www.darwinistpropagandayontemleri.beyazsiteler.com
Ortadoğu’da acı bitmiyor. Her gün katliam haberleri geliyor, her gün şehirler yerlebir ediliyor, kimyasal silahlar kullanılıyor. Peki bunun nedeni ve çözümü nedir?
İnsanlık tarihinde çeşitli propaganda yöntemleriyle kitleleri kontrolü altına alıp, zalim politikalarla geniş yüzölçümlerini ele geçirmiş, baskıcı-otoriter yönetimlerini yıllar boyunca devam ettirmiş çok sayıda lider görürüz. Şiddet ve baskının derecesi değişse de Hitler, Mao, Franco, Lenin, Stalin, Kaddafi ve Saddam bunlara birkaç örnektir. Geniş kitleler üzerinde uzun süre etki eden bu yönetimlerin temelini incelediğimizde mutlaka ideolojik bir zemin ile karşılaşırız. Birçok kişinin sandığının aksine bu sistemleri ayakta tutan çoğu zaman başlarındaki kişiler, askeri güçler, oluşturulan baskıcı kurumlar ya da maddi destek sağlayan gruplar değil, bu yönetimlerin zeminindeki fikir sistemidir.
Dünyaya acı getiren sistemleri daha iyi anlamak için Meksika’da yüzyıla yakın süre (71 yıl) iktidarda kalmış olan PRI Partisini (Gerçek adı: Partido Revolucionario Institucional Türkçe adıyla Kurumsal Devrim Partisi ) örnek verebiliriz. PRI, bazı diktatörlüklerde sık rastlanan, seçimlerde yolsuzluk veya askeri müdahalelerle ele geçirme gibi yöntemlere başvurmamıştır. Ama caydırma ve baskı yöntemleri ile ülkenin tüm elit tabakasını parti bünyesine toplayarak ve parti dışında güçlü aday bırakmama, partiye tavır alan iş adamlarına türlü zorluklar çıkarma, yatırımcı olanları ödüllendirme gibi, muhalefetin güçlü olmasına izin vermeyen yöntemlerle iktidarını 70 yılı aşkın süre devam ettirmiştir.
PRI’nın dağılması, zaman içinde sosyalist ideolojilere sahip olmayan elit kesimin partiye girmesi, bu kimselerin, partiyi ideolojilerinden ödün vermeye zorlaması ve böylece ideolojik tabanını yitirmesi ile olmuştur. Yani tarihin en uzun hegemonya partisi, ideolojik tabanını yitirdiği için 2000 yılındaki seçimleri kaybetmiştir.
Doğu Avrupa’daki diktatörlüklerin çöküşlerinde ise, Sovyetler Birliği’nin dağılması etkili olmuştur. Çünkü Sovyetler Birliği’nin bu diktatörlüklere olan maddi desteği aniden kesilmiş, aynı zamanda komünizmin ideolojik olarak darbe alması da bu diktatörlüklerin güçlerini yitirmelerine neden olmuştur. Doğu Bloğu rejimleri 1990’lara gelindiğinde halkın giderek artan baskısına dayanamayarak dağılmıştır. Birçok ülkede parti liderleri ise kendileri için en akılcı çıkış yolunun komünist dönemlerde uygulanan baskıcı politikalardan vazgeçmek olduğunu anlamışlardır. Ve bu yolla çok partili demokrasiler ve sağlam rejimler kurulmasına olanak sağlanmıştır.
Demokratik olmayan yönetimlerin nasıl acılara sebep olduğunu bugünün gençleri, özellikle dünya savaşları ve sonrasını anlatan kitaplardan okuyabildikleri gibi, geçtiğimiz üç yıldır devam eden Arap Baharı süresince de görebildiler. Tunus’ta yıkılan Bin Ali rejimi, Yemen’de Ali Salih rejimi, Libya’da Kaddafi rejimi, Mısır’da Mubarek rejimi buna en net örneklerdendir.
