anlayabiliyoruz. İnsan DNA’sının içeriği, bin ciltten oluşan bir ansiklopediye ancak sığdırabileceğimiz bir bilgi okyanusudur. Moleküller arası tepkimeler, kimyasallar arasındaki etkileşimlerin nasıl olduğu bu dev bilgi bankasında yazılıdır.
Hazır bulunan en ufak bir bilgi parçası -bu ister bir harf, bir işaret ya da yarım bir cümle olsun- akıl sahibi birinin mesajı olarak yorumlanır. Issız bir çölde üst üste konmuş ya da düzenli sıralanmış 3 taş parçası görüldüğünde, bunun akıl sahibi, şuurlu bir varlık tarafından bırakılmış bir mesaj olduğu hemen anlaşılır. Moleküllerle kodlanmış DNA da üstün bir aklın varlığına işaret eder. Akıl ürünü herhangi bir işaret, kaşifleri nasıl heyecanlandırıp o bilginin sahibini araştırıp bulmaya yöneltiyorsa, bilim insanı da DNA’yı yazan aklı araştırmak ve bulmakla yükümlüdür.
Bilginin Seçilerek Kullanılması
Hücre içine DNA’dan devamlı bir bilgi akışı vardır. Ancak şaşırtıcı olan, DNA’da kodlu bilginin seçilerek aktarılmasıdır. Örneğin insanda, farklı doku ve organları oluşturan yaklaşık 1 trilyon hücre bulunur. Tamamen aynı DNA’ya sahip olmalarına rağmen hücreleri birbirinden farklı kılan içinde bulundukları dokuya göre DNA’daki farklı genlerin çalışıyor olmasıdır. Bu amaçla DNA’da gerektiğinde belli genler açık, gerekmediğinde ise kapalı tutulmaktadır. Açık olan genler işlevsel iken kapalı olan genler nötrdür.
Genler protein kodlayan DNA bölgeleridir. Farklı proteinlerin üretimi, o hücrenin farklı bir şekilde davranmasına, örneğin sinir hücresi, karaciğer, pankreas, kas veya deri hücresi gibi birbirinden tamamen ayrı hücreler olarak görev yapmasına sebep olur. Hücrenin bulunduğu ortam, şartlar ve ihtiyaçların farkında olan bu kontrol mekanizması, ihtiyaç duyulan genleri açık tutup onu işlevsel hale getirirken, diğerlerini kapalı tutmaktadır. Allah’ın yaratma sanatındaki inceliği bu atomik hassasiyete sahip sistemde açıkça görüyoruz.
Buradaki hassas çalışmayı bir örnekle inceleyelim. Beyindeki bir sinir hücresi, pankreas hücresinin ürettiği insülini üretmez; diğer yandan pankreas hücresi de bir sinir hücresi gibi elektrik sinyalleri üretmez. Peki bunu belirleyen nedir? İnsülin üretimini kodlayan gen neden diğer tüm hücrelerde susturulmuştur? Pankreastaki bir hücre beyinde değil de karın boşluğunda bulunduğunun nasıl olur da farkındadır? Karanlıklar içinde, 25 bin gen arasında o genin insülin kodlayan gen olduğunu nereden bilmekte ve onu nasıl açıp okumaktadır? Şimdi epigenetik biliminin konusu olan bu mekanizma nasıl işliyor, kısaca bakalım.
Epigenom: DNA’yı yöneten moleküler beyin
Canlılığı belirleyen şeyin yalnızca DNA kodlarından ibaret olmadığı bugün artık net olarak biliniyor. DNA’nın üzerinde, onu yöneten bir üst sistem var. Epigenetik biliminin konusu olan bu üst sistem ‘epigenom’ olarak adlandırılır. ‘Epi’ eki, ‘üstünde’ anlamına gelir ki, genomun yani DNA’nın üzerinde etkili olan yönetici mekanizmaya işaret eder.
Epigenom kavramı, zamana ve çevresel ihtiyaçlara göre ihtiyaç duyulan genlerin açılması ve burada yazılı bilgilerin deşifre edilerek ilgili proteinlerin üretimi anlamına gelir. Örneğin anne karnındaki embriyonun gelişimi sırasında kök hücreler sürekli bölünerek çoğalır ve çoğalan her hücre hangi tip hücreye dönüşeceğini bilir. Kimi hücreler sinir hücresi şeklini almaya başlar, kimileri disk şeklini alıp kan hücreleri olur, kimileri de ince uzun liflere dönüşüp kas hücrelerini oluşturur. Peki bir metrenin milyarda biri boyutundaki kapkaranlık bir boşlukta DNA, nasıl bir talimatla bir kök hücreyi, hayat boyu yaklaşık 10 bin petrol tankerini dolduracak miktarda kanı pompalama yeteneğine sahip, kendi elektriğini üreten bir kalp hücresine dönüştürebilir? İşte bu epigenetik biliminin konusudur.
Bilim insanları, insan vücudunun gelişimindeki bu muhteşem yaratılışı anlayabilmek için İnsan Genom Projesi kapsamında milyonlarca dolarlık bütçeli araştırmalar yaptılar. Ancak embriyonik bir hücrenin nasıl olup da örneğin bir kalp hücresi olmaya karar verdiğinin sırrı henüz tam olarak çözülebilmiş değil. Çözülebilen kısım ise Allah’ın yaratma sanatındaki muhteşem detayları gözler önüne seriyor.
Epigenom: Karar-Seçim-Üretim
Kanın nasıl pompalanacağı, böbreklerin kanı nasıl süzeceği, insülinin vücudun şeker dengesini nasıl sağlayacağı gibi, vücudumuzun işleyişine dair tüm bilgiler DNA’larımızda kodludur. Ancak bir kök hücre, örneğin alyuvar hücresine dönüştükten sonra artık sabit olarak sadece nasıl oksijen ve karbondioksit taşıyacağı bilgisini kullanılır. Hücre, genlerinde var olan ancak kullanmadığı diğer tüm bilgileri kapatır.
DNA’nın belli bir kısmının açılıp yani aktif hale gelip, belli bir kısmının kapalı kalmasını sağlayan, DNA sarmalının hemen dışında yer alan kimyasallardır. Epigenom adı verilen karbon ve hidrojen atomundan oluşan bu kimyasal moleküller DNA sarmalı boyunca uzanırlar. Görevleri, DNA’nın belli bir bölümünü açıp, kapatarak DNA’daki bilginin kullanılır hale gelmesidir. Bu işleyişte DNA, bin ciltlik ansiklopedik bilgiyi içeren bir bilgisayar, epigenom ise DNA’daki muhteşem bilgiyi harekete geçirme yeteneği olan bir süper bilgisayar yazılımıdır. Epigenom olmasa DNA kullanılamaz, DNA olmasa epigenomun varlığının bir anlamı olmaz. Allah genetiği öyle muhteşem, girift bir sistemle yaratmıştır ki bu işleyişin her aşaması kusursuz çalışır. Bu sistemde en ufak bir hataya, rastgele bir karara asla yer yoktur. Burada organizmanın o sırada neye ihtiyacı olduğunu anlayıp sonra da o ihtiyacın hangi kodlarda yazılı olduğunu bilen bir işleyiş vardır. Bu mekanizma, o kodları sarmal halinde paketlenmiş DNA zincirinde bulup daha sonra deşifre etme yeteneğine sahiptir. Bu hassas moleküler süreç, kuşkusuz ki hiç bir şekilde şuursuz, rastgele hareket eden mekanizmalarla açıklanamaz. Oysa evrimcilerin iddiası tüm bu harika işleyişin “tesadüfen” bu şekilde gerçekleştiğidir. DNA’daki bilginin “tesadüfen” oluştuğu iddiası, akla, mantığa, bilime tamamen aykırı bir kör çıkmazdır. Çok açıktır ki, epigenoma dair gözlemlediğimiz doğru karar, doğru seçim ve doğru üretim adımları, her şeyi bilen bir aklın ve gücün varlığına delil teşkil etmektedir. O güç ve akıl, tüm alemleri yaratan ve onlar üzerinde sürekli koruyucu olan Yüce Rabbimiz Allah’tır.
