Dağlık Karabağ bölgesi, tarih boyunca, Azerbaycan ve Ermenistan arasında uzlaşı sağlanamayan tartışmalı bir bölge olarak kalmıştır. Asimilasyon politikalarının en bariz şekilde uygulandığı bu bölge, iki milletin düşmanlığı üzerine şekillendirilmiştir. Bölgenin 1813’te Osmanlılardan Rusya İmparatorluğu’na geçişinin ardından Azeri Türklerine zorla göç politikaları uygulanmıştır. 1823 nüfus sayımında bölgenin %60’ını, yani 15 binini Azeri Türkleri oluştururken, günümüze kadar geçen sürede 140 bin nüfuslu Karabağ’ın demografik yapısı zorla tümden değiştirilmiştir. İşgal ve savaş sonrasında Azerbaycan ve Ermenistan’da yaşayan binlerce insan yerlerini yurtlarını terk ederek kaçmak zorunda kalmıştır.
20. yüzyılda Ermenilerle Azeriler arasında ilk ciddi çatışmalar, İngiltere’nin bölgeye hakim olmasıyla birlikte 1917 Ekim Devrimi’nin ardından başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngilizler bölgeyi kısa bir süre içinde işgal etmiş, ardından bölge komünist SSCB hakimiyetine girmiştir.
20. yüzyılın sonlarına doğru “Dağlık Karabağ” bölgesi, Kafkasya’nın yoğun çatışmalara sahne olan bölgelerinden biri olmaya devam etmiştir. Tümüyle Azerbaycan toprakları içinde yer alan bu bölge, 90’ların başında Ermenistan tarafından işgal edildi. Özellikle 1991-1993 yılları arasında şiddetlenen savaşta, Azerbaycan’a ait 7 ilçe de Ermeni güçleri tarafından işgale uğradı. 1992’de ilan edilen Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, bugüne kadar Ermenistan dahil hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tarafından tanınmadı.
İki ülke arasında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te 1994’te ilan edilen ateşkesten bu yana en büyük çatışmalar ise içinde bulunduğumuz Nisan 2016’da yaşandı. Her iki taraftan da kayıplar oldu. Azerbaycan Savunma Bakanlığı, Ermenistan işgali altındaki bazı stratejik bölgeleri geri aldıklarını duyurdu. İki yüzyıldır dinmeyen işgal ve savaşlar, yeniden Kafkasya’nın gündemine oturmuştu. Belli ki çatışmalar durmuyor, Karabağ üzerinden özel ve kasıtlı bir çatışma politikası sürdürülüyordu. Olan ise, Azerbaycan ve Ermenistan halklarına oluyor; birbiriyle kardeş olması gereken iki toplum bir türlü uzlaşamıyor, bir araya gelemiyordu.
Reelpolitik Dünya Görüşü ve Savaş Karabağ’a Sadece Acı Getirir
Savaşlar, toplumlara kan dökmekten, acıdan ve yıkımdan başka hiçbir şey getirmemektedir. Günümüzdeki savaşların ve devletler arası siyasi sorunların arka planında, süper güç olarak tabir edilen ülkelerin derin devletlerinin çıkar çatışmalarının olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çıkar çatışmaları, devletler nezdinde reelpolitik olarak kabul edilmiş ve siyasetin kaçınılmaz bir gereği olarak benimsenmiştir.
Reelpolitik siyaset anlayışı, insan hayatını değersizleştiren, ölümleri istatistiki olarak ele aldıran, devletlerin çıkarlarını ise hukuk, insan hakları, namus, haysiyet ve şereften uzak bir şekilde savunan sevgisiz bir sistemin ürünüdür. Açıkça ifade edilmese de, bu sistemi besleyen en temel şey savaşlar, terör ve anarşidir. Bu nedenle çıkar çatışmaları bu sistemin içinde sürekli olarak gelişmekte ve bir kısım derin devletler tarafından desteklenip körüklenmektedir.
Bu sistem, devletleri acımasız güç hesaplarına zorlayan, ulusal çıkarlar üzerine kurulu merhametsiz dış politikaları savunan insaniyetsiz bir siyaset sistemidir. Bu sistem içinde Rusya, ABD, İran, İngiltere, Çin, AB, Şangay Beşlisi gibi güçlere etki eden derin devlet yapılanmalarının etkisiyle, özellikle Kafkasya ve Ortadoğu’da savaşların, şiddetin ve yıkımların desteklenmesi, durdurulmak istenmemesi durumu söz konusudur. Karabağ sorunu da böyle bir derin devlet meselesidir; bu sebeple son iki yüzyıldır bir türlü çözüme ulaşamamaktadır.
Karabağ İçin Çözüm
Öncelikle reelpolitik hesapların yanlışlığını gösterecek yeni bir siyaset ruhunun yerleşmesi gerekmektedir. Ülkelerin çıkar hesapları ile değil, birlik ve beraberlikle gelişeceğine inanmaları şarttır. Bunun bir anda olması elbette beklenemez. Bunu sağlayacak dayanışma ruhu şu anda dünya siyasetine oldukça uzaktır. Fakat bu durum, bunu gerçekleştirecek öncülerin ortaya çıkmasına hiçbir şekilde engel değildir.
Bu öncülerden biri, Karabağ sorununun yakın takipçisi olan Türkiye olabilir. Türkiye, her iki tarafı da barıştırmak için araya girmelidir. Kafkaslarda –savaşla değil- barışçı ve uzlaşmacı politikaların izlenmesi ile sorunların çözümü aranmalıdır. Halklar, hiçbir zaman aradaki düşmanlıkların ve savaşların destekçileri olmazlar. Bu nedenle Türkiye’nin hem Azeri hem de Ermeni halkının ruhuna ulaşacak bir dayanışma ve birlik politikasının baş aktörü olması elzemdir. Halkların içinde de, tıpkı siyasilerin içinde olduğu gibi, kavgayı destekleyen, şiddet yanlısı insanlar elbette olabilir. Bu durum, dayanışma ruhunun zedelenmesine asla yol açmamalıdır.
Özellikle 1980’lerden beri Ermenistan, ticaretinin neredeyse tamamına yakınını gerçekleştirdiği Türkiye ve Azerbaycan tarafından ambargoya tabi tutulmaktadır. Sınır kapıları kapanmış, Ermenistan adeta içine kapanıp ekonomik olarak çöken bir ülke haline gelmiştir. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, TANAP, Azerbaycan ve Hazar doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak bir projedir. Ermenistan, bu projenin de dışında kalmıştır. Ermeniler, akrabalarının yaşadığı, yüzlerce yıl komşu olarak yaşadıkları Anadolu ve Hazar’daki bölgelere gidemeyerek uzak kalmaktadır. Bu da kimsenin istediği bir durum değildir. Bu sıkıntılı ortamın kimseye bir faydası yoktur.
Rusya ise gereksiz bir tedirginlik içine sokulmaya çalışılmakta ve Türkiye aleyhine politikalar geliştirmeye zorlanmaktadır. Son zamanlarda bu politikalarda yumuşamaların yaşanması Türkiye tarafından hoşnutlukla karşılanmıştır. Karabağ meselesi, Rusya ve Türkiye’nin arasının düzelmesi için de bir fırsat haline getirilip kesin barış için bir uzlaşı zemini oluşturulmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, Rusya’nın güçlü bir müttefik ülke olması; aynı zamanda dost ve Azerbaycan’la barışmış bir Ermenistan’ın ve Rusya’nın daha da zenginleşmesi Türkiye’nin daima çıkarınadır. Türk ve İslam ülkelerinin bir araya gelip güzel bir dayanışma içine girmesi, bu dayanışmanın içinde Rusya ve Ermenistan’ın da yer alması hem Kafkaslar hem de Ortadoğu için büyük bir istikrar anlamına gelecektir. Söz konusu durum, Türkiye’nin Rusya’yla daha çok ekonomik ve kültürel işbirliği içine girmesine de vesile olacaktır. Bu, Azerbaycan’ın da güçlenmesini sağlayacak, Azerbaycan hem Türkiye hem de Rusya taraflı politikalarını devam ettirerek iki ülke için de maddi manevi önemli bir destek olacaktır. Kafkasya’da gerçekleşecek böylesine bir ittifak, bölgedeki istikrarın ve ticari imkanların artmasına vesile olacaktır.
Türkiye bu konuda öncü olabilir. Bunun için en elzem konu, barışçıl politikaları ön planda tutmak ve derin devletlerin ürkütücü politikalarının ve şiddet çığırtkanlarının etkisinde kalmayıp mazlum halkları koruma altına almak için kararlı davranmaktır.
Adnan Oktar'ın EKurd Daily & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://ekurd.net/solution-nagorno-karabakh-2016-04-17
http://dailymailnews.com/2016/05/01/quitting-realpolitik-is-the-solution-for-nagorno-karabakh/