Gerçekten de bugün İslam dünyasının bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler, Müslüman halka eziyet etmekte, baskıcı ve despot rejimleri ile insanları ezmektedirler. Müslümanların dinlerini özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte, ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır. Bir kısmında ise, ehil olmayan yöneticiler nedeniyle halk çeşitli belalara maruz kalmaktadır. Bu ülkelerden bazılarında geçmişte yaşanan olayların örnekleri şunlardır:
Bazı Müslüman ülkelerde yaşanan bu durum, gerçek İslam ahlakının tam anlamıyla bilinmiyor olmasından kaynaklanmaktadır. Müslümanlara baskı uygulayan rejimlerin ortak yönlerinden biri, bu rejimlerin temellerinin din ahlakına uygun olmayan baskıcı, kaba kuvvete dayalı Marksist ideolojileri benimsemeleridir.
Darwinist felsefenin etkisindeki komünistlerin, Nazilerin veya sömürgecilerin kısacası tüm baskıcı rejimlerin yaptıkları katliamların, işledikleri cinayetlerin, insanlara kasıtlı olarak yaşattıkları ızdırapların, vahşetin ve zulmün temelindeki neden dinsizlik ve bu insanların Allah korkularının olmayışıdır. Allah’tan korkup sakınan ve ahiretin varlığına kesin olarak iman eden bir insan, zalimliklerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin, cinayetlerin hiçbirini kesin olarak yapamaz. Üstelik Allah’a ve ahirete inanan bir insan, ne kadar yoğun telkin edilirse edilsin, böyle sapkın bir ideolojinin peşine takılıp sürüklenemez. Bu sapkın ideolojilerin insanlığa zarar getirmelerini engellemenin tek yolu ise, insanların Allah’a ve ahiret gününe iman ederek yaptıklarının tümünden hesap vereceklerini unutmadan yaşamalarıdır. Ahir zamanda insanlara bu gerçeği hatırlatacak olan değerli zat ise Hz. Mehdi (a.s.) olacaktır.
Baskıcı rejimlerin hakim olduğu ülkelerde tarafların anlaşması için bir masaya oturup diplomatik yönlendirmelerle imzalayacakları bir anlaşma yapılmasını bekleyenler hatalı düşünmektedirler. Aynı mantığın daha şiddetlisi bugün tüm dünyayı etkileyen Suriye iç savaşında da söz konusudur. Çeşitli devletlerden delegeler, bir salonda toplanıp imzalayacakları anlaşma ile iç savaşın son bulmasını bekliyorlar. Sık sık Esad’lı bir Suriye mi, Esad’sız bir Suriye mi soruları soruluyor. Oysa bunların hiçbiri Suriye sorununu çözebilecek bir adım değildir. Suriye’de savaşan taraflar, tamamen ideolojilerini korumak adına hareket etmektedirler. Şangay Paktı ülkelerinin desteğini alan Baas rejimi, Esad’lı veya Esad’sız, mutlaka yoluna devam etmek isteyecektir.
Nasıl Saddam Hüseyin’in idam edilmesi Baas ideolojisinin kökünü kurutmadıysa, bugün Suriye’de ve başka Müslüman ülkelerde dökülen kanlar bir kişinin veya onun yakınlarının rejimi terk etmesi ile son bulmayacaktır. Tarihin de bize gösterdiği örnekler, baskıcı rejimlerin ancak ideolojik mücadele ile çökertilebileceği sonucunu oluşturmaktadır. Tam tersi için de yine aynı mantık geçerlidir. Yükselen rejimler hep ideolojik olarak beslenen, halkın çoğunlukla tek vücut olarak aynı değerler etrafında birleştiği toplumlar olmuştur. Bu nedenle Baas katliamını durdurmak isteyenler, öncelikle Baas canavarının kalbi olan materyalizmle güçlü bir fikri mücadele yoluna gitmelidir.
Şu an pek çok Müslüman ülkede her türlü şiddet eyleminin siviller üzerinde denendiği iç savaşları ve katliamları izliyorken, daha fazla felakete mahal vermemek, yeni katliamlar yaşamamak için Baas’ın temelindeki Marksist ideolojinin yanlışlığını ve ürkütücülüğünü eğitimle dünyaya tanıtmak gerekir.
