A9 TV, 14 Mayıs 2017
(Bugün Anneler Günü. Cumhurbaşkanı Erdoğan Anneler Günü’yle ilgili açıklamasında sizin her zaman söylediğiniz bir sözü tekrar etti: “Bizim için bir gün değil her gün her an Anneler Günüdür” dedi. Ve insanları karşılıksız sevmek gerektiğini belirten şu açıklamayı yaptı: “Bizler de annelerimizden öğrendiğimiz sabrı ve fedakarlığı kendimize şiar edinmek, insanlarımızı herhangi bir karşılık beklemeden yürekten sevmek durumundayız. Hayatının her anında anne özlemi çeken biri olarak bu ülkedeki tüm anneleri kendi annem gibi görüyorum. Hürmetlerin en büyüğünü hak eden annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum” dedi.)
Tayyip Hocam güzel konuşmuş. Dedikleri de doğru. Bizim de her zaman söylediğimiz bir şey. Adamların bir kısmında anne sevgisi diye bir şey olmuyor. Senede bir kere gidip ona küçük bir hediye ediyor, “anne nasılsın?” diyor içi de rahatlıyor. Bir dahaki seneyi bekliyor annesinin halini-hatırını sormak için. Çok korkunç bir şey bu, böyle bir şey olmaz. Her gün, her saat anneler günüdür. Anneler günü demek; Allah’ın tecellisini sevmek, yani Allah’ın Rahim isminin tecellisidir kadınlar, Rahim ve Rahman isminin tecellisidir. Allah’ın Velud isminin de tecellisidir. Yaratılışa vesile olan bir varlıktır. Allah’ın muhteşem tecellisine karşı sevgi, muhabbet Allah’ın emridir, Allah’ın bizden istediğidir. Anneyi sevmek zaten Allah’ı sevmektir, Allah’ın tecellisini sevmektir.
Atomlar Yaklaşık 15 Milyar Yıldır Var Ve Müthiş Hızla Hareket Ediyorlar Ama Ne Atomlar Ne De Alt Parçacıklar Birbirlerine Hiç Çarpmıyor
Tüm evrende 10 üzeri 78 atom bulunduğu hesaplandı. Yani 10’a 78 sıfır ekliyoruz, o kadar atom. Bu atomların tek bir tanesinde bile kargaşa olmuyor ve hayatlarına da bir şey olmuyor. Ölme diye bir şey yok onlarda. Bazen 100’e yakın elektron aynı yörüngede dönüyor. Bazen de elektronlar yörüngeler arası geçiş yapıyorlar fakat hiçbir şekilde birbirlerine çarptıkları 15 milyar yıl içinde görülmemiş. Hiç olmuyor, hiç birbirlerine dokunmuyorlar. Gayet düzgün. Bir de nereden geçeceği belli olmadığı halde, ani karar vererek geçiyorlar. Her birinin ayrı aklı var. Ne zaman nereden geçeceği belli değil. Yani çılgın gibi dönüyorlar, dönerken de birbirlerine hiçbir şekilde çarpmıyorlar. Mesela insan ölüyor ama insandaki atomlar hiçbir şekilde ölmüyor, muntazam yaşıyor. Toprağa karışıyor, buhar halinde göğe karışıyor, başka bitkilerin köküne gidiyor oraya buraya gidiyor ama o atomlar asla ölmüyor. Ne yaparsan yap ölmüyor, yaksan da, üstüne darbe vursan da ölmüyor. Ama insan ufacık bir şeyde ölüyor biliyorsunuz.
Önyargı Bazen Makuldür. Ama Çoğunlukla Birçok İnsan Hakkında Haksız Önyargılar Oluyor, Bunun Temelinde De Merhametsizlik Şefkatsizlik Var
Ön yargı bazen makul olur adam PKK’lıysa tabii ki önyargın olur. Ama bazen önyargı felaket boyutunda oluyor. Birçok insana haksız ön yargılar oluyor. Bunun oluşmasının nedeni sevgisizlik yine. Merhametsizlik, sevgisizlik, şefkatsizlik, kıskançlık, hasetlik hissi, görgüsüzlük, kültürsüzlük, nezaketsizlik ve sadist bir ruha sahip olan insanların tezahürlerinden bir tanesi olmuş oluyor. Ne yapılır? Allah sevgisi Allah korkusu, Allah sevgisi için iman hakikatleri, Allah’ın mucizeleri, Allah’ın yarattığı harikaların insanlara hatırlatılması, dikkatlerin çekilmesi gerekir. Her yerde Allah’tan bahsedilmesi lazım. Allah’ı herkes severse herkes birbirini sever. İnsanlar Allah’ı sevmezse hiç kimse birbirini sevmez. Allah’ı sevmeden insanların birbirini sevmesi mümkün değil. Önyargı da olur, yan yargı da olur, ters yargı da olur, her türlü yargı olur.
