MÜNAFIKLAR VE KAFİRLER, ALLAH'IN MÜMİNLERİN MANEVİ MAKAMINI YÜCELTMEKTE KULLANDIĞI İKİ TAİFEDİR
Münafikun ve münafikat, kâfirun ve kafirat Allah’ın Müslümanları yüceltmekte kullandığı iki taifedir. Münafık ve kâfir olmadığında Müslüman cennete giremiyor. Münafık ve kâfir sayesinde makamı yükseliyor. Mesela Resulullah (s.a.v.) zamanında, Resulullah (s.a.v.)’ın yanında dokuz yüz kişilik Müslüman grubu var. Üç yüzü münafık. Resulullah (s.a.v.) yanından uzaklaştırmıyor çünkü o münafıklarla birlikte yaptığı cihat daha zor olduğu için daha çok sevap kazanıyor. Çünkü uzaklaştırsa fitne fücur, pislik çıkaracak. Daha azacak. Ama gözünün önünde olduğunda yine pislik yapıyor ama kontrol edilebilir oluyor. Gözünün önünde olmuş oluyor yani. Münafık görünmezliğini kaybetmiş oluyor kısmen. Yoksa münafık Müslümanların içinde de Müslümanların aleyhine faaliyet yapar. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakışları nefret dolu. Allah ayette “Neredeyse seni gözleriyle devirecekler” diye bildiriyor. Münafık güruh, böyle baktıklarında nefret dolu bakıyorlar. Bakışlarıyla Peygamber (s.a.v.)’e kendilerince kötülük yapacaklar. Resulullah (s.a.v.) anlamaz gibi tavır gösteriyor ama Cenab-ı Allah vahiy ile bildiriyor. “Allah gözlerin hainliklerini bilir” diyor başka bir ayette. Hainane bakıyor yani nefretle bakıyor, ama biz Müslümanız diyor. Resulullah (s.a.v.)’ın yanında olmaları Resulullah (s.a.v.)’ın makamını daha yükseltir; çünkü münafıksız bir toplumla yapılan cihat, sevabı az olan cihattır. Ama münafıklarla iç içe yapılan bir cihadın sevabı çok yüksektir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanında hiçbir şeye karışmayan, Peygamberi seyreden istihbaratçı bir ruhtaydı münafıklar. Sadece Peygamber (s.a.v.)’in açığını görmeye çalışıyorlardı yani aleyhine ne kullanabilirler, nerde aleyhte bir konuşma yapabilirler. Hangi sözü değiştirip hangi şekilde insanlara anlatırlarsa fitne çıkarabilirler. Onun için o gözlemci tavırlarından dolayı ve içlerinde de kin ve nefret olduğu için bakışlarının iğrençliğini fark etmiyordu münafıklar. Sinsi sinsi pislik bir karakterle yandan yandan Peygamber (s.a.v.)’i izliyorlardı ve ona sorular soruyorlardı. Konuşturmaya çalışıyorlardı. Ağzından sır almak, Müslümanların aleyhine bir bilgi alabilmek. Bilmediğinden değil yahut öğrenmek istediğinden değil, alçaklığından. Konuşturacak ki o konuşma arasında aleyhte neler bulabilir neleri kullanabilir onu tespit etmek. Amacı bu. Ve hareketlerini de izliyor Peygamber (s.a.v.)’in. Mesela yemesini, içmesini, oturmasını, kalkmasını ki aleyhinde bir şey bulsun. Yani eleştirecek bir şey bulsun. Resulullah (s.a.v.) da ses çıkartmıyordu onlara.
Resulullah (s.a.v.) münafıkların içerisinde adeta böyle onlarla oynadı yani. Bir satranç maçı gibi onlarla oynadı. Onlar hamle yapıyor Peygamberimiz (s.a.v.) hamle yapıyor. Onlar hamle yapıyor Peygamberimiz (s.a.v.) hamle yapıyor. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’e öküz gibi bakıyorlar münafıklar. Tam hayvan yani böyle boş, sığır gibi bakıyorlar. Neden? O anda melanet düşünüyor. Pislik düşünüyor. Dalıp gidiyor zaten, bakıyor baktığını da unutuyor. Kilitlenip kalıyor mesela dört dakika beş dakika ne ahlaksızlık yapacağını düşündüğü için, kilitlenip o şeytani modda kalıyor. İşte “Allah gözlerin hain bakışını bilir” dediği odur ayette. Resulullah (s.a.v.)’ın onlarla yaptığı mücadeleyi gören Müslümanlar Resulullah (s.a.v.)’i daha çok sevdiler. Çünkü münafık olmadan yapılan mücadeledense münafıkla yapılan mücadele daha makbul olduğu için Resulullah (s.a.v.)’ın sabrını, iradesini, aklını, yeteneğini gördükleri için müminler hayran kaldılar Resulullah (s.a.v.)’a. Allah’ın ona verdiği vahyi ve ilhamı gördüler sevinç duydular. Sabretti. Mesela üç yüz münafığın hepsini gönderebilirdi, göndermedi sabretti. Münafıklar kendi kendilerini rezil ettiler. İslam’a zarar veremediler, kendilerini aşağılamış oldular. Bütün insanlara ne kadar alçak ve ahlaksız olduklarını alenen gösterdiler. Resulullah (s.a.v.)’ın güzel ahlakıyla onların ahlaksızlığı, aptallığı ve akılsızlığı zıtlık meydana getirdi. Akıllı bir insanın nasıl güzel olduğu görüldü. Alçaklarla kaliteli insan arasındaki fark bütün keskinliğiyle ifşa olmuş oldu Allah tarafından. Onun için Müslüman için münafık bir yükselme taşıdır. Müslüman onun üstüne basar yükselir. Münafığın ahlaksızlığı da Müslüman’ın Peygamber (s.a.v.)’in güzel ahlakı müthiş bir zıtlık meydana getirdiği için, zıtlık da insanın çok hoşuna gider. Mesela simsiyah gözün yanında bembeyaz yaratıyor Allah gözün akını. İki zıtlıktan güzellik meydana geliyor. Simetriyi yaratıyor; güzellik meydana getiriyor. Mesela elması siyah kadifenin üstüne koyarsan cayır cayır parlar. Ama kumun içine atarsan elması bulamazsın. Kaybolur gider, ama ışık verirsen siyah kadifenin üstünde. İşte siyahlık münafıklar ve kâfirlerdir. Elmas müminlerdir. Işık da nurdur, ışıkta da pırıl pırıl parlar mümin. Mesela Resulullah (s.a.v.) için diyebilirlerdi, “münafıkları niye uzaklaştırmadı?” Sabrın, çilenin ve aklın ortaya çıkması için münafıklarla iç içe, kâfirlerle iç içe bir hayat var. Resulullah (s.a.v.) çoğu kâfir, fasık, alaycı, derin devlet mensuplarıyla dolu Ukaz Panayırı’na bizzat kendisi gidip konuşuyor. İslam’ı anlatıyor. İstese hiç uğramazdı.