Bir aylık oruç ibadetiyle pekişen manevi duyguların ve kardeşlik bağlarının en yüksek seviyeye ulaştığı kutlu Ramazan Bayramı'nı bir kez daha büyük bir coşku ve heyecanla karşılıyoruz. Bu bayramda da tüm Müslümanlar sevgiyle, muhabbetle birbirlerini kucaklayacak, birbirlerine güzel sözler sarf edecek, hep birlikte Allah'ı anacak, hem birbirleri hem de tüm İslam alemi için hayır duaları edecekler. Dargınlar barışıp hasretle birbirine sarılacak, fakirlerin yardımına koşulacak, büyüklerin elleri öpülecek, küçükler harçlıkla, şeker, çikolata ve hoşlarına gidecek türlü hediyelerle sevindirilecek. Pek çok kardeşimiz tertemiz kıyafetleri ve ışıldayan aydınlık yüzleriyle ziyaretimize gelecek, bizler de onların ziyaretine gideceğiz.
Peki, Müslümanlar için özel bir önem ve ayrıcalığı olan bu mutlu günde bizler neşe ve sevinç içinde birbirimizle bayramlaşırken ve birbirinden güzel ikramlardan faydalanırken dünyanın dört bir yanında zulüm gören din kardeşlerimiz ne yapıyor olacaklar? Örneğin Doğu Türkistanlı ya da Rohingyalı kardeşlerimizin bayramı nasıl geçecek? Ya da Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Patani'de, Eritre'de, Keşmir'de, Moro'da, Tayland'da, Kırım'da ve daha pek çok yerde zulüm ve baskı altında yaşayan kardeşlerimizin bayramı? Hiç kuşkusuz bu güzel günde de aklımızda hep bu sorular var. Onları unutmuyor, makinalı tüfeklerle, kitle imha silahlarıyla, bombalarla yapılan saldırılara maruz kalan, aileleri; anneleri, babaları, çocukları, kardeşleri öldürülen, soykırımlara, katliamlara, işkencelere uğrayan, kendi topraklarında ölüm korkusuyla yaşayan ve yok edilmeye çalışılan Müslümanların içinde bulundukları durumun bir an önce son bulması için biraraya gelip dua ediyor ve İslam aleminin tek kurtuluş yolunu, yani İttihad-ı İslam'ın gerekliliğini konuşuyoruz.
Gerçek şu ki İslam coğrafyasını saran fitne ve fesadın faillerini uzakta aramaya gerek yok. İslam dünyasının bölünmüş, parçalanmış, dağılmış olmasının ve bunun akabinde fitne ve fesadın yaygınlaşmasının en büyük nedeni Müslümanların birlik olmamaları. Diğer bir ifadeyle Müslüman dünyasında akan her damla kandan, şehit olan, yaralanıp sakat kalan her masumdan, açlık içinde yaşayan her mazlumdan parçalanmış, dağılıp ayrılmış Müslümanlar sorumlu. Dargınlıkları ve ayrılıkları bir kerana bırakıp kendi aralarında birlik olmadıkları sürece fitne ve zulmün devam edeceğinde ise hiçbir şüphe yok.
Bugün farklı farklı kollara dağılıp ayrılmış olan Müslümanların ortak bir kararla kendi aralarında birlik sağlamaları hiç de zor değildir. Bunun ise tek şartı Kuran ahlakına göre yaşamaktır. Diğer bir ifadeyle, yeryüzündeki tüm Müslüman toplulukların Kuran ahlakını yaşamaya niyet etmeleridir. Kuran ahlakı yaşandığında yeryüzündeki tüm Müslümanlar kardeşçe biraraya gelecek, hiçbir sorunla karşılaşmadan barış içinde yaşayacaklardır. Birbirlerini can-ı gönülden sevip sayacak, birbirleriyle dost olacak, birbirlerinin eksiklerini değil iyi yönlerini görecek, birbirlerine suizanla değil, hüsnüzanla yaklaşacak, birbirlerine her zaman güzel sözle hitap edeceklerdir.
İslam barış ve kardeşlik dinidir. Aynı dine mensup, aynı Allah'a, aynı Kitap'a, aynı Peygamber'e iman eden insanların sevgi ve kardeşlik yolunu benimsememeleri Kuran'a, Kuran'ın barışçıl, uzlaştırıcı ruhuna aykırıdır. Kuran'a uygun olan davranış görüş farklılıklarının yol açtığı sevgisizliği, kavga ve çatışmaları ortadan kaldırmak, kardeş olduğunu hatırlayarak kucaklaşmak, ardından oluşan sevgi ve barış ortamında huzur içinde yaşamaktır. Aksi haram olduğu gibi insan fıtratına da son derece tersdir. Nitekim insanlar yaratılışları gereği kavgadan değil sevgiden, barıştan hoşlanırlar.
Unutmamalıyız ki Allah biz Müslümanlara yalnızca bayramlarda değil, hayat boyu müminlerle birarada olmayı, bölünüp ayrılmayı değil, bir olmayı, birlik içinde yaşamayı emretmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 103. ayetinde Allah'ın bu emri apaçık şekilde görülmektedir:
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar." (Al-i İmran Suresi, 103)
Dolayısıyla bu mübarek günde duymak istediğimiz haber, tüm dünya Müslümanlarının ayrılıklara son verip biraraya gelmeleri, zulüm altında olan kardeşlerini kurtarmak için güç oluşturmalarıdır. Bu birliğin oluşturulmadığı, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılıkların sürdüğü her saniye, mazlum Müslüman halkların zalimler karşısındaki savunmasızlıkları, dünyanın dört bir yanındaki zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlıların çaresizlik içinde kurtarılmayı bekleyişleri devam ediyor.
Diliyoruz ki Müslümanlar bu bayramda kavga ve çatışmaları bir kenara bırakıp biraraya gelsinler, hep birlikte zulüm altındaki kardeşlerini kurtarmanın yollarını arasınlar, böylece İslam alemi üzerindeki fitne dağılıp gitsin, Asr-ı Saadet gibi aydınlık, mutlu ve huzurlu bir dönem başlasın. İşte o zaman her günümüz bayram olacak, tüm hayatımız bayram sevinci içinde geçecek, bayramın yol açtığı kardeşlik ve birliktelik ruhu hayatımızın her anına hakim olacak.
Bugün biz Müslümanlara bu kutlu bayram gününü yaşatan Rabbimiz, en kısa zamanda zulüm altındaki tüm mazlum Müslümanların kurtuluşunu bizlere göstersin, bizleri onların kurtuluşuna vesileler kılsın, hepimizi hasretle biraraya getirsin. Tüm İslam aleminin Ramazan bayramı mübarek olsun.
Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi