|
Cimrilikten kaçınmak
İhtiyaçtan fazlasını elinde tutan bir kimse, cimrilik yapmış ve tümü Allah'a ait olan ve Allah'ın kendisini denemek için verdiği ve infak etmesini bildirdiği
mala haksız olarak sahip çıkmış olur.
Dinden uzak yaşayan toplumlarda, infak yani kişinin malını Allah yolunda harcaması konusundaki ölçüler de yanlıştır. Böyle bir toplumda kişiler vicdanlarını rahatlatmak için mallarından az bir kısmını infak ederler. Mallarının geri kalan büyük bölümünü ise yığıp biriktirerek ellerinde tutarlar. Halbuki, Kuran ayetlerinde bu tavrın yanlışlığına açıkça dikkat çekilmektedir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
"Şimdi, o yüz çevireni gördün mü? Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu." (Necm Suresi, 33-34)
Oysa Allah'ın Kuran'da belirttiği infak ibadeti tamamen farklıdır. Kuran'a göre infak etmedeki ölçü, "ihtiyaçtan artakalan"dır (Bakara Suresi, 219). Ayrıca bu ibadet, toplumun büyük bir kesiminin bildiğinin aksine, Allah'ın herkese farz kıldığı bir hükümdür. Bu konudaki hüküm şöyledir:
" ... Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda)…" (Bakara Suresi, 219-220)
İmkanı olduğu halde bu hükme riayet etmeyenin kaybı sadece az ecir almak değildir; bu kişi aynı zamanda Allah'ın beğenmediği bir davranışı yapmakla ahireti açısından büyük bir sorumluluk altına girmektedir. Zira ihtiyaçtan fazlasını elinde tutan bir kimse, cimrilik yapmış ve tümü Allah'a ait olan ve Allah'ın kendisini denemek için verdiği ve infak etmesini bildirdiği mala haksız olarak sahip çıkmış olur. Allah, bu tür bir davranış biçiminden iman etmeyenlere ait bir özellik olarak şöyle bahseder:
"Onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler. Allah'ın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. Biz o kafirlere aşağılatıcı bir azab hazırlamışızdır." (Nisa Suresi, 37)
Allah'ın verdiği malı harcamada cimrilik yapan kimselerin ahiretteki sonları Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmektedir:
"Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hıristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek)." (Tevbe Suresi, 34-35)
"Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir." (Hümeze Suresi, 2-6)
İman eden bir insanın elbette bu ayetlerde tarif edilen ölçüde bir cimrilik yapması ya da mal yığıp biriktirmesi söz konusu değildir. Ancak müminin dikkat etmesi gereken, çok az bir miktarda da olsa ayetlerde kınanan bu tutuma meyletmemektir. Bir kişi malının çok büyük bir kısmını infak etmiş olabilir. Fakat ihtiyacından fazla olan çok az bir kısmını bile ayırmış olsa, ayetlerde tarif edilen bu zihniyete meyletmiş olur. Çünkü cimrilik ve malı yığıp biriktirmenin ardında yatan gelecek endişesi, fakirlik korkusu, dünyayı ahiretten ön planda tutma gibi sebeplerdir. Bu endişelerin sebebi de Allah'a karşı duyulan güvendeki eksiklik, tevekkülsüzlüktür.
Görüldüğü gibi çok küçük, önemsiz gibi görünen bir zaafın altında imani eksiklikler yatabilmektedir. Dolayısıyla infak konusundaki bu zaaf kişinin samimi imanını, ihlasını da gözler önüne seren önemli bir ölçüdür. Halis bir müminin küçük karlara tamah etmesi durumunda, dünyada ve ahirette büyük bir kayba uğramaktan çekinip korkması, bu nedenle de Allah'ın bu hükmünü titizlikle yerine getirmesi gerekir.
KEBİR (Pek büyük)
Allah evrendeki tüm canlıları kontrolü altında tutandır. Toprağın içine atılan binlerce tohumun ne zaman filizleneceğini, bir kuyruklu yıldızın dünyanın kaç kilometre uzağından geçeceğini, hangi canlının ne zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve burada sayarak bitiremeyeceğimiz herşeyin bilgisine sahiptir. Allah, sonsuz büyüklüğü ile yeryüzünde yaşayan tüm insanların aklından geçen düşüncelere, hepsinin bilinçaltına, yaptıkları işlerdeki niyetlerine de hakimdir. Allah canlı cansız herşeyin kaderini en ince ayrıntısına kadar belirleyendir. Gaybın bilgisi de yalnızca Allah'a aittir. Allah'ın sonsuz aklı, ilmi, bilgisi, merhameti ve azabı insanın kavrayışının çok üstündedir. Allah, kainattaki herhangi bir canlı için bir zarar dileyecek olsa, onu kaldırabilecek yoktur; bir rahmet dilediğinde de, O'nun rahmetini
engelleyebilecek olan yoktur.