Marksist felsefenin bir özgürlük ve eşitlik savaşı olduğunu zanneden pek çok insan bugün baskıcı rejimlere sebep olan İslam dünyasındaki Baas zihniyetine kolayca kapılabilir ve insanların ölümlerini adeta bir “gereklilikmiş” gibi algılayabilir. Oysa Marksizm, özgürlük ve eşitlik düşüncesini şiddet, savaş, öfke ve yoksulluk üzerine kurmuş ve uygulandığı hiçbir alanda insanlara eşitlik ve mutluluk sunamamış, sapkın bir ideolojidir. Bu düşüncenin temeli ezme ve katletme fikri üzerine kuruludur.
Gaddarlığın ana kavram olduğu Marksizmde rejimler hiçbir zaman insanlığa yol gösterici olamaz. Tüm insanların en rahat edecekleri, en özgür ve mutlu olacakları sistem, Allah’ın tüm insanlara verdiği değeri bildirdiği Kuran’dır. Marksizm şefkatsiz, maneviyatsız ve ruhsuz toplumlar türetir. Dünya bunun örneklerini seyretmiştir ve seyretmektedir. Çürük temeller üzerine oturmuş Marksizmin ve bunun uzantısı baskıcı rejimlerin şu an dünyadaki katliamlarının esas çıkış noktası olduğu asla unutulmamalıdır.
Tabi ki bu yaşananların hepsinde bir hayır vardır. Allah bu olayları insanların düşünmeleri ve müslümanların hamiyet hislerinin harekete geçerek İslam birliği yolunda çalışmaları için yaratmaktadır.
Ahir zamanın en büyük fesatlarından biri, materyalizm ve ateizmdir. İnsanlığa büyük felaketler getiren bu sapkın akımların fikri dayanağı Darwinizm’dir. Darwinizm’in iddiası, kainatın ve canlılığın kör tesadüfler sonucunda kendi kendine yaşamı var ettiğidir. Son 150 yılın en büyük aldatmacası olan bu akımın fikren tam anlamıyla susturulması günümüze kadar mümkün olmamıştır. Darwinizm, modern bilimin son bulguları ve ilerleyen teknoloji vesilesiyle Hz. Mehdi (a.s.) döneminde tamamen ortadan kalkacaktır. İnsanlık tarihinin gördüğü bu en şiddetli fitnenin fikren susturulması Hz. Mehdi (a.s.) zamanında gerçekleştirilecektir.
Fikren yenilgiye uğrayan bir ideolojinin ayakta kalması mümkün değildir. Müslümanların yapması gereken, bir yandan sapkın ideolojilerin çarpıklıklarını ve yanlışlarını gözler önüne sermek, bir yandan da gerçek din ahlakını anlatarak insanları en güzel şekilde doğru yola davet etmek olmalıdır. Kuran ahlakına ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun olan bu yöntemle, Allah’ın izniyle, tüm bu zulümler sona erecek, Müslüman dünyası başta olmak üzere tüm dünya aydınlık bir geleceğe kavuşacaktır. Bu tip rejimlerin tamamen ortadan kalkması ise, ancak geniş çaplı ve sürekli fikri mücadele, ilmi eğitim ile mümkün olabilir. Aksi bir beklenti içinde olmak, son derece hatalı bir yaklaşımdır.
İçinde bulunduğumuz ahir zamanda sıkıntılı olayların yaşanacağını Peygamberimiz (sav) 1400 yıl öncesinde haber vermiştir.
Şeyh Tusi’nin El-Emali kitabında: “BİR ÖNCEKİNDEN DAHA KÖTÜ OLMAYAN YENİ BİR YIL GELMEZ VE HER GELEN YÖNETİCİ DE BİR ÖNCEKİNDEN KÖTÜ OLUR... Bu durum insanlar fesat ve adaletsizlik içinde doğana kadar ve fesat ve haksızlık dışında bir şey bilmeyene kadar devam edecektir.” (Kitab-ül Gaybet, [Bihar-ul Envar, cilt 51], Ansariyan Yayıncılık, Derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, s. 120)
Hz. Mehdi (a.s.) bütün bu bozulmanın ortadan kaldırılmasına vesile olacak kişidir. İslam ahlakının dünyaya hakim olması için fikri mücadele verecek, Darwinizm, materyalizm, ateizm gibi dinsiz ideolojileri temsil eden deccaliyeti bilimsel delillerle mağlup edecektir. Böylece Allah’ın izniyle, Hz. Mehdi (a.s.)’ın manevi önderliğinde İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır.