Adnan Oktar’ın 18 Kasım 2009 Tarihli Tv Kayseri, Samsun Aks Ve Gaziantep Olay Tv Röportajından
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,” Mesela Irak’ta Müslümanların canını yakıyorlar, Müslümanlar ne diyor? “…Ya Rabbi, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,” Bize zulmediyorlar diyor. Bizi buradan çıkart kurtulalım diyorlar. “…bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder,” İnsanlar ahir zamanda neyi bekliyor Mehdi’yi bekliyorlar. Bak ne diyor insanlar “bize Katından bir veli (koruyucu sahib)” sahib-ül zamandır Mehdi değil mi? “…gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" O da yardım edicidir Mehdi’de inşaAllah. “..diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” diyor. Şimdi çocuklar eziliyor orada, kadınlar eziliyor Afganistan’da değil mi? Yaşlı insanlar eziliyor. Cenab-ı Allah bizim Hamiyeti İslamiyemizi tahrik ediyor. Diyor ki Cenab-ı Allah: bu kadar insan eziliyor, niye uğrunda mücadele etmiyorsunuz, gayret etmiyorsunuz diyor onları kurtarmak için. “..İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda” Yani ateistlik yolunda “…savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” Biz de mücadele ediyoruz. Darwinistlerden, materyalistlerle, masonlarla mücadele ediyoruz. “Şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” diyor Allah. Pek zayıftı, çat diye ortadan kırılıp gittiler. Nitekim Darwinizm yerle bir oldu. Allah diyor “..şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” Koskoca Darwinizm dünya çapında tek bir iğneyle balon gibi patladı. “…Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.” Yani insanlar ne tedbir alırsa alsın, ne yaparsa yapsın Cenab-ı Allah eğer bir insanın ölümünü takdir ettiyse, ölüm onu mutlaka bulur Allah onu söylüyor. “…Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; “Mesela üniversite imtihanını kazanıyor, veyahut iyi bir kazancı oluyor, bu Allah’tandır derler. “…onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler.” Yani senin uğursuzluğundan oldu diyor. Halbuki onu da yapan Allah, hayır var. “…De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?” Yani bir gaflet, kafa kapanıklığı var üstlerinde. “Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir.” Yani bir şey yapmışsındır, Allah onu sana bela olarak verebilir bunu belirtiyor Allah. “…Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.” Mesela, şimdi biz de insanlara Allah’ın dinini anlatıyoruz. Ama, Cenab-ı Allah diyor yani insanların şahit olması şart değil diyor Allah. Benim şahit olmam yeter diyor. “ …Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.” Geçenlerde Habertürk’te bu konuyla ilgili bir açıklama yapılıyordu, “...onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.”. Onu, sırt kemiği olarak alıyor, açıklamasında. Yani böyle diyenler var diyor. Yani Kuran’ı samimi olarak inceleyen bir insan, mesela Allah insanlar için diyor. Mesela doğru yoldan ayrılmayın dediğinde, doğru yola gidin dediğinde, bir insanın bel kemiği mi gelir aklına? Değil mi? Belli ki güzel ahlak, Kuran’a uyma gelir inşaAllah. Evet. “Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır.” diyor Allah. Ağır, hakikaten yemeği ağır yer, konuşması ağırdır, hareketleri ağırdır, düşünmesi ağırdır. Bir ara bizim bir siyasetçimiz vardı, böyle konuşurdu içimiz eserdi böyle, bir türlü cümleyi bitiremez. Bugün gün, duruyor duruyor. Karşınızda, bekle bekle, bu hususu. İnsan biraz desene bir anda bitir şunu. “…Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa:”. Mesela Allah esirgesin hapsedilse, veyahut dövülse, sövülse iftiraya uğrasa "…Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der.” Allah korudu beni diyor. İyi ki onlarla beraber değildim, ne iyi oldu diyor. “…Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse” Bir güzellik, iyilikte olursa. “…o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim." Yani ahirette ve dünyada bir kurtuluşa ve mutluluğa erseydim.