İnsanın yapması gereken ise, Allah'ın büyüklüğü ve gücü karşısında Rabbimize sığınarak, Allah'ın rahmetini istemesidir. Çünkü Allah merhamet etmediği sürece insanın kurtuluş bulması mümkün değildir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir." (Rad Suresi, 9)
Sakın unutmu
Allah için yaşamak
Bir insanın hayatının tamamını Allah için yaşamasının nasıl olacağını anlayabilmek için öncelikle dünya hayatının var edilmesindeki gerçek amacı bilmek gerekir. Allah, bu amacı Kuran'da şöyle bildirmektedir:
"O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk Suresi, 2)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi tüm insanlar davranışları ile denenirler. Güzel davranışlarda bulunanlar, bunun sonucunda Allah'ın hoşnutluğunu kazanarak cennete girmeyi umarlar. Bunun için de hayatlarının her anını böyle bir çaba içinde geçirmeleri gerektiğini bilirler.
Fakat kimi insanlar bu noktada önemli bir yanılgı içindedirler. Sadece ibadetleri yapmanın ve haramlardan sakınmanın Allah rızası için olduğunu ve bunların dışında kalan zamanlarının ise dinle bir ilgisinin bulunmadığını zannederler. Oysa insan yaşadığı her an, her konuşmasında, aklından geçirdiği her düşüncede, yaptığı her türlü işte Allah'ın rızasının en fazlasını gözetmelidir. Örneğin dünyada her insan çalışır ve para kazanır. Ancak hayatını Allah için yaşayan bir insan, Allah'ın dinine daha fazla hizmet edebilmek için çalışır ve kazancından kendine sadece ihtiyacı kadarını ayırarak, kalanını Allah'ın hoşnut olacağı yerlerde harcar. Bu kişi sohbetlerinde de Allah'ı en hoşnut edecek konuşmaları yapar. İnsanlara Allah'ı hatırlatır, onları kötülükten men eder ve onlara iyiliği emreder. Çevresini ve dostlarını Allah'ın hoşnut olacağı insanlardan seçer. Bu seçimi yaparken dünyevi çıkarlarını veya dini yaşamayan insanların kıstaslarını dikkate almaz. Her an, "Şu an Allah'ı en fazla nasıl hoşnut edebilirim?" diye düşünür. Nitekim dinin en temel şartlarından biri, hayatın tamamının Allah için geçirilmesidir. Bu nedenle Allah müminlere şöyle söylemelerini emreder:
"De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162)
Hercai Menekşeler
Hercai menekşelerinin beş tane kadifemsi taç yaprağı vardır. Taç yapraklarının altında, bal özü içeren uzantılar bulunur. Çiçeğe gelen arılar, bu tatlı sıvıya ulaşabilmek için daha büyük olan en alttaki taç yaprağa konarlar. Böylece arılar bal özünü emerken çiçek tozları da arıların tüylerine yapışıp kalır. Arıya yapışmış olan çiçek tozlarının aynı çiçekteki dişi organın tepeciğine bulaşmasını önlemek için tepeciğin üzeri koruyucu bir kapakla örtülüdür. Ama arılar bir çiçekten uçup başka bir hercai menekşe çiçeğine konduklarında, bal özü emebilmek için bu kapakçığı hortumlarıyla açarlar ve bir önceki çiçekten getirdikleri çiçek tozlarının bir bölümünü tepeciğe bırakırlar. Böylece çiçekler döllenerek meyveye dönüşürler. Meyve olgunlaştığında ise çatlayarak kayık biçiminde üç parçaya ayrılır ve içindeki tohumları çevreye saçar.
Arılar sayesinde gerçekleşen bu döllenme işlemindeki tüm detaylarda bilinçli bir tasarım vardır. Bu tasarımı yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Deniz altında ilginç bir canlı :NUDIBRANCH
Mükemmel bir tasarıma ve olağanüstü renklere sahip olan Nudibranch, kabuğu olmayan bir salyangoz türüdür.
Son derece göz alıcı görünümleri olan Nudibranchlar deniz altının en ilgi çekici canlılarındandır. Bu salyangoz çok parlak renklere sahiptir ve son derece göz alıcıdır. Ayrıca yumuşak bir bedene de sahiptirler ve kendilerini koruyacak bir kabukları da yoktur. Bu dış görünüm pek çok canlı için son derece cazip olmasına rağmen, çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir. Çünkü Nudibranchların çarpıcı renkleri çok zehirli olduklarını düşmanlarına haber veren bir işarettir.
Bu deniz salyangozu türünün dikkat çekici özelliği, kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahip olmasıdır. İşte Nudibranchlar bu "ısırgan hücreleri" sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunurlar. Ancak daha da ilginci bu hücreleri kendilerinin üretmemesidir. Nudibranchlar Hyroid denen canlılarla beslenir ve onları sindirim sistemlerinde öğütmezler. Bu hayvanlar da Nudibranchın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak Nudibrancha bir koruma sağlarlar. (Harun Yahya, Allah'ın Renk Sanatı)
Kuşkusuz Nudibranchın, Hyroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korunmalarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir. O halde Nudibranchlar bu son derece özel savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
Gerek desen ve renk çeşitliliği ile gerekse zehir elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara, ne yapmaları gerektiğini ilham eden de, onları vücutlarında Hyroidler'in zehrini etkisiz hale getirecek bir sistemle yaratan da, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah'ın sonsuz gücünü bu örneklerde gören bir kimse, Allah'ı tesbih ederek, O'nun şanını yüceltmelidir. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır." (Fatır Suresi, 28)