Yediğimiz yemekler bağırsaklarımızdan buradaki hücreler tarafından emilir. Bu hücreler yağı, karbonhidratı ve proteini paketleyerek yanlarındaki kan damarlarına verirler. Bu damarlar bu besin paketlerini başka hiçbir yere uğramadan hemen karaciğere ulaştırırlar. Karaciğer hücreleri kendilerine ulaştırılan bu paketleri açıp, içlerindeki hammaddeleri işlerler. Bu hammaddelerin işlenmesi gerekir, çünkü vücudu oluşturan hücreler tarafından kullanılabilir hale getirilmeleri gerekir. Aksi takdirde direkt dolaşıma bırakılmaları halinde hiçbir şekilde kullanılamayacaklar, büyük kütleleri nedeniyle kılcal damarları bile tıkayabileceklerdir.
Karbonhidrat metabolizması
Yediğimiz pek çok gıda da şeker bulunur. Ama farklı kimyasal yapılardadır bu şekerler. Örneğin meyvelerdeki şeker. Ancak hücrelerimiz yalnızca glükoz denen kimyasal yapıdaki şekeri kullanabilir mekanizmalara sahiptirler. Bu nedenledir ki karaciğer hücreleri bu farklı şekerleri kullanılabilir hale yani glükoza çevirirler. Artık hücreler kan ile kendilerine ulaştırılan glükoz halindeki şekeri rahatlıkla kullanabilirler.
Karaciğer kan şekerimizin sabit düzeyde kalmasını da sağlar. Bu, çok hayati bir fonksiyondur. Kandaki fazla miktardaki şekeri karaciğer hücreleri hemen glikojen olarak depolarlar. Bu depolanmış haldeki şeker eğer aç kalırsak ve kan şekerimiz düşerse hemen kontrollü şekilde tekrar şekere çevrilir ve kana bırakılır. Yani vücudumuz bu depodan faydalanır. Bu depolama işlemi olmamış olsa veya herhangi bir gecikme olsa önce bayılıp, sonra da komaya girip ölmemiz için hiçbir neden yoktur. Karaciğer yaşamamız için gerektiğinde proteinleri bile glükoza çevirebilmektedir. Bir insanın karaciğeri bu ayarlamayı yapmazsa, unlu mamuller, yani karbonhidrattan zengin bir yemek yedikten hemen sonra kan şekerimiz 3 kat fazla seviyeye çıkacaktır. Ki bu da şeker koması ile sonuçlanır. Bu şekilde karaciğer hücrelerinin her biri kendi içinde bağımsız olarak bu hassas laboratuvar işlemlerini yerine getirir. Bu demektir ki bir tuz tanesinden daha küçük bir hücre, bizim hayatta kalmamızı sağlayan teknoloji üstü bir laboratuvar faaliyeti göstermektedir.
Yağ metabolizması
Bir karaciğer hücresi proteini ve yağı gerektiğinde şekere çevirebilmektedir. Yani enerjiye ihtiyaç olduğu zaman bu kompleks kimyasal moleküller kullanılabilir enerji haline dönüştürülmektedir. Aksi durumda, yani enerjinin kullanılmadığı halde ise, şekerler ve protein fazlası hemen yağa çevrilir. Yağ her hücrede uzun zaman saklanabilen enerji stoğudur. Yani hücre şekeri hazır olarak bulamadığında yağı yakacaktır.
Karaciğer kolestrol üretir. Bu üretimin %80'i hemen safra tuzlarına dönüştürülür. Bildiğimiz gibi safra tuzları bağırsağın içine bırakılır. Bu safra tuzları bağırsaktaki besinleri kimyasal yolla parçalarlar ve burada emilim görevini yerine getiren emici hücreler tarafından emilmelerini hazırlarlar. Bu şu demektir ki, karaciğer hücresi kendine ulaştırılacak olan besinin önceki halini de bilmekte ve kimyasal emilimini çok çok önceden programlamaktadır.
Mikroskobik karaciğer hücresi yenen besinlerin kimyasal bileşimini bilmelidir ki, bu molekülleri parçalayabilecek formüller üretebilsin. Hücrenin bunu kendi başına yaptığı akıl almaz bir iddiadır. Zaten daha ileri araştırmalar göstermiştir ki, hücre yalnızca çekirdeğinde, DNA şifresinde yazılı emirleri yerine getirmektedir. Yani dışarıdan, diğer hücrelerden bir bilgi akımı olmamaktadır. İlk oluşan hücrede bile bir karaciğer hücresinin hangi kimyasal bileşenleri, nasıl üretmesi gerektiği onun DNA'sında yazılıdır.
