Mezhep savaşlarının İslam dünyasına ne derece büyük zararlar verebileceğini anlamak için tarihe kısaca bakmak yeterlidir. 680 yılında Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin, Kerbela-Irak’ta şehit edildi. Bu olay, Müslümanlar arasındaki mezhep ayrılığı sebeplerini araştıranlar için, kanlı çatışmaların başladığı ilk noktadır.
Günümüzde bu tehlike bütün şiddetiyle Ortadoğu’da yaşanıyor ve aynı yıkıcı etkiyi Müslümanlar üzerinde göstermeye devam ediyor. Mezhep ayrılıkları Müslüman camiasını içeriden kemirip güçsüzleştiren en köklü beladır. Müslümanı Müslümana kırdırmak isteyen odaklar, daima Müslümanların içindeki bu müthiş zaafı kullanmış; Ortadoğu tarih boyunca bu yanlış zihniyet nedeniyle kanayan yara halini almıştır. Aynı dine, aynı Peygambere inanan, “Allah birdir” diyen Müslümanlar, bu sahte ayrışma nedeniyle birbirlerine düşmüş, Suriye ve Irak örneğinde olduğu gibi büyük bir felakete sürüklenmiştir. Bu ülkelerde mezhepler arası bombalama ve silahlı saldırı eylemlerinde hayatını kaybedenlerin toplam sayısı artık takip bile edebileceğimizin ötesine geçmiştir.
Mezhepler Arası Katliamları Desteklemek İslam’a Uygun Değildir
Bazı Müslümanların mezhep ayrımından kaynaklanan çatışmaları, savaşları destekleyen bağnaz yorumlara ve gerçek dışı hadislere itibar ettikleri bir gerçektir. Öyle ki bağnaz hocalar, İslam'da hiç yeri olmadığı halde farklı mezhep ve dinden olanlarla savaşmanın sözde caiz olduğu yönünde fetvalar vermişlerdir.
Oysa herhangi bir kişiyi farklı düşünüyor, farklı inanıyor diye öldürmenin kesinlikle İslam'da yeri yoktur. Değil öldürmek, bu kişileri huzursuz edecek en ufak bir tavırdan bile kaçınmak İslam'ın bir gereğidir. Allah, Kuran'da cihadın, yani İslam ahlakını yaymak için mücadele etmenin kan dökerek değil, sevgi ve şefkatle yapılacak fikri bir mücadele olduğunu açıklamıştır. Müminlerin, aralarında fikir anlaşmazlığı bulunan insanlara karşı dahi en güzel olan bir tarzda yaklaşmaları Kuran'da şöyle buyurulur:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda(kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) olmuştur. (Fussilet Suresi, 34)
Kuran'ın bu açık emrine rağmen Müslümanların birbirlerine karşı öfke ve nefretle saldırmaları çok büyük bir zulümdür. Müslümanların derhal mezhep ayrılıklarını bırakarak bu hatadan dönmeleri ve Allah'ın farz kıldığı şekilde birlik olmaları gerekmektedir.
Allah Kuran’da Müslümanlara “çekişip birbirlerine düşmemelerini” (Enfal Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum olduğunu bildirmektedir. Bir ayette şu şekilde emredilir:
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)
Vicdan ve aklı selim ile hareket eden, kendi çıkarlarını değil adaleti gözeten bir Müslümanın diğer iman edenlerle ittifak sağlayamaması, sürekli bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değildir.
Elbette Müslüman toplumlar arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir. Farklı yorumlar, farklı görüşler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman toplumun veya grubun diğerine cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Müslümanlar tüm insanlara Rabbimiz’in tecellileri olduğunun bilinciyle, sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşmalıdırlar. Kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran’a iman eden, Allah’ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine uyanları ise kardeşleri olarak görmeli ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmamalıdırlar. Yapılması gereken, farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak, bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine birliği, beraberliği, ittifakı hedef edinmek olmalıdır. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da anlayışlı davranmalıdırlar. Bu konunun öneminin farkında olan samimi Müslümanlar ve İslam dünyasının önde gelen düşünür ve aydınları birliği sağlamak için yoğun girişimlerde bulunmalı, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Müslüman dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir dayanışma inşa edilmelidir.
Gelin bu Ramazan ayında mezhepler arası kavgalar son bulsun! Kardeşlerimiz, hiçbir mezhep ayrımı yapmadan, cemaat farklılığı gözetmeden birbirlerinin iftarlarına gitsinler, birbirlerini güzellikle, Allah aşkıyla, sevgiyle ve muhabbetle ağırlasınlar. Hepimiz aynı Allah’a, aynı Peygambere, aynı Kitaba inanıyoruz. Hepimiz alnımızı Allah için secdeye koyuyoruz. Hepimizin ideali Allah’ın dininin yaşanması ve tüm dünyanın huzura kavuşması. Bunun için yapılacak en doğru şey daima birlik olmak, sımsıkı kenetlenmek ve Allah’ın bildirdiği gibi kardeşler olmaktır:
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4)
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)