MÜNAFIK AZGINLIĞINI ORTAYA KOYMAK İÇİN UYGUN ZEMİN OLUŞMASINI BEKLER
Münafık kaya porsuğu gibidir, böyle sinsice bekler. Münafık puslu havada saklanır. Ama biraz ortalık aydınlandı mı hemen onun gözlerini kan bürür, dişleri yine sivrilmeye başlar. Pislik ve ahlaksızlık yapmak için aranmaya başlar. Onun için münafığın üstünden dikkatin hiç dağılmaması lazım. Münafıkların üstünden dikkat dağıldığında azgınlıklarını tarih içinde hep göstermişlerdir. Münafığın özelliği fırsatçı olmasıdır yani ortalığın yatışmasını bekler ve fırsatı iyi kollar. Yani zeminin, zamanın, ortamın müsait olmasını bekler. O zaman kahpeliğini yapar. Yani böyle karanlıkta uçan yarasa gibidir münafık. Bir köşede bekler. Bakar, ortam müsait, zemin müsait, hemen bütün azgınlığıyla ortaya çıkar. Onun için “münafık ıslah oldu, düzeldi, tamam işimize bakalım, rahat edelim artık” öyle bir şey olmaz. Münafık tam onu düşündüğün anda gelir vurur yani hep tarihte böyle olmuştur. Mesela Hz. Ali (kv) acayip rahatladı, “İslam zaten hakim oldu” falan. Evinden mescide geliyor, gayet sakin rahat. Gidiyor abdestini alıyor, tam secdeye kapandığı anda adam zehirli kılıçla vuruyor. Niye? Çünkü münafıklara karşı artık içi rahatlamış, “kontrol altında” diyor. Ya kardeşim -genel anlamda diyorum- su uyur münafık uyumaz. Münafık daima zaman, zemin ve ortamı kollar. Bir anda azgınlaşır, hayvanlaşır, vahşileşir. Yani bir vahşi kuduz bir köpek gibidir. Sakin bir köşede durur, hiç ummadığın anda azgınca saldırıya geçer. Onun için Müslüman’ın münafığa karşı dikkatsiz olduğu hiçbir dönem hiçbir zaman olamaz. Daima tetikte ve dikkatli olacak.
MÜNAFIK HER YERDE ARSIZDIR, HAYASIZDIR
Mesela diyorsun “cehenneme gitti artık orada düzelir” diyorsun. Münafık cehennemde de arsız hayasız. Hala orada bir şeyler koparmak istiyor Müslümanlardan. İşte “Rabbinize söyleyin bana yiyecek versin.” Bak, azgınlığa bak, daha hala. İşte “sizin yediğiniz yiyeceklerden bana biraz getirsene, içtiğiniz sudan biraz getir.” “Ateşin halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın.” (Araf Suresi, 50) Orada da o pisboğazlığı ve manyaklığı devam eder. Yani o tamahkarlığı ve azgınlığı devam eder sonsuza kadar. Daha hala orada da plan yapar. Orada da ahlaksızlığı geçmiyor. Orada da casusluk, itlik ve ahlaksızlığına devam ediyor. Orada da projeler kuruyor, kaçma projeleri ayarlıyor. Orada öbür münafıkları organize etmeye çalışıyor. Tam kaçacağı anda yakalanıp rezil kepaze oluyorlar, Müslümanlar da onların haline gülüyor. Ayette var “Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle.” (Mutaffifin Suresi, 34-35) diyor. Yine yeniden Allah’a karşı oyun oynayabileceğini zannediyor, cehennemden bir şekilde kaçabileceğini düşünüyor. Yine orada organizasyonlar yapıyor, oyunlar hazırlıyor, yine yakalanıyor. Yani münafık sonsuza kadar alçak bir mahluktur.
