Kuran ahlakından uzak bir hayat yaşanması, kişilerin hayatlarının her alanında büyük bir eksiklik olarak ortaya çıkar. Bu eksikliklerden biri de söz konusu kimselerin hayatı ve olayları yorumlamalarında ortaya çıkan çarpık bakış açılarıdır.
Kuran ahlakının derinliğini almamış insanların, çevrelerinde ve dünya üzerinde meydana gelen olaylara bakış açıları da son derece farklıdır. Örneğin Allah (cc)'tan korkan vicdan sahibi bir mümin, başkalarının içerisinde bulunduğu zorluk ve sıkıntıları kendi meselesi gibi algılar ve olaylara bu sorumluluk bilinciyle çözüm arar. Vicdanı Kuran ahlakına göre gelişmemiş bir kimse ise meydana gelen her olayı kendi dünyası çerçevesinde yorumlar. Sözgelimi dünyada büyük bir savaş çıktığında öncelikle kendisinin bundan zarar görüp görmeyeceğini düşünür. Yaşantısında ve mevcut düzeninde herhangi bir değişiklik ya da bozulma meydana gelecek mi, maddi geliri bundan etkilenecek mi gibi düşüncelerle sadece kendisi için ciddi endişe yaşar.
İnsanın böyle bir durum karşısında kendisi ve yakın çevresi ile ilgili gerekli önlemleri alması elbette makul bir davranıştır. Ancak kişinin sorumluluk bilincinin sadece yakın çevresi ile sınırlı kalması makul değildir. Çünkü bu anlayıştaki insan sadece kendi şahsi rahatı ve huzurunu düşünen bir tavır içindedir. Zorluklarla muhatap olan, hayatta kalma mücadelesi veren insanların durumlarını düzeltmenin ise kendini ilgilendirmeyen ya da kapasitesinin üzerinde işler olduğu gibi yanlış bir mantığın arkasına gizlenir.
Bu mantıktaki bir insan, herhangi bir savaşta zarar gören ülkelerin topraklarında huzur ve güvenlik içinde yaşarken bir anda kendilerini ağır bir savaş ortamının içinde bulan kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanların yaşadıkları zor şartları aklına getirip düşünmez. İnsanların bu duruma düşmesine neden olan asıl sebepleri araştırmakla, bu eksiklikleri gidermek için kendisinin yapması gerekenleri belirlemekle, bu amaç doğrultusunda çaba sarf etmekle ilgilenmeyen kişi tüm gücüyle kendini kurtarmanın yollarını arar.
Vicdanını tam kullanarak, Allah (cc) korkusunun eksikliğinin dünyada nasıl bir kargaşa oluşturduğunu görüp, öncelikle kendisinden başlayarak tüm insanların Kuran ahlakını yaşaması için samimi bir çaba göstermek yerine, sadece kendisini ve yakın çevresini kurtarmayı düşünür. Başkalarının ne durumda olduğunu ve ne tür şartlar altında yaşadıklarını önemsemez. Kendi ihtiyaçlarını istediği şekilde karşılayabilmek, sıkıntı yaşamamak, zorluk çekmemek böyle bir kimse için fazlasıyla yeterli olabilir.
Oysa yüksek ahlaka ve bilince sahip bir insan, hiçbir zaman için kendisinden başkasını umursamayan, vurdumduymaz, bencil ve zalim bir kişilik göstermez. Yüce Rabbimiz Kuran'da müminlerin bu sorumluluk ve vicdan sahibi ahlakını şöyle bildirmiştir:
"Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? " (Hud Suresi, 116)
Elbette ki vicdanı kullanmak, sorumluluk almak, başkalarının sorunlarını da üstlenmek, bunlara çözüm getirmeye çalışmak beraberinde birtakım zorluklar getirebilir. Ancak mümin için, Allah (cc)'ın razı olacağını umduğu hayırlı bir iş için emek vermek, bunun için akıl kullanmak, maddi manevi zorluk içine girmek zevkle ve şevkle atılacağı bir durumdur. Allah (cc)'ın yardımıyla aşılamayacak hiçbir zorluk olmadığını, Rabbimiz dilediğinde tüm çabalarının sonuç vereceğini bilerek ümitle ve şevkle hareket ederler.
Tüm Müslümanların bu konuda kendilerine örnek almaları gereken İslam büyüklerinden biri de Bediüzaman Said Nursi Hazretleri`dir. Bediüzaman, kendisi pek çok sıkıntı içerisinde olduğu, haksız ithamlarla hayatının büyük bir bölümünü sürgün ve hapishanelerde geçirdiği halde, kendisi her zaman için insanların dünya ve ahiret refahını, huzur ve mutluluğunu düşünmüştür. En zor şartlarda bile elindeki maddi manevi tüm imkanları İslam ahlakını tebliğ etmeye, insanları yaşadıkları sıkıntılardan kurtaracak çözüm yollarını göstermeye adamıştır. Yüce Rabbimiz'in rahmetiyle Bediüzaman`ın bu samimi ahlakı, dünya çapında pek çok insanın imanına vesile olmuştur.