Kuran ahlakının hakim olduğu bir toplumun en önemli özelliklerinden biri fedakarlıktır. Bu toplumda, en büyük değer Allah'ın rızasıdır ve Allah'ın rızasını kazanmanın önemli bir yolu olan infak ve fedakarlık yoğun bir biçimde uygulanır. Toplumun üyeleri, kendi şahsi menfaatlerini değil, mümin toplumunun genel menfaatlerini düşünür ve ona göre davranırlar. Kendi menfaatleri ile bir diğer müminin menfaati çatıştığında ise, Allah'ın rızasını kazanmak için, karşı tarafın menfaatine uygun davranırlar.
Buna karşılık, Kuran ahlakının yaşanmadığı bir ortamda şahsi menfaatlere dayalı bir toplum modeli hakimdir. Bu çarpık anlayışın hakim olduğu toplulukta yetişen bir insan da, çocukluğundan itibaren çıkarcı ve bencil bir karaktere sahip olması yönünde teşvik edilir. Ailesinden, arkadaşlarından, toplumun genelinden gördüğü örnek insan modeli çıkarcı, fırsatçı, her ortamda kendi şahsi menfaatlerini gözetip koruyan insan modelidir. Bu telkinle cahiliyenin önemli bir kuralını yani "gemisini kurtaran kaptan" olmayı öğrenir. Bunun gibi bencillik telkin ederek insanları uyanıklığa ve fırsatçılığa iten tavırlar o toplumda söz sahibi olmak için aranılan özelliklerdir.
Gösteriş için Fedakarlık Yapmaktan Kaçınmak
Bu davranış şekli Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda olağan karşılanır, çünkü bu toplumun genel ahlakı haline gelmiştir. Herkes kendi olanakları dahilinde kendinden bir kademe altta olanı sonuna kadar sömürme çabası içindedir. Bu tür fırsatları kaçırmak ise akılsızlık olarak değerlendirilir. "Dünyaya bir kere gelinir" felsefesine dayalı bu zihniyet kişilerde Allah korkusunun bulunmamasından kaynaklanır. Bu anlayışın uyanıklık olarak tanımlandığı ve daha fazla dünya nimeti edinmeyi hedefleyen çıkar yarışı, insana üstün ve saygın bir karakter yerine basit ve güvenilmez bir karakter kazandırır.
Tüm bunların yanında, adamlık dinine mensup bazı insanların da kimi zaman fedakarlık gösterdiklerine, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yardım yaptıklarına rastlamak mümkündür. Ancak burada önemli bir nokta vardır: Adamlık dininin söz konusu "fedakar" mensupları, yaptıkları harcamayı müminlerinki gibi Allah rızası için değil, genellikle insanlara gösteriş olsun diye yapmaktadırlar. Göklerde ve yerde bulunan mülkün tek sahibi olan Allah, bir ayette, bu gibi insanların durumunu şöyle haber vermiştir:
"Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. " (Bakara Suresi, 264)
Bu tür kimseleri, fakirlere ya da kimsesiz çocuklara yardım için oluşturulmuş kuruluşlara büyük miktarlarda bağış yaparken görebilirsiniz. Ama yaptıkları bu bağışların bilinmesi hatta medyada yer alması hoşlarına gider çünkü; yüz binlerce kişi bu "hayırseverliğe" şahit olur. Bu tür gösterişli bağışlarla kendilerince iyi bir ticaret yapmış olurlar. Verdikleri paraya karşılık toplumda iyi bir imaj satın almaktadırlar. Bu, hem kibirlerini okşar hem de daha karlı yatırımlar yapmaları için bir tür sermaye olur.
Kalem Suresi'nde ise Rabbimiz, adamlık dinindeki söz konusu cimri karaktere sahip olan bahçe sahiplerinden şöyle söz etmiştir:
"Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. (Bu konuda) hiçbir istisna yapmıyorlardı." (Kalem Suresi, 17-18)
"Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler: "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın." Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler: "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın" (Kalem Suresi, 21-24)
Ayetlerde tarif edilen bahçe sahipleri, fakirlerle karşılaşmadan işlerine gitmeye çalışmaktadırlar. Çünkü fakirlere yardım etmek istememektedirler, çünkü bir fakirle karşılaşmaları durumunda, ona para vermek zorunda kalacaklardır. Onları böyle davranmaya zorlayan şey, insanların kendileri hakkında olumsuz düşünecekleri yönündeki endişeleridir. Kısacası, son derece samimiyetsiz, riyakar ve basit bir karaktere sahiptirler. Bu, adamlık dininin temel karakterlerindendir.
İman Edenler Her Zaman Fedakardırlar
Müminin şahsiyeti ve asaleti ise yalnızca Allah'ın rızasını aramasından ve dünyada bir iyilik ve hayır yarışı içinde olmasından kaynaklanır. Allah'ı memnun etmek için insanların mal ve mülk edinme yolunda gösterdikleri çabalar değil, yaptıkları işlerde O'nun rızasını ne kadar gözettikleri önemlidir. Allah Katında makbul olan İslam'ın, müminlerin menfaatlerini sürekli gözetme, müminlerin refah ve ferahını artırma, Allah'ın rızasının her zaman en çoğunu aramakta taviz vermeme, nefsinin, heva ve hevesinin kötü arzularına kapılmama, şeytanın ve nefsinin hile ve vesveselerine aldanmama, imanını ve aklını gitgide daha fazla arttırma, ahlakını daha fazla güzelleştirme yolunda gösterilen bir uyanıklıktır. Bu şekilde, Allah'ın rızasının en çoğunu arayan müminlerin de asil ve şahsiyetli karakterleri görünümlerine yansır.
Herşeyden haberdar olan Rabbimiz, Kuran'da bu durumu şöyle tarif etmektedir:
"Muhammed Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir. " (Fetih Suresi, 29)