MÜNAFIK HİÇBİR ŞEYDEN İBRET ALMAZ. HASTALIKLAR, FELAKETLER, DERTLER MÜNAFIĞI HİÇ ETKİLEMEZ
Münafığa bela geldi mi daha azgınlaşır o, ondan ibret almaz. Genel Müslümanlara gelen felaketlerde acayip sevinir münafıklar. Birdenbire böyle hayvani bir neşenin içine girer. Ama Müslümanların lehine bir şey olduğunda içine kapanır, çok ızdırap çeker, yani manyaklaşır. Yani ızdırabını, acısını hissettirir Müslümanların lehine bir şey olduğunda. Mesela Cenab-ı Allah diyor ki Tevbe Suresi 126’da “Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.” Diyor. Münafık hiç etkilenmez. Diyorsun mesela “çok büyük bir dert bu. Bundan hakikaten etkilenmiştir” diyorsun. Çok hayasızdır. Hatta hiç etkilenmediğini özellikle vurgulamaya çalışır münafık. Allah’ı anmaz, yani onun Allah’tan kaynaklandığını, bir ibret vesilesi olduğuna inanmaz.
MÜNAFIĞIN BİR ÖZELLİĞİ DE MÜSLÜMANLARA KARŞI KURAN’LA KENDİNİ KORUMAYA ÇALIŞMASI
Mesela münafık alametleri okunduğunda o da sana iftira ayetlerini okur. Yani münafığın özelliğidir. Veyahut mesela pisboğazlığıyla ilgili ayet söylediğinde Allah’ın verdiği nimetlerle ilgili Kuran ayeti okur. Yani özelliğidir Kuran buna dikkat çekiyor. Yani “…aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır Suresi, 5) diyor. Münafığın savunma metodu odur. Ve her şeyin kendi hakkı olduğuna inanır. Mesela diyor ki Karun, Kassas Suresi 78’de “Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Şu zenginlik ve güç. Kendi zekasıyla, aklıyla bir şeyler elde ettiğini düşünür münafık yani Allah’ın lütfu olduğunu düşünmez.
ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİNİN MÜNAFIKLARLA İLGİLİ BİR SÖZÜ
Abdülkadir Geylani diyor ki; “İçi bozuk münafık her işi güçlükle yapar. İbadet faslına gelince ondan daha tembeli bulunmaz. Şayet bir ibadet yapacak olsa dıştan zorlama ile yapar. İçi ise tam bir fesat halindedir, bir türlü imanlı zümreye katılmak istemez.” Yani sürekli bir kovalamaca vardır münafıkta. Hep hayvan gibi yalnız olmak ister. Müslümanlara hep içinde bir öfke vardır. Mutlaka bir kusur bulmaya çalışır Müslümanlarda. Müslümanlara sataşmadığı bir gün olmaz münafığın. Her gün bir konu bulur, her gün. Onun için bak, Abdülkadir Geylani diyor ki; “İçi bozuk münafık her işi güçlükle yapar.” Yani birisini değil, her şeyi de. “Yemek yiyeceğiz” dersin, orada bela getirir. “Burayı süpürelim” dersen, işte “ben nezleyim bana dokunur” “şurayı silelim” dersin. “Yok, kolum ağrıyor” der. Yahut “oranın nemi bana zarar veriyor” der yani illaki bir pislik yapar. “İbadet faslına gelince ondan daha tembeli bulunmaz.” Namaza çok üşenerek kalkar, hiç hoşlanmaz. “Şayet bir ibadet yapacak olsa dıştan zorlama ile yapar” Böyle çekerek falan “gel namazını kıl. Abdest al” zorla. Öfkelenir namaza kaldırdığında da, münafığın özelliğidir o. Ezan okundu mu mesela acayip kinlenir. “Hadi namaza kalkalım” dediğinde adamın sesini duyduğunda cinnet geçirir çok öfkelendirir onu. “İçi ise tam bir fesat halindedir.” İçi zaten fokur fokur lağım kaynar münafığın. “Bir türlü imanlı zümreye katılmak istemez” hepsini düşman bilir, Müslümanların hiçbirini sevmez. Münafık zombi gibi yani bir türlü o içindeki fesat ve pislik ölmez. “Tam öldü bitti ahlaksızlığı” derken bir de bakarsın hortlamış yine çıkmış. Yani alçaklığı bitti derken yeniden. Var ya filmlerde falan olur. Alet oluyor darmakeşan oluyor alet sonra yeniden birleşiyor çelik alet yeniden harekete geçiyor ya, filmlerde görüyorsunuz.
MÜNAFIK ÇOK NANKÖR OLUR, NİMETİN KIYMETİNİ BİLMEZ. ONA YAPILAN İYİLİKLERİ BİLMEZ. SADECE ALEYHİNE OLAN KONULARI BULMAYA ÇALIŞIR
Mesela “yemeğin tuzu niye konmadı, yemek niye sıcak?” yani yemeğe şükretmez. Kusur bulma peşindedir o. Tevbe Suresi 80’de Cenab-ı Allah diyor ki; “Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz.” Çünkü ahlaksız, manyak bir kararlılık içinde oluyorlar. “Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır.” Allah’a da nankör, Allah’ın elçisine de nankör, Müslümanlara karşı da nankördür yani nimetin kadrini bilmez münafık. “Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler.” Tevbe Suresi, 74. Münafıkların ağzından hep küfür akar ama sorduğunda “yok, ben öyle bir şey demedim. Sana öyle gelmiş” der, inkar eder. Bak, Allah onu diyor. “Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir” çok fazla münafık inkar sözü kullanır “ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.” Yani en büyük olma, Allah gibi olma istekleri var. “Oysa intikama kalkışmalarının” hep Müslümanlardan intikamını alma hırsı içindedir münafıklar. “ kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.” Mesela fakirken acayip zengin ediyor Peygamber (sav) onları normal sıradan bir insanken. Zengin olunca daha da azıp daha da kudurup, daha fazla isteyen, daha saldırgan hale geliyor. Fakir halindeyken bunu yapmıyor yani mal ve zenginlik verilince kudurup azıyor. Müminler de diyorlar ki şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.” (Bakara Suresi, 32) diyorlar. “Sen bize ne öğretirsen o.” Ama münafık öyle değil. O kendi okuyup araştırıp bir şeyler elde ettiğine inanır. Zekasıyla, kendi yeteneğiyle elde ettiğini düşünür. Ama mümin öyle değil. Mümin an an “Sen bize ne öğretiyorsan onu biliyoruz Ya Rabbi” diyorlar. “Başka bir şey bilmiyoruz” diyorlar.
MÜNAFIKLAR KURAN'I MÜSLÜMANLARLA MÜNAKAŞA ETMEK İÇİN ÖĞRENİRLER
Ramuz El-Ehadis’te diyor ki; “Münafık ise Kuran’ı öğrenir fakat Kuran’la ilim ehliyle mücadele etmek için öğrenir.” Yani Müslümanlarla mücadele etmek için. Yani “Kuran’da Müslüman’ın aleyhine bir şey var mı, onun aleyhine kullanabileceği bir hüküm var mı? Onu arar” diyor. Yani “İslam’ı, cihadı, İslam’ın faydasını aramaz” diyor. “Müslümanların aleyhinde bir hüküm var mı, ona bakar” diyor.
Peygamberimiz (sav) münafıkların müminlerle münakaşa için Kuran öğrenmelerinden bile endişe duyduğunu söylüyor Peygamberimiz (sav) Ahmed Bin Hanbel Müsned’in de. Müminlerle münakaşa için Kuran öğrenmeleri yani tartışmak için öğreniyor Kuran’ı. Hakikaten de yetenekli. Ama sırf Müslüman’ın güya kendince açığını bulup oradan onu vurmak için yapıyor.
Münafıklar Maide Suresi 41’de “Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar” Yani münafıkla uğraşılmaz, bayağı tehlikelidir. Her an beladır yani.