Epigenom Yeni Bir Bilgi, Yeni Bir Tür Oluşturur mu?
Epigenom sayesinde, organizmanın koşullara bağlı olarak açılan genlerinin 10 ile 100 nesle kadar faaliyetine devam ettiği saptanmıştır. Ancak unutulmaması gereken, burada yeni bir bilginin oluşmadığı gerçeğidir. Epigenom yalnızca, halihazırda var olan genlerin üretime dahil edilmesi ya da üretimden çekilmesine dair yönetim sürecidir. Oysa evrimciler, değişen koşullar karşısında organizmanın yeni çözümler icat ettiğini, bunu da yepyeni genler üreterek yaptığını iddia etmektedir. Ancak genetik bilimi bizlere, böyle bir mekanizma bulunmadığını gösteriyor. Genlerin açıp kapanmasıyla oluşan varyasyonlar, sadece o türün genetik bilgisi dahilinde değişikliklere yol açarlar. Bu, türün değiştiği, yeni bir türün ortayı çıktığı anlamına hiçbir şekilde gelmemektedir. Tür, çevresel koşullara bağlı olarak varyasyonlar geçirse de, yine aynı türün üyeleri ile çiftleşebilmekte ve yeni nesiller üretebilmektedir. Özetle bu döllenmeden yine aynı tür canlı ortaya çıkar, bambaşka bir canlı oluşmaz.
SONUÇ: Epigenomla Evrime Bir Darbe Daha
Epigenom DNA’da var olan genlerin açılıp kapanmasını yöneten müthiş bir sistemdir. DNA’ya kendinde var olmayan bambaşka bir özellik katmaz, katamaz. Bu durumda evrimcilerin, organizmanın kendini zamanla geliştirdiği, sözde evrimleştirdiği iddiasını epigenetik bilimi net olarak yalanlamaktadır. Genetik bilgi, organizmanın ortaya çıktığı ilk andan itibaren aynı mükemmellikte vardır ve gereken durumlarda ilgili kısımlar açılıp, kullanılır. Bu şu demektir; DNA kodları, Allah’ın yarattığı epigenom mekanizması sayesinde akıllı bir sistemle yönlendirilerek değişen koşullara göre işleyişini yönlendirir.
Michael Skinner, Lamarck ve Darwin’in 1900’lerin köhne bilim anlayışıyla ortaya attıkları asılsız iddiaları referans almış ve Birleşik Evrim Teorisi adıyla ortaya çıkarak büyük bir hata yapmıştır. Ancak bununla da kalmamış canlılığı Allah’ın yarattığını net ve kesin olarak ispat eden genetik ve epigenetik bilimini de bu safsatasına dahil etmeye çalışmıştır. Oysa Genom Projesi’nin başkanlığını da yapmış, dünyanın en önemli genetik uzmanlarından biri olan Dr. Francis Collins, “DNA’nın şifresini çözmek beni Allah’a biraz daha yakınlaştırdı” diyerek, genetik biliminde evrimin “tesadüf” mekanizmasına asla yer olmadığını defalarca anlatmıştır. Günümüzde son derece gelişmiş laboratuvarlarda yapılan bilimsel araştırmalar bize gösteriyor ki DNA’daki mükemmel işleyiş, müthiş bir yaratılışı yani Rabbimizin yaratma sanatındaki kudreti gösteriyor.
Kaynak:
https://aeon.co/essays/on-epigenetics-we-need-both-darwin-s-and-lamarck-s-theories