Bunun yanında yağın karaciğer hücresi tarafından işlenmiş hali olan lipidler ve kolestrol tüm hücrelerin zarlarını meydana getirirler. Zarı olmayan bir hücre bir bütün olamayacağından, sınırları olmayacağından dolayı dağılıp yok olmaya mahkumdur. Bu yüzden karaciğer hücresinin başka bir hayati görevini daha görmüş oluyoruz.Şüphesiz ki her detayı bilen, her biri tuz tanesinden daha küçük karaciğer hücrelerini yaratan, onları eşsiz bir düzen içinde çalıştıran Allah'tır.
Protein Metabolizması
Protein metabolizması çok önemli bir yere sahiptir insan vücudunda. Bu metabolizma işlemese ancak birkaç gün dayanabiliriz. Üre oluşturulması bunlardan biridir. Bağırsakta sindirime yardımcı olan bakteriler olduğunu biliyorsunuz. Bu bakteriler devamlı olarak amonyum üretirler. Bağırsaktan emilmek zorunda kalan bu Amonyum, kan ile karaciğere ulaştırılır. Karaciğer hücresi yine taklidi imkansız bir seri kimyasal işlemle, amonyumu vücuda zararsız hale üreye çevirir. Bu işlem yapılmasa ya da unutulsa, kanımızdaki amonyum hızla artacak ve bizi komaya sokacaktır. Ama asla unutulmaz. Çünkü karaciğer hücresinde, ne zaman amonyum molekülü ile karşılaşsa hemen onu üreye çevirmesine dair emir çekirdeğinde yazılıdır. Ve bunu nasıl yapması gerektiği de ayrıntılı şekilde formüllerle tarif edilmiştir; yine hiçbir laboratuvarda taklit edilemeyecek teknik hassaslıkta.
Bağırsaktan gelen bu amonyumun kalbe ve oradan da tüm vücuda pompalanmaması için önce karaciğerde bu şekilde zararsız hale getirilmesi planlanmıştır. Bunun için bağırsaklardan toplanan kanın önce muhakkak karaciğere uğraması sağlanır. Yani tek bir damar bile bu kanı karaciğeri atlayarak kalbe ulaştırmaz. Aksi takdirde dolaşımda yavaş yavaş artan amonyum miktarı yine komaya neden olacaktır.
Karaciğer hücreleri plazma proteinleri denen yine çok hayati proteinleri üretirler. Bu proteinler kan dolaşımında bulunur. Bunlar bulunduğu içindir ki kan damarlardan sızıp dokulara kaçmaz, damarların içinde kalır. Çünkü bu özel plazma proteinleri damarların duvarındaki ufak delikleri kaparlar ve kanın serumu yani sıvı hali dahil hiçbir şeyin dokulara geçmesine izin vermezler. Bu proteinler bir dokudan başka bir dokuya taşınması gereken herhangi bir kimyasal molekülü taşımakla da görevlidirler. Yani üretildiği yerden sipariş verildiği yere ulaşıncaya kadar bu molekülün kan akımında herhangi bir şekilde zarar görmemesini veya etkisini kaybetmemesini sağlarlar. Bu işlev insan vücudunun normal fonksiyonunda çok önemlidir. Plazma proteinlerinin herhangi bir şekilde azalması durumunda, karaciğer hemen bölünerek çoğalmaya başlarlar. Böylece artık daha fazla sayıda hücre daha kısa sürede protein miktarını olması gereken seviyeye getireceklerdir.
Vitaminlerin depolanması
Karaciğer hücreleri diğer vücut hücrelerinin kimyasal pek çok işlemde ihtiyacı olan bazı vitaminleri de depolama görevini üstlenir. Bunun en bilinen örneği A vitaminidir. Karaciğerimizde bize 1-2 yıl kadar yetecek miktarda A vitamini depolanabilmektedir. D vitamini ve B12 vitaminleri ise 3-4 ay yetecek kadar depolanırlar.
Pıhtılaşma Faktörlerinin Üretimi
Kanın pıhtılaşmasının ne kadar önemli bir olay olduğunu herkes bilir. Kan pıhtılaşmasa en ufak bir kesikten tüm kanımız akıp gidecektir. Bunun içindir ki, yine bir karaciğer hücresi 15 çeşit kadar pıhtılaşma faktörü üretir. Bu özelleşmiş proteinler bir kanama anında birbirleriyle sırasıyla reaksiyonlara girerek pıhtılaşmayı sağlarlar. Bu çok detaylı anlatılması gereken bir konudur. Anlaşılabilmesi için bir programı sırf pıhtılaşma konusuna ayırmak gerekecektir. Burada belirtmemiz gereken nokta, karaciğer hücresi tarafından 15 kadar hangi proteinin diğerini nasıl etkileyip reaksiyona sokacağı bilinemez. Daha sonra ortaya çıkan sonucun pıhtılaşma gibi hassas ve akıl ürünü bir sonuca neden olması ise tüm vücudun aklımızın sınırlarını çok çok aşan bir organizasyonla ayakta kaldığını bize kanıtlar.
Demir Depolanması
Demir vücut için çok değerli bir elementtir. Kan hücreleri ile vücutta oksijeni taşıyan molekül de demirdir. Kan dolaşımındaki demir miktarı ihtiyacın üzeri seviyeye çıktığında karaciğerde depolanır. Peki bu nasıl olmaktadır? Karaciğer hücrelerinin içinde ihtiyaç fazlası demiri bağlayıp depolamak için apoferritin adlı özel bir protein hazır bulundurulur. Bu, çok akıllı bir mekanizmadır. Vücutta tekrar demir ihtiyacı baş gösterdiğinde apoferritin bağlamış olduğu demiri yavaşça kana geri bırakır. Böylece ihtiyaç fazlası demir atılmamış ve zamanı gelince tekrar kullanılabilmiştir.
Hormonlar ve İlaçların Yıkımı ve Giderilmesi
Vücudumuzda üretilen birçok hormon vardır. Bunlar dokuların birbirleri arasında haberleşmesini ve koordinasyonunu sağlarlar. Ama bu moleküllerin işleri bittiğinde, görevlerini tamamladıklarında ortadan kaldırılmaları gerekir. Aksi takdirde bir doku yıllarca aynı molekül tarafından uyarılacaktır. Çünkü hormonlar vücudun dengesini kısa aralıklarla dengede tutmak için üretilirler. İşte bu yüzden karaciğer hücresi kendisine kanla ulaşan her hormonu belli oranda parçalar. Böylece dolaşımdaki etkili hormon zaman içinde yavaş yavaş ortadan kaldırılır. Bunun gibi tüm ilaçlar ve yabancı kimyasal moleküller de bu parçalama işlemine tabi tutulur.
ÖZET
Buraya kadar anlattığımız tüm kimyasal işlemler tek bir karaciğer hücresinde yapılmakta olan işlemlerdir. Bu hücre moleküller üzerinde oynamaktadır. O molekülün bir atomunu alıp değiştirebilmektedir. Yani bir kimyasal maddeyi istediği başka bir maddeye rahatlıkla çevirebilmektedir. Günümüz kimya bilgisinin keşfettiği kadarıdır bu bildiklerimiz. Her geçen gün yeni bir özelliği daha anlaşılmaktadır bu hücrenin. Ve ne kadar istense de bu mikroskopik hücrenin başardığı şekilde çalışan bir laboratuvar düzeyine ulaşılamamaktadır.
Bu hücre bugüne kadar keşfedilmiş 500 kadar kimyasal işlemi yapmaktadır. Diğer trilyonlarca hücrenin yaşaması için gereklidir bu işlemler. Ve bu hücre yaptıklarının hiç farkında olmadan, yalnızca DNA'sında yazılı emirleri yerine getirir. Hayat bu şekilde mümkündür. Bu hassas, hayati mekanizmaların tesadüfen meydana geldiğini iddia etmek ise, akıl ve mantık dışı bir tavır olacaktır. Hele hele bu konuda uzmanlaşmış herhangi bir bilim adamı hala tesadüften bahsedebiliyorsa, bu, ya düşünme yeteneğinden mahrum olduğunu ya da bile bile gerçeği görmezden gelip yalan söylediğini gösterir.
Çünkü karşımızda mükemmel yönetilen trilyonlarca hücre vardır. Bu örneği olmayan bir organizasyondur. Dikkat edin, bu anlatılan üstün mekanizmalar tek bir insanda değil, geçmişte yaşamış tüm insanlarda ve halen şu anda dünya üzerinde yaşamakta olan 6 milyar insanda kusursuz olarak yönetilmektedir. Böyle bir organizasyonun kusursuz işlemesi ise bize, herşeyin yaratıcısı olan Allah'ın sonsuz bir güce, ilme ve akla sahip olduğunu göstermektedir.