Eğitimin Sohbet Ortamı İçinde Sevecen Bir Ortamda Olması Lazım. Çocuk Neden Eğitim Aldığını Bilmeli. Okul Genel Kültür Öğrenme Yeri Olmalı
Her yere üniversite açacaksın, her yerde okullar olacak. Ve okullarda eğitim kolay olması lazım. Mesela tarih dersi; çocuk tarih kitabından akşam sabaha kadar öğrenmesi değil de film şeklinde seyrettirilsin. Üç yıl eğitiyorsun çocuğun kafasında üç kelime kalmıyor. Halbuki tarihi bir film olarak seyrettirirsen o film asla aklından çıkmaz. Hele ikinci kere seyrettiğini düşün o filmi. Çünkü görsel, hem görüntü hem ses, her yönüyle vücuduna beynine nakledilmiş oluyor. Öbür türlü kafasından silinip gidiyor. Ortaokulda, lisede herkes tarih okudu. Tek kelime akıllarında kaldı mı? Kalmıyor. Coğrafya okuyorlar dağlar, nehirler falan hiçbir şey kalmıyor birçok insanın aklında. Bunlar hep filmle öğretilmesi gerekiyor ve rahat sohbet ortamında. Ve burada amacın genel kültür olduğu, vatan millet yararı, Allah rızası amaçlı öğretildiğinin belirtilmesi lazım. Çocuk niye öğrendiğini bile bilmiyor. Birçok öğrenci derslerinden nefret ediyor. Nefret ederek okula gidiyor, baş belası gibi görüyor. Halbuki böyle öğretilse öğrenciler için o akıl almaz bir zevke dönüşür. Çünkü genel kültür öğreneceği, kalitesinin artacağı bir imkana kavuşmuş oluyor ve eğlendirici bu. Eğlendirerek eğitmek lazım.
Tahta Sıralar Üzerinde, Havasız Sınıflarda Değil Filmler Kullanarak, Bahçede Neşe İçinde Sohbet Ederek Bir Eğitim Sistemi Olmalı
Şimdi derste çocuklar tabletle eğitim aldılar. “Çocuklar” diyecekler “tabletleri sıranın altına koyun, tek sıra dışarı çıkıyoruz bahçeye” diyecekler. Bu kadar basit. Orada hem spor yapacaklar, hem koşuşturacaklar. Orada açık havada onlara film olarak da gösterilebilir. Televizyondan da yine gösterilebilir veyahut tiyatro tarzında da olabilir veyahut ilgili yerlere direkt çocukları götürebilirler mesela müzelere falan. Paleontoloji müzesi açılır çocuklara fosillerin hepsini gösterirsin. “Çocuklar bakıyorsunuz fosillere, hiç değişikliğe uğramamış. Bu ne anlama geliyor? Demek ki yaratılış var. Üç yüz milyon yıllık, dört yüz milyon yıllık fosiller değişiklik yok. Bu yaratılışı gösteriyor. Bu kadar.” Her yeri çocuklara müze tarzında görsel etki yapacak yerlere götürerek de eğitebiliriz her yerde. Mesela Kars’ta müze yaparsın Osmanlı tarihini anlatan müze. Mesela Osmanlı dönemi kıyafetleri, Osmanlı’da yemek çeşitleri çocuklar tek tek tek hepsini görürler. Mesela farz edelim Viyana Muhasarası nasıl yapıldı, onun krokisi olur, onun kısa bir filmi olur filmini seyreder çocuk. Ve çocuğun genel kültürü üstünde çok durmak lazım.
Türkiye'de Her Zaman Sağ Merkez Parti Başarılı Olur. Bu Türkiye'nin Genel Manevi Yapısıdır, Bunda Değişiklik Olmaz
Bak AK Parti değil de, sen herhangi bir parti kur. Sağ bir parti, herhangi bir parti. Sağ merkez parti. Aynı AK Parti’nin aldığı oyu alır. Onun yerine mesela ANAP vardı. ANAP da alıyordu. Onun yerine Doğruyol Partisi’ni getiriyorlardı. Doğruyol da alıyordu. Menderes, Demokrat Parti’yi kurdu, o da aldı. Yani Türk seçmeninin yüzde yetmişi genellikle merkez sağa oy verir. Herhangi bir merkez sağ parti kurulsun ama tabii güçlü bir parti olması lazım. Yani halkın beğeneceği elemanlar olması lazım. Mesela biraz CHP’den, biraz Milliyetçi Hareket Partisi’nden, biraz Doğruyol Partisi’nden. Mesela AK Parti’nin yaptığı bu, dikkat ederseniz. Her partiden adam aldı. Böyle olunca orta sağ olmuş oluyor işte. Orta sağ. Merkez parti oluyor. Merkez parti oldu mu, zaten her zaman iktidarı alır. Ben onun için diyorum CHP’ye “Solun en sağına gelsin. Merkez parti olsun.”
İstanbul'un Ulaşım Sorununun Ortadan Kaldırılması İçin Trafiğin Tamamının Yer Altına Alınması Gerekir
İstanbul’un ulaşım problemine en güzel çözüm yer altıdır. Kat kat yer altından. Mesela tüp geçit yapıyorlar. O tüp geçidin altından da yine yapılır. Bunu yabancı firmalar bedava da yaparlar. Çünkü parayla oluyor geçiş. Mesela dersin “Arkadaş sen bunu yap. Beş yıl geliri sana.” Bıraksınlar, kısa sürede yapar adamlar. Her yeri yollarla donatmak lazım, yer altında.
Bir de gecekondulaşma tarzında, İstanbul’un her yerini biçimsiz yapılarla kaplamışlar. Yol boyu. Yani büyük mağazalara gidiyorum her gün. Gelirken içler acısı. Her yer çirkin. Her yer çirkinleştirilmiş. Yüzde yetmiş, seksen çirkinleştirilmiş. O binaların hepsinin yıkılması lazım. Yeşillik, bağlık bahçelik güzel yerler yapalım. Tarihi görünümlü çok hoş binalar yapalım. Dünyanın en güzel şehri olsun. Mesela Tayyip Hocam’ın o Kanal İstanbul Projesi güzel o. Ama bu evlerle, bu olmaz. Kanal İstanbul Projesi’nin uygulamasında, o bölgeye, o tarafa, deniz kenarlarına bütün o vatandaşlarımızın evlerini taşıyalım. Onlara geniş arazi verelim. Mesela buradaki evi elli metrekare, yüz metrekareyse, bin metrekare toprak verelim. Ne yapıyorsa yapsın orada. Geniş güzel.
Sevgisizliğin Milli Bir Sorun Olarak Ele Alınıp, Aciliyetle Çözüm Oluşturmak İçin Gayret Edilmesi Lazım. Sevgi Seferberliği İlan Edelim
Sevginin Türkiye’de milli bir sorun haline getirilmesi lazım. Yani sevgisizlik milli bir afettir. Milli bir afet, büyük bir beladır. Bu konuda devletin seferberlik ilan etmesi lazım. Sevgi seferberliği. Mesela Irak’ta sevgi yoktu, Allah mahvetti. Suriye’de sevgi yoktu, mahvetti. Herkes mahvoldu. Sevginin olmadığı her yer çöküyor. Sevginin ön plana alınması lazım. Bu ordu içinde de var, polis içinde de var, memurlar içinde de var sevgisizlik. Mesela sadece paralel yapının subayları sevgisiz merhametsiz biliniyor. Halbuki paralel yapı dışında da subaylarda İslam’a, dine karşı, Müslümanlara karşı çok öfkeli olan insanlar var. Müslüman tarikatlara, cemaatlere karşı çok öfkeli insanlar var.
(Hürriyet’te son birkaç gündür “YPG ile işbirliği yapalım” çağrıları yapılmaya başladı. Dünkü Ertuğrul Özkök yazısından sonra bugün de Ahmet Hakan aynı çağrıyı yineledi. “Madem Amerika ve Rusya Suriye’de Kürtler üzerinden iş çevirmeye meraklı acaba biz de Suriye’de ezber bozup Kürtlerle işbirliğine mi gitsek? PKK ayrı, YPG ayrı falan mı desek? Salih Müslim’i Ankara’ya mı davet etsek? Barzani modelini temel mi alsak? Rakka’ya Kürtlerle ilerlemeyi mi düşünsek? Kısacası oyunu kuranların oyunlarını başlarına mı geçirsek?” Dedi.)
Oyunu kuranların oyununu başına geçirmenin yolu bu değil. Orada sen oyuna gelirsin. Onların ana oyununu bozacaksın, ana oyun nedir? Darwinizm, materyalizmdir. Çünkü Obama mantığı halen devam ediyor yani Marksist mantık. Marksist, Leninist düşüncenin kökeni de Darwinizm’dir. Devlet anti-Darwinist politikayı izlemeye başlarsa bu sistemin beynini parçalamış oluyor ta en kökünden parçalamış olur ve mahveder, darmadağın olurlar onun dışında bu güçlü sel, bu güçlü kasırga önüne geleni silip, süpürür götürür söyleyeyim; öyle olmaz. Bizim asıl vurabileceğimiz yer ortada ve ona da güçleri yetmez, oradan vurursak en başından beyninden vurmuş oluruz ama öbür türlü ayağından direnmeye kalkarsak hem Amerika, hem Rusya’ya karşı direnmek Çin’e karşı da direnmek demektir bu, bütün dünyaya karşı direnmektir bundan pek netice çıkmaz, böyle netice alınmaz. En güzel netice onların beyin sistemini yok etmektir. Dolayısıyla Darwinizm’e, materyalizme vurmak, iman hakikatleri, Kuran mucizeleri anlatarak gençliği çok imanlı yetiştirip buradan Darwinist, materyalist, Marksist, komünist Allahsız, Kitapsız insan çıkmasını engellemek bununla net netice alırız.
İngiliz Derin Devleti Hem 15 Temmuz'u Organize Ediyor Hem De Sonra Geçmiş Olsun Diye İlk Desteği Veren Gibi Görünüyor
15 Temmuz darbesinin komuta merkezi Akıncı Üssü iddianamesinde darbe planının 31 Aralık 2015’te Adil Öksüz’ün İngiltere’ye gitmesiyle başladığı tespit ediliyor. Niye İngiltere’den başlıyor darbe planı? Açık değil mi? Başlatan yer ora, güya bizi kurtarmaya kalkan da orası, geçmiş olsun diyen de orası. Adil Öksüz’ün İngiltere’de olduğu dönemde baş şüpheli diğer kişiler de İngiltere’ye gidiyorlar yani asıl darbeyi yönetenler de oraya gidiyorlar. Orada yapılan görüşmeden sonra Amerika’ya gidip Fethullah Gülen’in onayı alınıyor. Darbe planı sırasında diğer şüpheliler de sık sık İngiltere’ye gidiyorlar yani darbeden sonra da, darbe planının yapıldığı anlarda da sürekli İngiltere’yle bağlantı var telefon ve internet bağlantısı var başka hiçbir ülkeyle bağlantı yok, nedir bu? Sonra da diyor ki İngiltere “geçmiş olsun ya” diyor “ne oldu bir şey mi oldu, üstünüze bir toz falan mı bulaştı bakalım” falan diyor. 15 Temmuz darbesi İngiltere’den yönetildi, bütün tutanaklarda bu görülüyor, İngiltere de Türkiye’ye “geçmiş olsun” diyor. Biz İngiliz halkıyla bir alıp veremediğimiz yok, devletiyle de alıp veremediğimiz yok fakat İngiliz derin devleti tarafından yönetildi darbe, herkes biliyor.
Her Şeyde Hayır Vardır. Başın Ağrısa, Ayağın Bir Yere Takılsa Hepsinde Hayır Vardır. İnsanlar Aleyhlerine Sandıkları İçin Sıkıntı Yaşıyorlar
Hep hayır düşünmek lazım, pozitif düşünmek lazım. Yani aleyhte düşünmemek lazım. Çünkü her şeyi tek tek Allah yaratıyor. Her şeyde hayır vardır. Yani mesela başı ağrısa onda bir hayır vardır, ayağı bir yere takılsa hayır vardır. Hayırsız hiçbir şey olmaz. İnsanlar hep aleyhine zannettikleri için ondan çok sıkıntıya giriyorlar. Halbuki her şeyde hayır olduğunu bilmiş olsalar Müslümanlar hiç sıkıntı çekmezler. Kuran’a tam uymak, Kuran’ın ifadesiyle şifadır. Allah, “Gönüllerde olana şifadır.” diyor Kuran için. Şifa olan ayetler indiriyor Cenab-ı Allah. Kuran’ı tam yaşayan ne ruhi ne de o tarz rahatsızlıklar çekmez. Yani bedenen de sağlıklı olur ruhen de sağlıklı olur. Tabii imtihan olarak rahatsızlıklar gelebilir ama genel anlamda çok sağlıklı olur. Şifadır Kuran. Tevekkül eden, her şeyin Allah’tan olduğunu bilen bir insanın gönlü müsterihtir, neşelidir, rahattır. Akıl sağlığı da yerinde olur, ruh sağlığı da yerinde olur.
Kalbim Temiz Diyen Ama Allah'ın Varlığını Gördüğü Halde Allah'a Şükredip Sevgi Göstermeyen Bir İnsan Samimi Davranmış Olmaz
Samimi olan bütün kullar kurtulur. Ama şimdi samimiyse bir insan etrafa baktığında Allah’ın varlığı bütün açıklığıyla ve ihtişamıyla hemen görülüyor. Allah olduğuna göre yani Allah bir amaçla yaratacağı da belli olur. Çünkü biz hazır bir sofraya geldiysek o sofrayı yaratan biri vardır, meydana getiren biri vardır. Ve sofra sahibinin de bir amacı vardır. Biz orada yemeği yiyip, sofrayı yıkıp devirip dışarı çıkarsak bu bizim akıllı ve samimi olduğumuzu göstermez. Değil mi? Sofra sahibine teşekkür etmemiz lazım, saygı göstermemiz lazım. “Çok güzel olmuş eline sağlık.” dememiz lazım. Cenab-ı Allah da bir nimet yarattığında O’na hamd etmemiz, şükretmemiz, O’na teşekkür etmemiz gerekiyor. Eğer teşekkür etmiyorsa, hamd etmiyorsa bir insan nasıl kalbi temiz oluyor? Bir kere kalp orada bir kere eğrilmiş oluyor. Yani o kafadaki bir insana Allah neden cennet nasip etsin bir daha. Ona oradaki sofraya şükretmeyene yeni bir sofra neden olsun?
İnsanın Kendisini İlacın Kurtaracağını Sanması Yanlıştır. İyileştiren Allah'tır, İlaç Vesiledir
Şirk genellikle gizli oluyor. Ama açık şirk de vardır. Mesela Hz. İsa (as)’ ya Allah diye tapıyor bir insan. Bu şirktir tabii ki. Çünkü Hz. İsa (as) diyor, “Ben Allah’ın kuluyum. Ya Rabbi bana nimet ver imkan ver.” diyor. “Gitti uyudu” diyor “İsa. Yemek yedi.” diyor. İnsan olduğu her halinden belli, Allah olmadığı belli. E sen ona Allah dersen bu şirk olur. Çünkü Allah Allah’a dua etmez. İsa (as) dua ediyor Allah’a. Değil mi? Kul olduğu belli. “Ya Rabbi” diyor hitap ediyor “Allah’ım beni koru.” diyor. “Bana yardım et.” diyor. Allah Allah’tan yardım dilemez. Dolayısıyla bu bir şirk olmuş olur. Ama bazen de mesela adam eline ilacı alıyor. “Şimdi ben bu ilacı alırsam hiçbir hastalığım kalmaz.” Diyor. Yutuyor hastalığı da iyi olmuyor. O hapı putlaştırıyor, o kurtaracak zannediyor. Halbuki Allah kurtarır. O hap vesile olur. Hap dediği şey bir görüntü. Allah’ın beyninde gösterdiği bir görüntü. Hapın kurtaracağına inanması çok yanlış olur. Veyahut mesela boğazında enfeksiyon alıyor “Antibiyotik alırsam geçer.” diyor. Allah geçirir, onu vesile eder. Eğer antibiyotiği putlaştırırsa o olmaz o şirk olmuş olur.
