Kuran'da "Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle Allah (cc) Katında asıl makbul tutulan ve sevap bakımından da hayırlı olanın 'sürekli olan salih davranışlar' olduğu bildirilmiştir. Bu aynı zamanda kişinin ihlasının ve samimiyetinin de önemli bir göstergesidir.
Kimi insanlar Allah (cc) korkularından dolayı değil, sadece insanların gözünde dünyevi anlamda bir itibar ya da takdir kazanabilmek için de iyilik yapabilmektedirler. Oysa ki asıl önemli olan iyiliğin Allah (cc) için yapılması ve bu ahlakta Allah (cc) için süreklilik gösterilmesidir. Sadece Allah (cc)'ın rızasını kazanmak için gösterilen bu ciddi çaba, kişinin samimiyetinin de bir kanıtıdır. Ancak eğer tüm bunların yanında kişi hayatının geri kalan kısmını aynı güzel ahlak anlayışına uygun ciddi bir çaba içerisinde geçirmiyorsa, bu durumda diğer davranışlarında da ne derece samimi olduğu şüphelidir.
Nitekim Allah (cc)'a iman etmediklerini söyledikleri halde bu tarz iyiliklerde bulunabilen bazı insanlar vardır. Ancak bunları Allah (cc) korkusundan ya da ahiret inançlarından dolayı yapmazlar. Hedefleri genelde dünyevi anlamda küçük ya da büyük birtakım çıkarlar elde edebilmektir. Yapılan güzel davranışların samimi Allah (cc) korkusundan, Kuran'ın kazandırdığı güzel ahlaktan kaynaklandığını söyleyebilmek için kişinin bu çabasını hayatının her anına yayması ve kesintisiz olarak Kuran'a uygun tavırlarda bulunması gerekir. Zira Kuran'ın "Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme." (Kehf Suresi, 28) ayetiyle 'sabah akşam' yani 'gün boyunca' ve 'kesintisiz olarak' Allah (cc)'ın rızasını aramanın önemi hatırlatılmıştır.
Eğer bir insan Allah (cc)'ın ve ahiretin varlığına samimiyetle inanıyorsa, zaten aksini yapabilmesi kesinlikle mümkün değildir. Ahirette, dünyada yaşadığı her anın hesabını vereceğini ve ancak Allah (cc)'ın rızasına uygun bir yaşam sürdüğü takdirde sonsuz cennet hayatına layık olabileceğini bilir. Bu nedenle de yaptığı her hareket, söylediği her söz ve her tavırla Rabbimiz'in rızasını kazanabilmek için hayırlarda yarışır. Kuran'da da kesintisiz ciddi bir çaba içerisinde olan kimselerin tavırlarının makbul olduğu bildirilmiştir:
"Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır." (İsra Suresi, 18-19)
Allah (cc), Kuran'ın pek çok ayetinde Kuran ahlakının iman eden bir insanın tüm hayatına hakim olması gerektiğini hatırlatmıştır. ‹nsan sabah uyandığı andan gece tekrar uykuya daldığı ana kadar yaptığı her işte, Müslümanca yaşamak, Müslümanca konuşmak ve Müslümanca düşünmekle yükümlüdür. Her an ihlası ayakta tutmalı, her an Allah (cc)'a karşı samimi ve dürüst olmaya niyet etmeli ve bu konuda iradesini ve vicdanını son noktasına kadar kullanmalıdır.
Allah (cc)'ı gereği gibi takdir edebilen her insan Allah (cc)`tan başka güç olamayacağını bilir ve O'ndan başka hiç kimseden korkmaz. Allah (cc) dilemedikçe hiçbir şeyin olamayacağını bilir ki, bu da onun sürekli olarak halis niyetle, katıksızca, sadece Allah (cc)'a yönelerek ibadet yapabilmesini sağlar. Bir iyilik yapacaksa bunu insanların tepkisini almaktan korktuğu için değil, eğer yapmazsa Allah (cc)'ın emrine uymamış olacağı için yapar. Aynı şekilde yaptığı bir işten ya da bir tavrından vazgeçeceği zaman da bunu yine insanların gazabına uğrayacağını düşündüğü için değil, Allah (cc)'ın rahmetini kazanabilmek ve O'nun azabından sakınabilmek için yapar. Ahlakını ve davranışlarını böyle derin bir iman üzerine bina ettiği için, tüm güzel tavırlarında ömrünün sonuna kadar süreklilik gösterebilir.
Müminin güzel ahlakında kararlılık gösterebilmesinin bir başka sebebi ise, yaptığı her işte karşılığı yalnızca Rabbimiz'den bekliyor olmasıdır. Yaptığı işi Allah (cc)'ın rızası, rahmeti ve cenneti dışında herhangi bir karşılık ummadan yapması, kişinin yılgınlığa, ümitsizliğe ya da şevksizliğe kapılmasını engeller, samimiyetin sürekli olmasını sağlar.