Adnan Oktar’ın 9 Ağustos 2010 tarihli HarunYahya.TV röportajından
ADNAN OKTAR: ... Şeytan’dan Allah’a sığınıyorum; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Ebcedi 2010 tarihini veriyor. Bakın tek rakam çıkıyor, 2010. Ayeti bir daha okuyorum. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. “Derken, Katımız'dan,” Cenab-ı Allah’ın rahmetinden, “kendisine bir rahmet ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Tam 2010 tarihini veriyor ebcedi. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"” Biz de Mehdi (a.s.) ‘ye ne diyeceğiz? “Muhterem Hocam” diyeceğiz, hissederiz Mehdi (a.s.) ‘yi ama açıkça bilemeyiz. “Sana talebe olmak istiyorum. Allah’ın sana öğrettiği bilgiden bize de öğretmen için size tabi olabilir miyim?” Bak, “tabi olabilir miyim?” diyeceğiz. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” Bu ne demektir aynı zamanda; Mehdi (a.s.) talebesi olmak zor ama pek zor, pek pek pek zordur. Böyle üçkağıtçının, dünya aşıklarının, aklı zayıf olanların, imanı zayıf olanların, dünyasını kurtarmanın peşinde olanların; evlenip yuva kurup işine gücüne bakmak isteyenlerin, dünyasını mamur etmek isteyenlerin, köşe dönmek isteyenlerin yapacağı gibi bir şey değildir. Hele korkak ödleklerin yapabileceği bir şey hiç değildir. Bak ne diyor; “"Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” “Devam edersin ama bir dereceye kadar devam edersin” diyor. Burada buna da işaret var. Hz. Musa (a.s.)’ya bakıyor, Hz. Hızır (a.s.)’la arasında ama aynı zamanda Mehdi (a.s.) ve Mehdi (a.s.)’ye tabi olanlara da bakıyor işari yönüyle. “(Böyleyken) Özünü,"” demek ki bilginin bir özü var, “özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” Şimdi ben Mehdi (a.s.) değilim, öncüsüyüm, talebesiyim. Mesela bir şey söylüyorum kardeşlerimiz anlayamadıkları için, “şu sözü niçin böyle söyledin, olur mu, böyle söylenir mi?” diyorlar. Bakın diyor ki, “özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” Özünü kuşatamıyorlar söylediğim sözün ve sabredemiyorlar. Sen sakin ol, sana ne. 10 yıl sonra dediğim doğru çıkacak mı, çıkmayacak mı, sen ona bak. Değil mi? Allah Allah, ben vakit de veriyorum sana. Ama özünü kavrayamıyorsun ve dolayısıyla sabredemiyorsun. “(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” Tabi olan böyle tabi olacak, değil mi? Bak, ne diyor? “"İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” beni analiz etmek, beni eleştirmek bunlar olmayacak, diyor. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” Ben gerekeni sana açıklarım ama bana soru sormayacaksın, diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."” Bak, niye deldin de demiyor Musa(a.s.), dikkat ederseniz. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor. Suçlayan bir üslup kullanıyor. “Andolsun” diyor yemin ediyor ayrıca, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” Halbuki daha önce söz vermişti, değil mi? “Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"” Bu kıssadan gaye Mehdi (a.s.) talebesi olmanın ne kadar zor olduğunu anlatmak içindir. Kehf Suresi çünkü Mehdiyet’i anlatır, Hızır’dan kasıt da Mehdi (a.s.)’ye işarettir. “Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.” Ahir zamanda unutkanlık yayılacaktır, ona da işaret var. “"Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.” Bak, “beni unuttuğumdan dolayı sorgulama.” O ona söylüyor sorgulama diye. Halbuki Hızır (a.s.) ona söylüyor, ‘sorgulama’ diye; o da ona, ‘sen de beni sorgulama’ diye, inşaAllah. “Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma” diyor. Halbuki zorluğu çıkaran kendisi orada. MaşaAllah, tabii kadere tabi oluyor. Zelledir, Peygamber zellesidir, inşaAllah, hikmet var. “Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” Hep ikisi. İkisi, ikisi, hep iki. Hep iki iki gider. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın,”” bir kısas olmaksızın, “tertemiz bir canı mı öldürdün?” “Günahsız bir canı mı öldürdün” diyor. “Andolsun,” bak yine yemin ediyor, “sen kötü bir iş yaptın.” Mesela o canın tertemiz olup olmadığını o bilir, vahiyle hareket ediyor çünkü, bir. “Andolsun” diyor mesela, yemin etmemesi gerekiyor, iki. “Sen kötü bir iş yaptın.” Kesin hüküm vermemesi gerekiyor çünkü ona uymakla mükellef. “Kötü bir iş yaptın” da diyemez. Dememesi lazım. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?"” Sabrediyor ama, sabırla devam ediyor. “(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.” “kabul ediyorum” diyor. “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Mehdi (a.s.)’yi de konuklamaktan kaçınacaklardır. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.” Hz. Süleyman (a.s.)’ın duvarı, Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidinin duvarı aynı zamanda, inşaAllah. “Hemen onu inşa etti.” Mehdi (a.s.), Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidini inşa edecek, bizzat da katılacak; eliyle bir tuğla koyar, bir şey yapar, inşaAllah. “Hemen onu inşa etti.” Demek ki duvarcı ustaları da kontrol altına alınacak. Duvarcı ustası değil mi Hızır (a.s.)? Aynı zamanda duvarcı ustasıdır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin de duvarcı ustalarını kontrol altına alacağı anlaşılıyor, masonları, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."” Peki, mübarek, güzeller güzeli, canımın içi, muhterem, Allah’ın sevgilisi; çok sevdiği bir insandır Cenab-ı Allah’ın, Hz. Musa (a.s.), sen koyunlarını sulayan o hanımları gördüğünde gittin, hiçbir ücret talep etmeden o hanımların koyunlarını aldın, suladın ve aldın geri götürdün ki bayağı bir emek verdin. Ücret istedin mi? İstemedin. Allah rızası için yaptın hikmete binaen, sana orada soran oldu mu niçin ücretsiz yaptın diye? Olmadı. Sen niye Hızır (a.s.)’a soruyorsun, değil mi? Sen orada, mübarek, canım Peygamberimiz (a.s.) bir olay oldu, tek yumrukta vurdun adamı öldürdün. Sana soran oldu mu, niye öldürdün diye? Çünkü kasten öldürmedi. Kader içerisinde öldürdü. Ama hiç kimse sana sormadı, değil mi? Sorulmasını istemezsin, inşaAllah. Peki, vahiyle hareket eden Hızır (a.s.)’a niçin soruyorsun? Aynısıyla sen karşılaşmışsın bak, sormamışlar sana. Mesela gemiye bindi, bak; “nitekim ikisi beraber gemiye binince” o gemiyi parçalıyor, sakat gösteriyor. “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Peki, annen seni ufak bir gemi olan o sandıkla suya koyarken seni öldürmek için mi bıraktı suya? Suya bir çocuğun bırakılması ne demektir, bir tahta sandık içerisinde? Ölümü demektir. Kediler parçalayabilir, köpekler parçalar, kurtlar parçalar, insanlar parçalar; suyun içinde alabora olur, dağılır, ölebilir. Her şey olabilir, değil mi? Annen niçin seni suya bıraktı? Ölsün diye bırakmadı, parçalansın diye bırakmadı. Biliyordu hayırla neticeleneceğini, değil mi? O da küçük bir gemiydi. Sen bunu sorguladın mı? Sorgulamadın; çok haktı, doğruydu. Hz. Hızır (a.s.) yaptığında, o da vahiyle hareket ediyor, senin annen nasıl vahiyle hareket ettiyse, Hızır (a.s.) da vahiyle hareket ediyor. O zaman niye şaşırıyorsun, değil mi? Dünya tatlısı, çok heyecanlı bir Peygamber. Allah’ın çok sevdiği Ulu’l Azm Peygamberlerden. Asayı attığında, asa yılana dönünce direkt kaçmaya başladı. Allah, “korkma, gel. Benim Katımda Peygamberler korkmaz” dedi. Geri döndü. En çekindiği şeylerden birini yaptırdı Allah. “Tut kuyruğundan” dedi. Yılanın, gitti kuyruğundan tuttu. Allah ona cesaretini artırıyor, en çekindiği şeylerden bir tanesi yılan. Mesela en çekindiği şeylerden birisi adam öldürmek, suçsuz yere bir adam öldürmek. En büyük imtihanlarından birisidir o. Allah diyor, büyüklüğünü o imtihanın. Çünkü çok yufka yürekli birisi aynı zamanda Musa (a.s.). O olaydan müthiş etkilendi, bir adam öldürmüş olmaktan, inşaAllah. Kazara oldu ama çok etkilendi. Firavun’dan mesela çok çekiniyor, “git ona, konuşacaksın” diyor Allah. “Tek başına gideceksin, konuşacaksın” diyor. “Ya Rabbi, bana kardeşimi yardımcı kıl” diyor, Harun (a.s.)’u, diyor. “Dilim tutuluyor, kalbim sıkışıyor, bunalıyorum” diyor, heyecandan. Allah kabul ediyor. “Kardeşin Harun (a.s.)’u sana verdim, yardımcı olarak. Gidin ikiniz ama Ben sizi görüyorum, takip ediyorum” diyor.
ALTUĞ BERKER: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam, inşaAllah; Mehdi (a.s.)’nin faziletlerini öğrenince, Hz. Musa (a.s.)’nın Mehdi (a.s.) olmak için duası var, Allah’ın izniyle. Üç defa Allah’tan Mehdi (a.s.) olmayı istiyor, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, üç defa Allah’tan Mehdi (a.s.) olmayı istiyor. İnşaAllah. “Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız."” Mehdiliğe sabretmek zordur, Mehdi (a.s.) talebesi olmaya sabretmek zordur. Başından ayrılır, hiç yanaşmaz, yanaşırsa da görür görmez ayrılır veyahut devam ettiyse de bir süre sonra ayrılır. Gücü yetmez, herkesin gücünün yeteceği bir şey değildir. Kuran çok dolaylı yoldan buna da işaret ediyor. Ama tabii Hz. Musa (a.s.)‘nın konumu apayrı. O Ulu’l Azm Peygamberdir, inşaAllah...