Samimiyet İnsanın Allah'ın Vicdanına Vahyettiğine Uyması, O İlhamı Duymazlıktan Gelmemesidir
Samimi iman insanın kendisine samimi olmasıyla olur. İnsan kendisinin samimi olup olmadığını bilir. Çünkü Allah vahiyle bildiriyor insanlara. Yani insan başıboş bırakılmamıştır. Her insana Allah her an vahyeder. Bu çok büyük bir nimet. Bakın peygambere nasıl vahyediyorsa, ama onlara sesli vahyediyor ama Allah müminlerin de kalbine vahyeder, vicdanına vahyeder. Neyin yanlış olduğunu bize bildirir, neyin doğru olduğunu da bildirir her an bildirir. Ona biz uyduğumuzda işte buna samimiyet deniyor. Ve samimi olduğumuzda biz hissederiz. Çünkü işimize gelmeyen şeyi de yapıyorsak bizim nefsimizle çatışan fakat vicdanımıza uygun olanı yapıyorsak o zaman samimiyiz demektir. Ama vicdanımıza uyuyor diyoruz ama aynı zamanda nefsimize de uymasını istiyoruz. O zaman bu samimiyetsizlik olur. Nefisle çatışmasına rağmen yapıyorsak o samimiyettir. Mesela adam yemek yiyecek, on tane pirzola kızarttı yiyor. Bir fakir kardeşi var yakın mümin aynı şartlarda müminler. O pirzolanın beş tanesini götürüp ona verirse bu bir samimiyet olur, dürüst bir tavır olur. Ama gidip bir tanesini verirse dokuzunu kendi yerse bu samimiyetsiz olur. Bu anlaşılır yani. Çünkü kardeş artık yani çok yakını. Onun ne üstünlüğü var yani onun ne aşağı yönü var? Buna benzer yani çok fazla örnek verebilirim.
İnsanın Sürekli Kendini Geliştirmesi Önemlidir. Mümin Kuran'la İslam'la Kendini Tezkiye Edecek, Basitliklerden Sıradanlıktan Kurtulacak
İnsanın kendini sürekli teskin etmesi, geliştirmesi çok büyük bir nimettir. O masonlukta ham taşın mikap taşa çevrilmesi olarak alınır. Yani sürekli o taşı yontarak, onun içinden o düzgün taşı çıkartmak yani o ham taşın içinden insan çıkartmak. Mümin de Kuran’la, İslam’la kendini tezkiye edecek. Basitliklerden, sıradanlıklardan kurtulacak. Mesela çok basitlikler vardır insanlar arasında görülür, çok iticidir. O yüzden de birçok insan kompleksli yaşar, huzursuz yaşar. Mesela birbirlerine bakıp sırıtırlar sebepsiz, durduk yere. Ortada hiçbir şey yoktur, o aşağılık kompleksinden kaynaklanır. Sıradan insanlarda görülen bir şeydir. Görende bir şey var da ona gülüyor desinler diye yaparlar. Çünkü onlara yapılmıştır, ondan o rahatsız olmuştur yahut bir kuyruk acısı vardır, bir yerden canı yanmıştır. O yüzden o basit insanlarda bu görülür. Sebepsiz birbirine bakıp sırıtma, sebepsiz anlamsız gülme. Yani karşı taraf da diyecek ki herhalde bir şey var ama ben göremedim. Fark etmediğim bir şey var ona gülüyorlar. Hem kendine güven getirmek için bunu yaparlar aşağılık kompleksi içinde olan insanlar hem de o basitliklerini, o kenar mahalle kültürünü vurgulayarak bir yere varacaklarını zannederler. Mesela bu bir alt kültürdür bu, bir alt karaktersizlik yönüdür. Ama kaliteli Müslümanlar böyle şeylere hiç tenezzül etmezler. Bunun üstüne çıkar, daha da onun üstüne çıkar, daha da onun üstüne çıkar, her türlü basitlikten kendilerini korurlar.